İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu fikir, sanat ve aksiyon adamıdır. Giriş mahiyetindeki bu yazımızda onun sanat ve aksiyon cephesinden ziyade fikriyatından bahsedeceğiz.

İBDA Mimarisinin en temel vasfı bir dünya görüşü oluşu ile “İslâmiyetin emir subaylığı” olan Büyük Doğu fikriyatına bağlılığıdır. Bundan dolayı İBDA, yürüyen Büyük Doğu’dur. Öyle ki Büyük Doğu ve İBDA birbirine müvazi-denk iki kanattır. İBDA külliyatından gösterirsek: “İslâm ruhunun eşya ve hâdiseler karşısında ‘nasıl’ tavrını temsil eden Büyük Doğu gövdesine mukabil İBDA, onun taşıyıcı ‘niçin’ kanatlarıdır, onun içindir, onun gayesidir ve gayesi odur!.. (...) İslâm’a muhatap anlayış BÜYÜK DOĞU’dur; yâni ‘Kurtuluş Yolu’ ve ‘topluluk hakikati’ buradadır...” (1)

Yetmiş cilde varan eserden mürekkep İBDA fikriyatı, çağımızda yepyeni bir dil ve diyalektik ile zuhur edendir.

Bir insanı tanımanın yolu onun fikrini tanımaktır. Zira insanları fikirleri oluşturur.

Salih Mirzabeyoğlu’nun hüviyetini tesbit açısından, İBDA fikriyatına bağlı yayın organlarında zaman zaman yazan ve onun gönüldaşı ve arkadaşı olan Atilla Özdür’ün Mirzabeyoğlu’nun vefatı ardından sarfettiği şu sözleri aktarmak istiyorum:

“Mirzabeyoğlu, yolunu yordamını bilen, İslâm’a karşı oynanan şeytanî oyunları iyi bilen bir Allah dostu…” (2)

Siyaset-i şer’iyye mevzusu üzerinde duralım. Zira İBDA’nın bir yönü burada tecelli etmektedir. Şer’î siyaseti bilmek, günlük politikayı bilmek demek değildir. Şöyle ki: Dünyada üç ideoloji var: Faşizm, sosyalizm, liberalizm… Ayrıca küreselciler ile yerelciler ayrımı var. Batı ve Amerikan emperyalizminin İslâm’ın ve İslâm ülkelerinin üzerinde plânları var, içimizden kültürel ve fizikî olarak devşirdikleri var. İslâm’ın leh ve aleyhindeki siyaseti bilmeyen İslâm münevveri olamaz. Bu sadece ilimle ve hatta tefekkür ile olacak husus değil. İslâm stratejisini bilici ve düşmanları tanıyıcı ideolojik donanım ve hikmet gözü yanında aksiyon dehası da gerektiren bir husustur. İslâm’ın faydasına göre düşünecek ve ona göre bütün iş ve oluş şubelerinde İslâm’ı tahkim edecek. İslâm’ı hangi noktalardan savunacak ve nasıl takdim edecek? Yâni, çağımıza hitap eden dil ve diyalektiği bilecek. Öncelikler fıkhı (fıkhu’l evleviyyet) ve yaşadığı toplumu bilmek (fıkhu’l’vâkı’) meselelerini de idrak etmiş olacak. Bu mevzular siyaset-i şer’iyye’ye denk gelir. İmâm Gazalî bundan dolayı siyaseti ilimlerin başına koyar. Şöyle der Hüccetü’l-İslâm:

“Din, dünya ile tamamlanır. Din ile sultanlık (devlet idaresi) arkadaştır, ikizdir. Din asıl (kök) dır, padişah (hükümet) onu korur. Kökü olmayan yıkılmağa mahkûm olduğu gibi korunmayan temeller de yıkılır, yok olur. Mülkün tamamlanması ve korunması hükümetle mümkündür. Hükümetlerde mülkü korumak ve nizamı kurmak da fıkıhla halledilir.” (3)

Fikir ile aksiyonu mezceden karakterlerin bu işi daha iyi yürüteceği ise açıktır.

