Dün (11.06.2021) Baran ve Aylık dergilerinin yeni sayıları elime ulaştı. Baran’da yoldaşım Bruno Bréguet’nin fotoğrafını gördüm. Dünyanın sözde demokratik ülkeleri onu tutukladı, öldürdü ve bedenini yok etti. İllegal bir baskınla Yunanistan’da aldılar. İnanılır gibi değil, bu insanlar bize ders vermeye kalkıyorlar; NATO ülkeleri, Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar, İtalyan ve Yunan hükümetleri bu işin içindeydi. Bruno, sorgu sırasında bir Amerikan görevlisi tarafından kazayla öldürüldü. Sizi öldürürken demokrasi dersi veriyorlar. Bu caniler demokratik ülkeler olarak tanıtılıyor.

Demokratik ülkeler diye bilinen devletler, demokrasi olmadığı bahanesiyle Türkiye’ye de saldırıyorlar. Oysa Türkiye demokratik bir ülke. Nüfusun büyük çoğunluğu hükümeti destekledi ve iktidara getirdi. Son seçimlerde ülkenin en büyük şehri olan İstanbul’da insanların çoğunluğu hükümetin karşısında yer aldı. Muhalefet belediye başkanlığını kazandı. İktidar da saygı göstererek şehrin yönetimini devretti. Bu Türkiye’de demokrasi olduğunu herkesin anlamasını sağlayacak çok basit bir örnek; fakat Türkiye, Batı’nın öteki, Batı’nın düşmanı olduğu için saldırmaya devam ediyorlar. Avrupa’nınki bir çeşit ırkçılık. Türk imparatorluğu Avrupa’nın bir bölümünü fethetmişti ve onlar fethettikleri yerlerdeki herkese saygı ile hükmetti. Devlete saldırılmadığı müddetçe insanlara hür şekilde yaşama imkânı verdiler. Avrupa’nın gençlerini devşirerek sarayda önemli mevkilere getirdiler. Bu imparatorluk, insanlık için tüm Avrupa ülkelerinden daha iyiydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı birçok mevzuda desteklesem de, Kürt politikası hakkında bazı yanlışlar yaptığını ve bu yanlışları telafi etmesi gerektiğini düşünüyorum. Kürtlerin tamamen legal plânda siyasette olması gerekiyor; çünkü Türkiye’deki şiddet, düşmanların menfaatlerine hizmet ediyor.

Türkiye’de yaşanan birçok sorunun temelinde II. Dünya Savaşı itibariyle yönetimdeki yozlaşmış adamların ihanetinin bulunduğunu da unutmamamız gerekiyor. Bugün de Erdoğan’ı indirmeye çalışıyorlar. Onu devirmeye çalıştıklarında ülkesi bir NATO üyesi olmasına rağmen hiçbir şey söylemediler. Sorsanız bütün dünyaya demokrasi götürmek istediklerini söylerler.

***

Bir başka misal ise Venezüella… Dünyadaki en zengin ülke olan memleketim Venezüella son derece zorlu şartlar altında. Ekonomik açıdan harabeye dönmüş vaziyette. 5 milyon Venezüellalı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Elbette iktidardaki hükümetin de hataları var; lâkin memleketimin bu hâle gelmesinin baş müsebbibi Batı’dır, NATO ülkeleridir, onların saldırganlığıdır. Venezüella hükümeti, bağımsız bir yönetim. Chavez’in iktidara geldiği zamandan bugüne Venezüella’da dış güçlerin kontrolünden söz edilemez. Nihayetinde iyi şeyler olacağını düşünüyorum. Hükümet düşmeyecektir, son seçimlerin ardından parlamentoda yerini alan muhalifler de vatansever insanlar. Hatta aralarından yoldaşlarım da var. Muhalif olunabilir; mesele yozlaşmamak ve Amerikan ajanı hâline gelmemek. Venezüella gün geçtikçe sorunlarını azaltacak ve daha iyi hâle gelecektir. İktidarın dış müdahaleyi engellemek adına ülkede güvenlik tedbirlerini artırmak için bir şansı var. Bir ordumuz var, bu milliyetçi bir ordu, asla dış güçlerin ajanı değiller. Venezüella askerleri sağcı olsun, solcu olsun mutlaka vatanseverdir. Bu çok önemli bir nokta. Benim ve ailemin doğduğu ülkeyle ile gurur duyuyorum. İspanyol sömürgecilere karşı verilen son bağımsızlık savaşının 200. yıldönümü kutlanıyor. Bu savaşla tüm Latin Amerika ülkeleri İspanya’ya karşı bağımsızlıklarını ilan ettiler. Meksika’dan Arjantin ve Küba’ya kadar… İspanya Krallığı’nın o muhteşem ordusu bu savaşta mağlup edildi.

***

Tıpkı 200 sene önce atalarımızın dış güçlere karşı vermiş olduğu savaş gibi ben de gönüllü olarak Filistin’de insanlık düşmanlarına karşı savaşmayı tercih ettim. Siyonistler beni cezaevinde tutuyor. Yakın Fransa tarihinde benim kadar uzun süre hapis hayatı yaşamış, benim gördüğüm muamelelere muhatap kalmış başka bir tutsak yoktur. Açıkçası, buradan kurtulamamaktan biraz da korkuyorum.

Önümüzdeki aylarda yine bir duruşmam olacak. Avukatım Isabelle beni savunacak. Biliyorsunuz, Isabelle aynı zamanda benim eşim, müvekkiliyle evlenen ilk avukat. Daha sonra bir avukat daha bir mahkûm ile evlendi; fakat sonra avukatlığını yapmayı bıraktı. 22, 23 ve 24 Eylül’de duruşmalarım olacak. Daha önce bu temyiz mahkemesinin saçmalığından, üst mahkemenin tarihte ilk kez kararın bir kısmını bozarak kullanılan silahın ne olduğu kısmının yeniden görülmesine hükmettiğini belirtmiştim. Herkesin hukuka saygı göstermesi lâzım; fakat önce saygı gösterilecek hukukun tesis edilmesi gerekiyor.

Erdoğan’ın önce Türkiye’de ardından ise tüm Avrupa’da İslâm ihtilâlini tetiklemesine ihtiyacımız var. Tüm inançlara saygı gösterilen, gerçek adaletin tesis edildiği biz düzen inşa edilmeli.

Allahü Ekber!

06.12.2021