Dedem Yemen'de 7 sene harbetti. "Adı Yemendir, gülü çemendir, giden gelmiyor, acep nedendir" denen yerde. Son İslam Devleti Osmanlı Halifesi'nin kılıcını temsilen küffarla harbetti. Sonra şehidlik mertebesine ulaşamadı; yurduna döndü. Gazi dedemin daha sonra kurulan Cumhuriyet rejimi ile yurdunda karşılaştığı muamele şu oldu! Rahmetli ninem alışveriş için Of kazasına inmiş; dedemin cephede düşmana karşı beraber savaştığı ordunun Jandarması tarafından (halkın içinde) başörtüsü olan peştamalı yırtılmıştı. Çoluk çocuğuna erzak almak için çarşıya gelen nenem bu zulüm karşısında ağlaya ağlaya köy yolunu tuttu; yol boyunca ağladı, hem de beddua etti. Peştamalına, tesettürüne uzanan İslâm düşmanlarına lanet etti; ve eli boş olarak çocuklarının yanına döndü...

Bize öğretilen yalan tarihten ve büyük olarak tanıtılan sahte kahramanlardan, son İslam halifesi Abdülhamid Han'ı tahttan indiren ve ondan sonra oyunlarına devam eden Yahudi işbirlikçilerinden, Müslümanları katleden diktatörlerden intikamımız var. Tarihte emsali görülmemiş bir hukuk cinayeti ile katledilen İskilipli Atıf Hoca, İslâm Mücahidi Seyh Said ve arkadaşları, İstiklâl Mahkemeleri ve Dersim'de katledilen Müslümanlar, yıllarca zulüm gören Said Nursi ve Necip Fazıl ve 1991 Şubat ayında diğer gönüldaşlarıyla beraber işkence gören İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun ve isimlerini sayamadığımız diğer Müslümanların intikamına talibiz.

Mensup olduğum inanç ve fikirden dolayı şahsım olarak da zulüm ve işkence gördüm. Nenemin, örtüsünden dolayı kendisine zulmeden zihniyete bedduası bereketiyle intikamına dair bazı faaliyetler yaptım. İntikamımın İBDA inkılabıyla yürüyeceğine inanmaktayım.

Sabahlara kadar süren içki sofralarında devlet kurup yöneten ahbesten, Hak Yol İslâm'ın çizgisini bozan sapıklardan intikam almaya talibiz. Kuşları dahi düşünüp onlara vakıflar kuran yüce bir toplumdan, felçli çocuğunu bir odada kilitleyip açlıktan ölüme terk eden bir topluma bizi getiren; gençleri, fuhuş, içki, kumar, esrar vs. her türlü ahlaksızlık bataklıklarına kurban eden bu sistemden, ezilen insanımızın intikamına talibiz. Çünkü toplumu ve fertleri bu hale getiren yetmiş yıllık Kemalist-lâik rejimdir. Toplum o hâle getirildi ki, sadece ferdi kurtarmakla yetinmek, bataklık dururken sivrisinekle uğraşmaya benzemekte. O halde topluma yönelmek, topluma yönelirken toplum projesi sunabilmek, teşkilat ve liderini gösterebilmek, intikamına bilenenler için şarttır.

Zulüm ve katliamlarla bugüne gelen rejim siyasî, hukukî, ahlâkî, insanî, iktisadî, ruhî, içtimaî, askerî vs. bütün yönleriyle çökmüş vaziyette... Ülkenin doğusu yangın yeri, batısı da farklı değil... Artık ATA’larına her şey söyleniyor, sesleri çıkmıyor. Her ay bir general katlediliyor, güneydoğuda kimlik kontrollerini PKK yapıyor, devletin tepesinde vurgun ve köşe dönme yarışı devam ediyor, polisler dersen mafya olmuş haraç topluyor, emekli generaller güvenlikleri için şehir dışına kaçıyor...