İBDA fikriyatının hikmet temelli yükseldiğini ve Salih Mirzabeyoğlu’nun İslâm hikemiyatı binasını kurucu rolü olduğunu da söyleyelim. Bu hususta Batı tefekkürünü sıçrama tahtası olarak kullandığını belirtelim. Zaten düşmanını aşacak ve onu fethedecek bir dil ve diyalektik geliştirmeden ve bunun aksiyon cephesini örgüleştirmeden İslâm’ın önünün açılması mümkün değildir. Hikemiyat mevzusunda İBDA’nın vasfını kendi eserinden aktaralım:

“İslâm tasavvufu ve Batı tefekkürü kanatları arasında yerini tutan ‘Hikemiyat’ binasının kurucusu İBDA, birinciyi ‘insan ve toplum meselelerinin’ hâlline doğru nüfuz edilmesi gereken diye alır ve ikinciyi birincinin önünde hesaba çekip kendi şekil ve süzgeç ölçüleriyle aslîleştirirken, bizzat kendi ‘kelâm ve mânâ toplayıcılığı’ vasfının çizgilerini göstermektedir.” (4)

Fikrî manzumesi sağlam temellere dayanan İBDA, İslâm gibi yüce bir davayı kaba ve sığ idraklere indirenlere karşı “sır idraki”ni temel ölçüler arasında verir. Fikrî derinliği, sentezci ve analizciliği yanında, “meçhule hürmet tavrı” olarak edep ölçülerini her daim muhafaza eder ve mensuplarından bunu bekler.

“Aksiyon cephesi”ni örgüleştirme yolunca ilk ve tek olan İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun “İdeolocya ve İhtilâl” eserine de işaret edelim. Kendisi bu mevzu hakkında, “Fikir ve onun eşya ve hadiselere nakşi işi ‘aksiyon’… Varlık hikmetim olan bir dava!..” (5) der. Necip Fazıl’ın celal vasfını tevârüs eden Mirzabeyoğlu, bu eserini Üstadına şöyle ithaf eder:

“Dâvadan zerre tâviz vermez ve her türlü yarım oluşun engelcisi Üstadım’a…

Onun bu tavrı karşısında, kaçan keleşlerden olmayan ve ‘oluş’ zorluklarını sıçrama tahtası bilenlere…” (6)

Bu ithaf bile birçok şeyi ifade eder nitelikte. Eserde ise İslâmcı hareketin gaye, hedef, vasıta ilişkileri, hareketi temellendirmek, değişim yolunu belirlemek, ihtilâl ve oluş tekniği, teşkilat ve kadro vs. mevzular var. Gençliğin birleştirilmesi, strateji ve taktik, ideolocya, yaşamak ve siyaset mevzuları da yer alır. Bu hususta Başyücelik Devlet modelini de “niçin” boyutuyla örgüleştirendir.

İBDA’nın önemli bir vasfı da çağımızda yenilikçi sistem oluşu ve İslâm’a muhatap anlayışı yenilemesidir. Kütüphanelik çapta zuhuru ve aksiyonunu bu minvalde anlamak gerekir. Müdîr fikir olarak, çağımızdaki fikirde dağınıklığı giderici ve İslâm’dan sapan kolları enseleyici önemli bir rol üstlenmiştir. Sapkın cereyanların boy gösterdiği devrimizde, İBDA’nın Kurtuluş Yolu’nu parıldatan çizgisi önem arz eder.

İslâm’ı merkez kabul ettiğimizi söylerken “yönlendirici ilke”lerin sistem çapında ortaya konması ve bunun yenilikçi vasfı taşıması gerektiğini hatırlatalım. İBDA, kendisini Kurtuluş Yolu-Ehl-i Sünnet’e nisbet ederek, sistemli düşünce ve sistemli hareketi ortaya koymayı varlık sebebi olarak görmektedir. (7) İBDA, kuru kuru gelenek tekrarı yapmıyor, onu çağımızda yaşatacak ve yürütecek yeni bir sistem ve aksiyon plânıyla siyasî, içtimaî, ahlâkî vs meselelere çözümler sunuyor.

BD-İBDA fikir ve aksiyonun Batı düşüncesinin “mekanik kâinat-mekanik hayat” algısına karşı bir imân ve ahlâk davası olduğunu da özellikle ifade etmeliyiz. Bu yüzyıl İslâm diyalektiği olan “kendinden zuhur” ile her Müslüman’ın kendi iç dünyasında İBDA diyalektiğini istemiş bir yan bulmak ve imân selametini tanımak hakkını sağlar.

