Tunus’un başşehri Kayrevan’da yer alan Kayrevan Camii, Ukbe b. Nâfî tarafından 670 senesinde inşa edilmiştir. Bu sebepten caminin adına Sidi Ukbe Ulu Camii de denilmektedir. Caminin tamamlanması 66 yıl sürmüş, Hişam bin Abdülmelik'in desteğiyle de inşa süreci tamamlanmıştır. 836 yılında Ağlebîler zamanında I. Ziyâdetullah tarafından tamamıyla yıktırılıp yeniden yapıldığı da tarihi kayıtlarda yer almaktadır. Korunaklı bir kale görünümü veren cami ismiyle de müsemmadır. Kayrevan’ın ismi kervan, kafile, ordu gibi manaları ihtiva etmektedir. Cami daha öncesinde askeri üs olarak da kullanılmıştır.

Dikdörtgen planlı (Kûfe plan tipi) cami, üslubu ve tarzı ile ilk camilerden olmakla birlikte her haliyle kendisinden sonraki camileri de tesiri altına almıştır. Sıra sıra kemerleriyle ve kare biçimi avlusuyla alabildiğine geniştir. Caminin minaresi ise Kuzey Afrika'ya özgü kare planlı bir üslupta inşa edilmiştir. Bu minare de Ağlebiler döneminden kalmıştır.

Avlunun kuzey tarafından minareye bakıldığında bir kapı ve kapının üstünde üç pencere görülmektedir. İlk şerefenin üstünde bir pencere ve ikinci şerefenin üstünde ise at nalı kemer biçimli bir kapı yahut pencere bulunmaktadır. At nalı kemer biçimli üslubu sonraki Merakeş’teki Bin Yusuf Medresesi’nde ve Mağrip usulü birçok eserde görülebilir. Bu kapının üstünde de bir pencere bulunmaktadır. Minarenin en tepesinde ise bir kubbe yer almaktadır. Minaresinde çok fazla arabesk işçilik olmasa da geometrik süslemeler mevcuttur. Bu süslemeler de kendine özgü bir forma büründürülmüştür.

Caminin minaresi hicrî 478 yılında Kahire’de Mukattam dağı üzerinde inşa edilen Cuyûşî Câmii minaresine benzemektedir. Yine Safaks Câmii, Karaviyyin Camii, Tlemsen Ulu Camii, II. Hasan Camii, Kütübiye Camii, Kordoba Ulu Camii, Murad Ağa Camii ve İşbiliye Ulu Camii’nin de minareleri hemen hemen Kayrevan Ulu Camii’yle aynıdır. Kayrevan Ulu Camii, diğer mimari yapılara kendi üslubuyla örnek teşkil etmiştir.

Kemerlerin arasında koni biçiminde asılı duran avizeler Şam Ümeyye Camii ve Bizans mimarisinden kalmadır. Camiye baktığınızda Bizans eserinden ziyade Mağrip üslubunu görmekteyiz. Yine camide en çok çini ve taş kullanılmıştır.

Süslemelerde özellikle girişik bezemeler, Arap kültüründe oluşmuş ve daha sonra İslam kültürüyle zenginleşmiştir. Oleg Grabar’a göre de Erken İslam anıtları, üslubunu Irak’tan almış, Kayrevan Camii’nin bezeme teknikleri de yine Irak’ın tesirinde kalmıştır. İslam sanatına ait bu süslemeler pencerelerde, kapı sütun uçlarında, mukarnaslarda ve daha birçok alanlarda kullanılmıştır. Yine Kayrevan’daki Ulu Camii’nin asma yaprağı ve dallarıyla süslenmiş olan mihrabı, Şam Ulu Camii’nin mihrabındaki motifle hemen hemen aynıdır. Bu bezemeler yanında; hayvan biçimli süslemelerden tutun, iç içe geçmiş yaprak biçimleri Titus’a göre Helenistik natüralizmin etkisinde kalmasındandır. Dışı sade olan caminin tam tersi içi çeşitli motiflerle bezenmiştir.

365 sütun üzerinde yükselen caminin avludaki revaklarını çift sütunlar tutmaktadır. Caminin içindeki revakları ise tek tek sütunlar tutmaktadır. Kimi duvarlarında kûfi hattı bulunmaktadır. Bu hat çeşidi, Kurtuba Camii’ndeki Mağribi hattının oluşumuna da katkı sağlamıştır. Hatta, Endülüs ve Mağrip’i minareleriyle de tesiri altına almıştır. Devşirme nef sütunlarında da Şam Ümeyye Camii’ndeki gibi at nalı kemer tipi örneği mevcuttur.

Bulunduğu coğrafya ve konum itibariyle bu gibi mimari yapılarda revak sistemi uygulanır. İklim şartlarına göre bu stil uygundur. Revaklar insanlar için bir gölgelik görevi görmekle birlikte mekânı çepçevre biçimiyle sarıp adeta görkemleştirir, mimari görünümü zenginleştirir. Daha önceki dönemlerde de revak uygulaması mevcuttur. Baktığımızda megaronlar ve Grek tapınakları ve çevresi, Eski Mısır tapınaklarının avluları ve daha sonra Ege adaları, Batı Anadolu ve kıta Yunanistan’ında benzeri revak uygulamaları, Roma ve Bizans şehirlerinde sıkça rastlanılan bu uygulama Selçuklular ve Osmanlı döneminde de daha çok dış mekânda kullanılmış, caminin içinde uygulanmamıştır. Mimar Sinan’la birlikte revak uygulaması sadeleştirilmiş ve kendi mimari anlayışımıza oturtulmuştur. Türk mimarisinde revaklar Türk üçgenleriyle zenginleştirilmiştir. Türk mimarisinde revaklar iç mekanlarda kullanılmamış, cemaatin de doğrudan imamı görebilmesi hesaplanmıştır. Bu sebeple iç mekânda revaklar yerine kubbe ve pilpâye desteğiyle mekânın ortası genişletilmiştir. Bir dizi tek yahut çift sütunlar üzerine tonozlarla örtülmüş olan revak uygulaması, sütunlar arasında ışık-gölge hareketleriyle bir dinamizm oluşturmuş, Kurtuba Camii’ne renk ve biçim olarak öncülük etmiştir. Gerektiğinde askeri üs olarak kullandıkları fakat cami olduğunda ufak değişikliklerle İslam sanatına minaresi, avlusu, sütunları, revakları ve burçlarıyla hizmet eden, estetikten zerre taviz verilmeyen bu yapı, her yönüyle İslam mimarisinin oluşumuna hizmet etmiştir.

Birçok kez onarılan cami aslına sadık kalarak günümüze kadar gelmiştir.

Faydalanılan kaynaklar:

İslam Sanatı, Selçuk Mülayim, İSAM Yayınları, 2018

İslam’ın Aynası Camiler, Roger Garaudy, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2013

İslam Sanatı, Titus Burckhardt, Klasik Yayınları, 2019

İslam Sanatının Oluşumu, Oleg Grabar, Hürriyet Vakfı Yayınları, 1988

Aylık Dergisi 207. Sayı Aralık 2021