Zulüm ve işkence ile Müslümanların kellesi üzerine rejimini kuran bu oligarşik çete, Müslümanların bir gün intikamlarını alacakları korkusundan pasaportları hazır vaziyette beklemekteler. Aslında ayaklarına basılsa panikleyecek hâldeler. İntikamına memur Müslüman, üzerindeki ölü toprağını atsa mesele hallolacak. Bu oligarşik çete her türlü rejim muhaliflerine taviz verirken, Müslümanları olanca gücüyle ezmek istemektedir. Fakat muvaffak olamadılar. 70 senedir yaptıkları zulüm ve katliamların hesabının sorulma korkusu onları bu davranışa itmektedir ve panik hâlinde Müslümanlara ne yapacaklarını veya Müslümanların onlara ne yapabileceklerini düşünmekteler...

Müslümanlarla bu rejim arasında barış ve uzlaşma olmaz çünkü; arada kan var. Bu rejim tarafından şehid edilen İslâm büyüklerinin kanları var. Rejim bunu bildiği için Müslümanlara her zaman çifte standart uygulamakta,  halkın isteği olan İslâmîleşmeye set çekip maymunvarî batılılaşmaya  zorlanmaktadır. Aslında rejimin Müslümanlara demokrasi tanımaya tahammülü yoktur. Bahsettiğimiz gibi rejim intikam saatinden korkmaktadır; bundan dolayı kendi koyduğu hukuk kurallarını dahi çiğnemektedir. “Ben onu yaşatırsam o beni yaşatmaz” korkusuyla zulümlerini devam ettirmektedir... Şu bir gerçek ki, sen ona hâkim olmazsan, o sana hâkim olur; hâkim olmadığın yerde mâhkum olursun. Zaman ve mekâna hâkim olamayanlar, zaman ve mekân dışında kalırlar. “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” durumuna düşülür. Cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han'ın, Bizans'ı fethederken, “Bizans, ya sen beni alırsın; ya ben seni” sözünü burada işaretliyoruz. 

İbda hareketinin amacı; ortaya koyduğu sistem ve modelle tüm mazlumların sesine tercümandır; ezilen, istismar edilen ve haksızlığın cenderesindeki halkın hissiyatını ifadelendirmektir; insan hakları ihlallerine ve işkencelere karşı her kesimin yanında olmaktır.

Kimseyle husumeti olmadığını söyleyip, bol bol kardeşlik edebiyatı teranelerine gelince... Bizim; Müslümanların kanı üzerinde iktidar koltuklarına oturanlara, halkımızı yabancılara peşkeş çekenlere, bacımın başörtüsüne el uzatanlara, dinimizi tahrip eden sapıklara, işkencecilere, vurgunculara, namussuzlara, hırsızlara vs. husumetimiz vardır; onlar bizim kardeşlerimiz olmayıp düşmanlarımızdır. Hak, bâtılın düşmanıdır. Birinin olduğu yerde diğerine hayat hakkı yoktur. Hakkın kılıcı, bâtılı imha etmek zorundadır; aksi takdirde bâtıl onu imha eder. Hak ile bâtılın arasında kardeşlik kabul etmek, hakkı iptal etmek; “kardeşlik” adı altında bâtılı meşru göstermektir.

Yok edilen İslâm nizamını tesis etmek için vazgeçilmez şart; fikir, teşkilât, kadro ve aksiyonu oluşturmak, liderini gösterebilmektir. Bunlar oluşturulmazsa İslâm için yaptıklarımız bir havuza toplanmaz ve etkisiz kalabilir; eylem birikimi gerçekleşmez. İbda Mimarı ortaya koyduğu sistem çapında fikirle ve bu fikrin teşkilat modeli ve kadrolaşma örneğiyle bunu işaretlemektedir. İnsan ve toplum meselelerine karşı her örgüsü tezatsız sistem sunan İbda Diyalektiği kurtuluş yoludur. Kulun kula boyun eğmesine karşılık, Allah ve Resûlü'ne pazarlıksız bağlılığı ilke edinmiştir.

Asrımızda İslâma Muhatap Anlayış’ı eşya ve hadiselere tatbik edecek bir projeye, sisteme sahibiz. Bu toplum projesinin adı Büyük Doğu-İbda'dır. 1940’lardan beri bu inkılapçı davanın can ve mal pahası mücadelesi verilmektedir. Bu açıdan en büyük intikam, inkılaptır; ve intikam ile inkılabın saati beraber çalışır.
 
Taraf. 12. Sayı. Şubat 1992