“Biz” derken, İslâmî hassasiyetleri olan İslâmın değerlerine sahip çıkan ve İslâmî hayat tarzı olarak kabul edenleri kastediyorum, yani Müslümanları.
AKP, Müslüman bir tabana hitap edi­yor ama Müslümanlık davası güdüyor mu? Yoksa tabanı için, partisinin istikba­li için %99’u Müslüman olan bu ülkede siyaset mi yapıyor?
Öncelikle şunu belirtelim. Bir Hadis-i Şerifte işaret edilen, “Kişinin namazına orucuna bakmayın, dinarlarla dirhem­lerle münasebetine bakın” ölçüsünden mülhem, AKP’nin namazına niyazına değil, politikalarına bakmalıyız. Madem ki siyasî bir parti, onu yaptığı siyasetle değerlendirmek zorundayız.
“Siyasal İslâm” bitti diyen AKP lideri­nin ve AKP kurmaylarının ABD’nin de yeni politikası olan “Ilımlı İslâm” anlayı­şına paralel bir siyaset izlediği aşikar.
Her şeyden önce AKP, Amerikan mamulü bir parti. Türkiye ve dünya şart­lan AKP’yi bazen Amerika ve İsrail kar­şıtı bir noktaya itse bile, AKP temelde Amerika ve İsrail’e ciddi tavır alan bir parti değil. ABD ve Batıya karşı olmak bir rejim ve sistem meselesi onu da kabul ediyo­rum. Fakat AKP’nin savrulduğu İsrail karşıtlığı noktasında şuurlu bir tercihi olmadığı ve şartlar dayattıkça köklerine dönmek zorunda kaldığını belirtmek istiyorum. Yani AKP, İslâmcı bir parti olmadığı gibi, İslâmcı görünümünde samimî değil, menfaatçidir.
AKP’nin bu menfaatçiliğinin ne kadar Müslümanlara yaradığı ve onların yolunu açtığı tartışmalıdır. AKP’nin, Müslümanların heyecanlarını ve rejim muhalifi duygularını pörsüttüğü de açıktır. Esasen ABD, yeni projeleri gere­ği, Müslümanları pasifize ettiği ve İslâmcı kalkışmayı önlediği gerekçesiyle AKP’yi tutmaktadır. ABD’nin ılımlı İslâm projesi aslında, katı laikliğin uygu­lama alanı kalmadığı Türkiye’de ABD tarafından üretilen ve ılımlı laiklik demek olan seküler ve Allahsız bir proje­dir. Haftalık Baran dergisinin eski sayıla­rındaki “Allahsız İslâmcılık” çarpıcı kapağı da bu hususa dikkat çekmektey­di
“AKP’ye değil, referanduma evet” der­ken, Türkiye’de CHP merkezli kökten laik zihniyetin tasfiyesini olumlamak ve diğer yandan AKP’ci olmadığımızı gös­termek istedik; işin hayat tarzları oyla­masına döndüğü bilincini de taşıdık.
Aslında günümüzün temel ve güncel meselesi, ıslahatçı veya inkılapçı İslâm anlayışlarındaki çatışmadır.
AKP’nin Müslümanlar üzerinde iki etkinliği var. Birincisi, CHP’ye karşı olmak. Biz bu noktada hem CHP’nin yanlış politikaları hem de hayat tarzı açı­sından AKP ile aynı fikirdeyiz; aslında AKP bizimle aynı fikirde olduğu için destekliyoruz demek daha doğru ve ger­çekçi olur. Bu davayı AKP’den öğrenmedik ve daha AKP ortada yokken Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu hem CHP ye hem rejime muhalefeti bize öğretti. Bir dünya görüşü, sistem ve sisteme bağlı siyaseti ile bizlere rejim muhalefeti­ni öğretti.
AKP’nin ikinci etkinliği, Müslüman halkın inkılapçı anlayışta olamayaca­ğından istifade ile ıslahatçı fikirlerine zemin bulmasıdır. AKP, inkılap mânâsında anlayışları geliştirmediği gibi bilakis karşı durmuştur. Esasen AKP’nin böyle bir çapı ve niyeti olmadığı gibi uzlaştığı AB-D politi­kaları gereği inkılapçı-devrimci Müslümanlara düşmandır.
Toplumun genel fikir çerçevesine Büyük Doğuyu yerleştirmede gös­terdiğimiz zaafı, “siyaset boşluk dol­durmaz” hesabı AKP ıslahatçı fikir­leriyle ve koltuk sevdasıyla doldur­muştur. Marifeti şiir okumaktan iba­ret güzel (!) adam (!) Tayyip Erdoğan iktidara gelirken, okuduğu şiirin mânâsı iktidara gelmemiştir. “Kendi cezaevinde fikirleri iktidarda” yanlış algısına yol açılmaması için söylüyoruz; Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu’nun şiirlerini okuyanlar iktidara geldi ama, Büyük Doğu ve İBDA iktidarda değildir.
