Avrupa Birliği dış siyaset temsilcisi Josep Borell ise son açıklamasında, Venezuela krizi hususunda Amerika dışişleri bakanı Anthony Blinken ile konuşacağını belirtti. Bu durum ise Venezuelalı makamların öfkelenmesine yol açtı. 

Bu çerçevede Venezuela dışişleri bakanı Jorge Arreaza Twitter hesabından paylaştığı mesajda bu tür bildirilerdeki sömürgecilik zihniyetinin ve gururlanmanın açık bir şekilde görüldüğüne değinerek  Venezuela'nın 200 yıldır geri dönülmez bir şekilde özgür ve  bağımsız olduğunu belirtip Avrupa Birliğinin de sömürge düşüncesinden uzaklaşmasını ve bu yöndeki çalışmalarını bırakmasını istedi. 

Venezuela, uzun yıllar sömürgeleştirilen en önemli Latin Amerika ülkelerinden biri, ancak Venezuelalılar bağımsızlıklarını kazanmak ve bölgede önemli ve etkili bir ülkeye dönüşmek için mücadele ettiler.

Buna rağmen dünyanın jeopolitiğinde gerçekleşen siyasi değişiklikler Amerika Birleşik Devletleri'nin o zamanki Başkanı James Monroe tarafından ik kez 1823'te ortaya atılan Monroe Doktrini,  Avrupa sömürge güçlerinin çatışmalarının  Amerika kıtasına taşınmasına karşı koymak amacıyla tanıtıldı. Bu teori ve doktrin, geçen on yıllar boyunca Washington yetkilileri tarafından bir şekilde göz ardı edildi ve Amerika  özellikle son on yılda dünyanın farklı noktalarına odaklandı. Buna rağmen uluslararası düzendeki siyasi değişiklikler ve Rusya ve Çin gibi rakiplerin Latin Amerika bölgesindeki ciddi varlığıyla Amerika bir kez daha Monroe doktrini ile ilgilenmeye başladı. Öyle ki, son yıllarda bu doktrin ABD'nin başta Venezuela olmak üzere bölge ülkelerinin içişlerine açıkça müdahale etmesi için bir bahane haline geldi.

Bu koşullar Venezuela'yı Donald Trump'ın başkanlığı sırasında en ağır siyasi ve ekonomik baskı altına soktu Bu bağlamda Avrupa ülkeleri de ABD ile güçlerini birleştirerek Venezuela muhalefetinin lideri Guido'yu başkan olarak ilan eedip darbeleri ve hatta askeri tehditleri bile destekledi. Washington ve müttefiklerinin son yıllarda Venezuela'ya yönelik eylemleri geniş bir yelpazeyi kapsadı. 

Ancak tüm baskılara ve çeşitli sözde cezalandırıcı politikalara rağmen Venezuela'nın solcu başkanı Nikolas Maduro, Venezuela halkının desteğiyle iktidarını korudu. Bunun yanı sıra da son Venezuela seçimlerinin sonuçları ve Maduro'nun partisinin zaferi,  Venezuelalıların bağımsızlığını korumakta kararlı olduğunu açıkça gözler önüne serdi. Ancak, ABD'nin Venezuela üzerindeki baskısı devam etti ve aynı zamanda AB yetkilileri çeşitli bahanelerle Venezuela'ya yönelik yaptırımlarını da arttırdı. Şimdiye kadar Nicolas Maduro hükümetindeki 55 yetkilinin seyahat etmesi yasaklandı ve mal varlıklarına el konulması AB tarafından onaylandı. 

Yeni ABD Başkanı Joe Biden'in göreve başlamasıyla, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı ​​müttefiklerinin Venezuela'ya yönelik politikalarının değişmesi bekleniyordu, ancak sergilenen tavırlar, Venezuela'ya karşı düşmanca ve müdahaleci politikaların sürdürülmesine yönelik düşmanlığın ve ısrarın sürdüğünü ve süreceğini  ortaya çıkardı.

Amerika'daki Chatham House düşünce kuruluşunda Latin Amerika meseleleri uzmanı olan Christopher Sabatini şöyle düşünüyor:  "Amerika politikası Biden döneminde değişmeyecek. Ülkenin amacı siyasi değişim ve insani kriz olmaya devam edecektir. "

Neo-kolonyalizm hala Venezuela gibi ülkelerin fethini istiyor gibi görünüyor. Bu yolda ise Maduro'nun son zamanlarda vurguladığı gibi, bu ülkelerin bir daha asla sömürge politikalarının boyunduruğu altına girmeyeceğinin farkında olmadan  Neo-Kolonyalizm yeni taktikler peşinde koşmaktadır. Ancak gerçek şu ki Venezuela bir daha asla bir sömürge ülkesine dönüşmeyecektir. İster Amerika sulta imparatorluğu ister başka bir Avrupa ülkesinin sulta  imparatorluğu Venezuela'ya boyun eğdiremeyecektir. Maduro'nun söylediği gibi Venezuelalılar kendi ayakları üzerinde durmuş ve mücadeleye de devam edecektir.