15 Temmuz şehidlerimizden gönüldaşımız Halil Kantarcı 29 Haziran’da meydana gelen Atatürk Havalimanı Saldırısı hakkında aynı gün “hedefleri çok daha fazla masumu katletmekti muhtemelen. Eylemde mesaj vermek filan değil, muazzam bir kibirle can almak. Terörden öte vahşet” demiş. (29.06.2016/00.57) 16 gün sonra şehid olacak bir Mümin’in ferasetiyle söylediği bu teşhisin hakikati 15 Temmuz gecesi meydana çıktı; darbe kalkışmasının mühim bir ayağı olan Atatürk Havalimanı saldırısı için söylenenleri 15 Temmuz için de ve aynen söyleyebiliriz: “Muazzam bir kibirle can almak!”

Alâka çekicidir ki, Halil, yaptığı bu tesbite bir şerh düşerek şöyle demiş:

“Birini düşman belliyorsak onu alt etmek için evvela varlığını kavrayabilmeliyiz. Eylemden öte onu doğuran ruh-düşünce-inanç dünyasını”…

IŞİD için yapılan bu tesbitin aynının FETÖ için de yapılabilir olduğunu görmek, bu memleketi saran hain tüm güruhların aynı kaynaktan beslendiğini keşfetmekle, bir olmanın, birlik olmanın, yek vücûd olmanın vaktini anlamak aynıdır!

Öteden beridir memleket çapında yapılan her türlü fenalığın aynı kirli eller tarafından planlanıldığını, fakat ayrı eller tarafından gündeme gelmesinden ötürü kafa karışıklığına düşüldüğünü BD-İBDA bağlıları olarak hep savunmuş ve söylemiştik. Bugün, bazılarının pek yakın tarihli atıflarla FETÖ ve avanesi hakkında “ben söylemiştim!” diye medyada boy göstermeye çalıştığı şu hengâme içerisinde, Abdulhakîm Arvasî Hz.’den itibaren 100 yıllık bir ekolden gelen bizlerin bu türlü bir ispat çabasına düşmeyi zül gördüğümüzü söyleyip bir noktanın altını çizmek istiyoruz: Bizim bunların ne menem bir güruh olduğunu onlarca yıldır sürekli söylememiz, “işte içlerine girdik, şöyleydiler, böyleydiler” gibi saçma sapan delillere dayanmıyor. Müslümanların genelinin kabul ettiği itikadî esaslar ile yine genele şamil bir dost ve düşman kutup ayrımındaki durulan yer belirliyor bizim dışımızda kalanlara tavrımızı. Bu anlaşılmadan, sadece “şöyle kötüydü, böyle fitneydi” biçiminde indî değerlendirmeler Müslümanlara yarar değil zarar getirir. Neye göre kötü, neye göre fitne? Bunları tesbit için insanın elinde bir miyar, gerekçeli bir görüş olması lazım ve bu olmadan yapılacak faaliyetler, sürekli dolandırılan adamın durumuna benzer maalesef…

Neyse…

Bugün asıl konuşulması gereken husus, artık Türkiye için hain plan hazırlayanlarla tetikçilerinin tümünün aynı şer çetesine mensup olduğunun milletimiz tarafından net bir biçimde görülmesidir!

Söylene söylene mânâsı müptezelleştirilmiş “Kral Çıplak” mevzuu, halkın kendine has üstün sezişiyle kavranılmış ve milletimiz bir nidâ işareti hâlinde Eski Yunan’ın yapma tanrılarına parmak ısırtır bir davranışla “Şehidler Köprüsü” üzerinde abideleşmiş olarak neyi nasıl sezdiğini delillendirmiştir.

Dün, bir sabır ve direniş heykeli olarak bu millet ve vatan uğruna Metris’te direnen Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’dan mülhem, makamı yahut mevkii ne olursa olsun aynı tavra müteallik duran bu memleketin evladı her ferdin nelere nasıl katlandığı, “Şehidler Köprüsü” üzerinde can veren yiğitler, kahraman gaziler eliyle bir kez daha anlatılmış oldu…

15 Temmuz Şehidlerimiz’in al kanlarından tüten edâ, memleketimize ve milletimize kast eden istisnasız iç ve dış bütün fitne odaklarına karşı topyekûn bir vücûd olabilmemizdir. Bana kalırsa, 15 Temmuz’da kahramanca öne atılıp göğe yükselenlerin davranışları bir hitaba dönüşse zannediyorum içinde şu sözleri barındır:

Ey vatan evladı, ey Ehl-i İslâm, ey bu milletin “millet” olabilmiş her ferdi!

FETÖ’nün darbe teşebbüsüne sevinen içerideki akademisyenlerle Suriye’de sevinen İran Devrim Muhafızlarının nasıl aynı zihin dünyasına sahip olabildiklerini lütfen gör!

Adana İncirlik Üssü’nde bu memlekete kast etmek için hain kumpası tasarlayanlar arasında olduğu iddia edilen ABD’liler ile İranlı bir generalin aynı masada kol kola olabileceğini unutma!
Aman, sakın, başbakan danışmanlığına getirileceği iddia edilen ve millete kasdı açıkça bilinen fitne odağı olduğu herkesçe malum bir vakfın başkanının atanmasına müsaade etme!
Hâsılı, kökü ve yuları dışarıda olan hiçbir unsurdan bu millete asla fayda gelmeyeceğini anla!

Ey milletim! Bize düşen, bu toprakları kanımızla sulayarak korumaktı; sana düşen ise kanın ve canın pahasına bizlerin aziz hatırasına sahip çıkmaktır! Unutma! Senin mayan, her inanış biçiminden insanı kavrayacak kadar saf mayan hiçbir zaman hainlik etmeye meyyal olmaz! Sana hainlik eden de bu milletin evladı olamaz!”

Sarhoşunun bile “Allah” diye nârâ attığı bu millet, içlerinde ayrı dünya görüşlerine de sahip evlatlarıyla aynı ideâl uğruna şehid olabilmeyi başarmış bir millet olarak Şehidler Köprüsü’nde tarihin akışını değiştirmiş olmakla ne kadar övünse azdır… Bu hissiyat içerisinde Ak Parti İstanbul Milletvekili sayın Markar Eseyan beyefendiye seslenmek istiyorum.

Bu milletin gerçek vekillerinden bir vekil olarak, olağan ve olağanüstü şartlar altında bize vekâlet ettiğinize bu dünyada ve ahirette şahidiz! Sizin “Ezanlar Susmasın!” (Twitter, 16.07.2016. 01:37) sözünüz öyle içli, öyle derin ki, milletimizin nasıl bir birliktelik içinde olduğunu hiçbir yoruma yer bırakmaksızın anlatıyor.

Üstad Necip Fazıl, Türk Milleti ile Ermeni Milleti’nin “his rabıtaları”nın nasıl iç içe geçtiğini anlattığı bir meselede, içlenen Erzurumlu Dadaşın “kendisini kaybettirici yakınlık duygusu”ndan ötürü söylediği bir Türkü’nün sözlerini aktarır. Ben de size aynı hissiyatın verdiği sarhoşluk içerisinden sesleniyorum: Ya sen ol Müslüman, Ya ben olam Ermeni!

Baran Dergisi 498. Sayı