AKP’liler İslâmî geçmişleriyle Müslümanlardan güven ve oy aldılar ama iktidarları ve izledikleri siyaset İslâmcı siyaset değildir. İslâmcı tabanı yağmalamıştır AKP. Bu tabanın oluşma­sında hiçbir payı olmamasına rağmen ondan nemalanmayı bilmiştir. Hazır pastayı yemek başka bir şeydir, harekete ivme katmak başka şeydir! Türban gibi bazı mevzulara sahip çıkışları sadece geleneksel ve oy açısından olup, İslâmcı bir kavga ve şuur gereği değildir. Bu hususa işaret etmek AKP yi türban ve bunun gibi mevzularla desteklememek manasına gelmez. Velev ki hangi niyetle yaparsa yapsın AKP’nin doğrularının yanında yer almaktan çekinmeyiz. Bizim her siyasetçiye ve her kesime tav­rımız, doğruların yanında, yanlışların karşısında yer almaktır. Mesela CHP türbana taraf olsa veya Allah birdir dese biz haşa aksini mi söyleyeceğiz?
AKP’nin iktisadî politikası da bizden yana değildir. AKP, uluslar arası sermaye ile birlikte hareket eden ve onların deste­ğiyle ayakta duran bir rejimin partisi, yani liberal-global ekonominin bir par­çası. Ülke ekonomisi büyüse bile ekono­mik bağımsızlığımız söz konusu değil, siyasî bağımsızlığımız olmadığı gibi. ABD, Türkiye’deki batıcı rejime ekono­mik ve siyasî olarak desteklemekte ve ekonomik ve siyasî olarak da sömür­mektedir. ABD’nin askeri üsleri bunun kanıtıdır.
AB’ye girme mevzunda AKP’nin öncü tavrı da malumdur; Bu hususta Müslümanların direncini de kırmıştır. Her ne kadar toplumda AB sevdası azal­mış olsa da. Ayrıca dış politikada AKP’nin Irak ve Afganistan politikası tam bir Amerikan müttefiki (yandaşı) konumundadır. Irakta 2 milyon Müslüman öldürüldü, AKP iktidarında sessiz sedasız geçiştirildi. AKP’de suç var da, AKP şemsiyesinde rehavete kapılan Müslümanlarda suç yok mu? Onlar isyan etse idi AKP ne yapacaktı ki? Bu hususta sivil-askerî antiemperyalist örgütlerin de eksikleri var diyebiliriz. AKP velev ki dış destekli olsun, bizim iç dinamikleri kullanma siyasetimiz nere­de?
Mesuliyeti AKP’ye atıp kenara çekilmek veya AKP’yi eleştirmekle mesuli­yetten kurtulacağımızı sanmak hata olur. İnsan sosyal ve siyasî bir varlıktır ve İBDA bizden zuhurumuzu istemektedir.
AKP şimdi bir anayasa hazırlıyor. Acaba bu anayasa bizden mi olacak, yoksa Liberal-Batıcı Allahsız bir çizgide mi olacak? Anayasa değişsin tabiî ki ama bizim için yapılmıyor bunlar. Ömrü tükenmiş anayasaya karşı yine Batının desteklediği liberal bir ana­yasa hazırlanıyor. Biz ise başkalarının plan ve projeleri doğrultusun­da ümitvar olmaya devam ediyo­ruz. Ümitvar olmak müdahil olmakla mümkündür ancak. Başkalarını bizden görerek veya böyle beklentilere girerek ümitvar olunmaz.
İnsanlarımız ve ülkemiz gırtlağı­na kadar borçlu haline getirilmiş, ülke kaynakları uluslar arası şirket­lere faiz olarak hortumlanmıştır. Yoksulluk ve işsizlik artmaktadır. Emeğin hakkı verilmemektedir, boğaz tokluğuna mahkumdur insanlar. Stratejik kurumlarımız satıldı fakat borçlarımız azalmadı. Global ekonomik emperyalist düzenin AKP neresinde? Pek karşısında olmadığı aşikar. Çark onlara (Batılılara) hizmet edecek bu arada içeride de bazı iyileştirmeler yapılacak; onların Batıcı sistemi yaşaması için. Bunun neresi “bizden”?
İsmi globalleşme ama müthiş bir tekelleşmeden ibaret emperyalist bir düzen var: Batı sömürü düzeni... Siz hem bu düzenden bir kemik almaya razı ola­caksınız hem muhafakazar bir parti olacaksınız, hem de bizden olacaksınız. Bu nasıl mümkün olacak?
“AKP bizden mi?” diye sorarken şunu kastediyoruz: Müslüman görünerek ve Müslümanların ağzına bir parmak bal sürerek, halkın kandırılmasını kabul etmiyoruz. İslâmi hassasiyetlerin İslâm dışı yollarda (ılımlı İslâm, mevki ve makam) kullanılmasına ise şiddetle karşı duruyoruz.
İslâmın gerçek iktidarını istiyoruz, İslâmcı görünenlerin iktidarını değil. Necip Fazıl Başyücelik Devlet modelini boşuna yazmadı ve bunun kavgasını boşuna yapmadı ve Salih Mirzabeyoğlu, Necip Fazıl'ın şahidi olarak boşuna ceza­evinde yatmadı-yatmıyor.
 
 
Aylık Dergisi 77. Sayı
Şubat 2011