Gülçin Şenel
Evliya Çelebi Vatikan’a gitmiş mi bilinmez(!) ama her nasılsa çizdiği “Nil Haritası” Vatikan Kütübhanesi Arşivi’nde bulunmuş. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuran Tezcan, Chicago Üniversitesi öğretim görevlisi Robert Dankoff ile beraber Vatikan arşivlerine girerek haritayı gün yüzüne çıkarmış.
1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi’nde “Evliya Çelebi'nin Belgesel İzleri” başlığıyla bir makale yazan Nuran Tezcan, Evliya Çelebi’nin bu haritayı nasıl çizmeyi tasarladığını da Seyahatnâmesi’nde anlattığını söylüyor:
- “Evliya Çelebi, 1672-73’te Nil yolculuğuna çıkar. Amacı Nil’in kaynağını görmektir. Nil’in Kuzey kolları üzerinde Kahire’den İskenderiye ve Reşid’e daha sonra Dimyat’a gider. Tekrar Kahire’den yola çıkarak Nil’in kaynağı olan Cebel-i Kamer’e doğru Güney yönünde Nil’in sahillerini gezer. Sudan ortalarına kadar inen Evliya, Nil’e 32 konak yaklaştığını, fakat vahşi doğa ve barbar kavimler yüzünden daha ileriye gidemediğini ifade eder. Evliya Çelebi yolculuğunda harita ile seyahat ilişkisinin önemini kavramıştır. Daha önce coğrafyacıların Sudan tarafına sıcaktan ulaşamadığını, bu bölgenin bilinmediğini, dolayısıyla kendisinin üstadı Nakkaş Hükmizâde Alî Beg’den öğrendiği üzere seyahati esnasında resmetmiş olduğu kaleleri, şehirleri, nehir, dağ ve gölleri, Nil ve Fûncistân seyahatini tamamlandıktan sonra, Papamunta –resimli ilk dünya haritası Mappamundi– gibi haritada göstermek amacındadır. Ve bunun mevcut coğrafya eserlerine ve haritalarına bir ek olacağını da bildirir. Bugün Vatikan’da Biblioteca Apostolica’da Evliya Çelebi’nin seyahat notlarına dayanan Nil haritası, onun seyahatinin sonunda bu projeyi gerçekleştirmiş olduğunu gösteriyor.”
Haritanın muhtevası ise, Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinin 10. Cildinde bütün teferruatıyla anlatılmaktadır.
Yalnız bu araştırmada bir eksiklik göze çarpıyor: Harita nasıl ve hangi yollarla Vatikan’a gitmiştir ve oradaki kütübhanenin arşivine girmiştir? Ne yazık ki bu konuda bir bilgimiz yok.
Vatikan’ın müslümanların tarihî vesikalarına ilgisi yeni değil. Vatikan’ın Osmanlıca belgeleri ve İstanbul’la ilgili elyazmalarını sakladığı bir gizli arşivi olduğunu daha önce okumuştuk. Yine 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi 8. sayısında bu konuda kapsamlı bir makale yayınlayan Katolik Cemaati’nin resmî tarihçisi ve Kültür Ateşesi Rinaldo Marmara, Vatikan’ın Gizli Arşivi’nde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok devletin tarihi ile ilgili, çoğu gün ışığına çıkmamış yüzbinlerce tarihî evrak olduğunu belirtmiş ve bunları bulup çıkarmak için hem zaman, hem de yılların verdiği tecrübe gerektiğini söylemişti.
Beş yüze yakın Osmanlıca el yazmasının Vatikan Kütübhanesi’nin beş ayrı bölümünde muhafaza edildiğini söyleyen Marmara, “Kütübhane’ye ilk giren el yazmaları arasında 443 sayfalık çok konulu dinî bir eseri sayabiliriz. Bu eser; Kutbüddin İznikî tarafından kaleme alınmış ibadetle ilgili Mukaddime, Hazreti M.......’in kızı Fatma’ya kadınların görevleri hakkındaki vasiyeti, Recep ve Şaban aylarının önemi hakkında yazıları ihtivâ ediyor” demişti.
Kütübhanede dört adet çok değerli Osmanlıca el yazması eserin de bulunduğunu belirten Rinaldo Marmara, 1689 yılında vefat eden İsveç Kraliçesi Cristina’nın kütübhanesine ait olan bu eserlerin 1690’da Papa VIII. Alessandro tarafından satın alındığını ve bunlardan bir tanesinin, Jos. Von Hammer tarafından “çok değerli” olarak tanımlanan, Âşıkpaşazade’nin “Tevarih-i Âli Osman” adlı eseri olduğunu söylemişti.
Rinaldo Marmara, sanat ve bilim dalında Hizr ibn Abdullah’ın müzik kitabınının, coğrafya konusunda da Nil nehrinin haritasının ve eczacılık alanında Cesî’ye ait reçetelerin yine Vatikan Kütübhanesi arşivinde bulunduğunu belirtmişti.
Peki Vatikan’ın bu arşivi neden gizli? Gizliyse bu bilgiler nasıl ortaya çıktı? Şöyle diyor Marmara:
- “Vatikan Arşiv ve Kütübhanesi’nden bahsedilince ilk başta akla “gizlilik” geliyor. Gerçi Arşiv’in resmî adı da bunu çağrıştıran bir niteliktedir: Archivio Segreto Vaticano (Vatikan Gizli Arşivleri). Bunun yanında Dan Brown’nun yazdığı türden romanlar bu esrarlı havayı abartıp, ustaca tarihle süslenmiş hayal ürünü bilgileri gerçek gibi göstererek, gerçekleri saptıran niteliktedirler. Yine de her zaman ve her mekânda gizlinin gizlisi mevcut olabilir; tıpkı bir süre önce Vatikan’nın gizli bir müzesinde Papa XXIII. Jean’ın sekreter yardımcısı Meksikalı tarihçi Ignacio Romero Vargas’ın bulduğu son Aztek İmparatoru Cuitlahuac’ın Aztek bayrağı gibi. Bu safhada gizli bir kütübhane de akla gelebilir. Fakat yine de gerçekçi bir düşünce ile Vatikan’ın araştırmacılara sunduğu çok değerli arşiv ve kütübhane belgeleri ile yetinerek, bunlardan tarihimizle ilgili olanlarını çıkarıp dünyaya tanıtabilsek; büyük bir vazife yerine getirmiş oluruz.”
Toparlarsak, Evliya Çelebi’nin haritasından, Hz. Fatma’nın vasiyetine kadar pek çok elyazması Vatikan’ın kütübhanesinde yağmalanmış bir “hazine” muamelesi görürken, üstelik kimseciklere koklatılmazken, bizim Batı ajan ve maymunları yıllar yılı bunlardan kurtulmaya baktı ve bizi “köksüz” bırakmak için barbarca metodlar uyguladı. Bu Batıcıların temel ukdesi ise, “laiklik” icabı, ne yapıp edip, İslâmı ve İslâmı hatırlatır herşeyi vatan topraklarından dışarıya sürmekti. İslâmî prensibler yegâne söz sahibi oluncaya, yâni “Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır” hükmü Meclis duvarına asılıncaya dek, kimse bize Kemalizmin tamamen tasfiye edildiğinden, antiemperyalist Kemalistlerden, AKP’nin yeni (demokratik ve de “seküler”) anayasasının faziletlerinden söz etmesin.