İBDA’nın tanıtıcı vasıfları yedi madde içinde şöyle sayılmaktadır:

“Tarihi lif lif ayıklamış ve sahte kahramanları gerçeklerinden ayırmış olmak… Batı dünyasını bütün oluş ve olamayışları içinde süzgeçten geçirmek… Bâtıl olanı güzelleştirmeyi bilen Batı’ya karşılık, Hakkı çirkinleştirmeyi beceren kaba softa ve ham yobaz tipini, kökünden kazıyıcı idrake ulaşmış olmak… En çarpıcı ve cezbedici estetik ölçüleriyle pırıldamak zevk ve gayesine ermiş olmak… “İslâm’da merhamet eksiktir!” diye düşünüp en kalpazan ve sun’i merhamet numaraları karşısında övünen Batı’ya mukabil, som altın merhametin nidüğünü anlamış ve İslâm’da kılıcın bile usta cerrah elinde bir rahmet neşteri olduğunu kavramış olmak… Batı’nın baş çilesi, insanoğlunu Homongolos’a çevirici makine bilmecesini en derinden çözmüş olmak…” (8)

İBDA’nın temel ölçüleri ise beş madde halinde izah edilir. Biz başlıklar hâlinde verelim: “Sır idraki. Dışa bakış. Muradı kestirebilmek. Şehidlik şuuru. İşi ehline vermek.” (9)

Fert ve toplum meselelerini “muvazeneleştirmiş” İBDA dünya görüşünün birbiriyle uyumlu olarak barındırdığı muhakeme usulü prensiplerini de verelim: “Ruhçuluk, keyfiyetçilik, şahsiyetçilik, ahlâkçılık, milliyetçilik, sermaye ve mülkiyette tedbircilik, cemiyetçilik, nizâmcılık, müdahalecilik.”

İBDA’nın en temel vasıflarından biri de diyalektik sahibi oluşudur. Fikrin kendisi değil, tertibi ve düzeni demek olan diyalektik, asrın meselelerinde hangi fikri öne çıkaracaksın, fikirleri nasıl bir tertip içinde sunacaksın meselesidir. Mesela, estetik plânı başa almak, kültür emperyalizmine dikkat etmek, meseleler arasındaki bağları kurmak ve sistem çapında olmak gibi. İslâm hikemiyatı binasının kurucusu olan İBDA, aynı zamanda çağımızda İslâm diyalektiğinin benzersiz örneğidir. İslâmî ölçüler yerli yerinde, ancak çağımızın meselelerine karşı oradan ölçüleri alıp, uygun bir tarzda ve sistem tutarlılığında sunmak diyalektik ile mümkündür. Ahlâk davasıyla birlikte bu mevzuyu başa alan İBDA dünya görüşünden başka kimse yoktur. Aslında İslâm’ın çağımıza tatbiki demek olan dünya görüşü haysiyetinde BD-İBDA’dan başka ne ülkemizde ne de İslâm âleminde başka bir örnek yoktur.

İBDA’nın temel vasıflarını özetlersek: Ahlâk davasını en başa alması... Bir dünya görüşü oluşu ile birlikte, devlet ve cemiyet modeli (Başyücelik sistemi) teklif edişi... İslâm diyalektiğini örgüleştirmesi... Estetik plânı başa alması... İslâm tasavvufu önünde Batı Tefekkürü’nü hesaba çekişi. İslâm hikemiyeti binasını kurması. Aksiyon cephesi örgüleştirerek, İslâmcı hareketi hedeflendirmesi... İslâm’a muhatap anlayışın manivelası “kendinden zuhur” diyalektiğini ortaya koyması.

Kaynaklar:

1-Salih Mirzabeyoğlu, İbda Diyalektiği, İbda Yayınları, 2004, s. 17 -122.

2-Atilla Özdür, Baran Dergisi

3-İmam Gazalî, İhyau Ulumiddin; trc. Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul, 1975, s. 51.

4-Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, s. 113.

5-Salih Mirzabeyoğlu, İdelocya ve İhtilâl, İbda Yayınları, 2003, s. 7.

6-Mirzabeyoğlu, İdeolocya ve İhtilâl, s. 11.

7-Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, s. 119-143.

8-Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, İbda Yayınları, 2004, s. 227.

9-Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, s. 230-243.

Baran Dergisi 711.Sayı

27.08.2020