İnsan, kendisi olarak ölçüsünü ve memuriyetini bulmakla mükellef olandır. Diğer deyişle insan denen varlık, Allah'ı aramaya ve bulmaya memurdur.

Bizim kulluk serüvenimiz Adem babamızın yasak meyveyi yiyerek dünyaya inmesi ile başladı. Bu inişden sonra Adem babamız aczinin idraki halinde tövbe etmesi ile beşerin kulluk vazifesinin ilk timsali oldu.

Nedir bu vazifenin mahiyeti?.. Yakından bakalım.

"Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti." (Bakara 30 meali)

Allah Adem Aleyhisselam'a "Şu ağaca yaklaşmayın" mealindeki emrini bildirirken onun şeytana uyarak cennetten çıkarılmasına sebep olacak hatayı işleyeceğini ve yeryüzüne indirileceğini haşa bilmiyor muydu?

Halbuki Allah, Ademoğullarının yeryüzünde fesat çıkaracağını ve kan dökeceğini de, bundan fazlasını da bildiğini daha en başında meleklere ihtar etmişti.

Yine Şeytan Allah'a kendisinin Adem'den daha üstün olduğunu iddia ederek isyan etmemiş miydi?

Adem Aleyhisselam şeytana uyduğunda şeytan haşa haklı mı çıkmıştır? Yahut "Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, az bir kısmı dışında, onun neslini peşime takacağım!” diyerek Allah'a ettiği isyan neticesinde, Adem Aleyhisselam'dan bugüne onun peşine takılan insanlar, insanın Allah'ın halifesi olamayacağını mı göstermiştir?

Hayır, insan melekler gibi günah işlemediği için değil, şeytanın da aksine günahının aczi içinde Allah'tan mağfiret isteyebildiği için üstündür. Şeytandan da melekten de farkı budur.

Bir hadisle meseleye ışık tutalım:

"Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâla hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı." 

Allah neden bizim hatasız olmamızı dilemedi, bize şeytana uyma fırsatı tanıdı?

İşte halifelik sırrı, kulluk vazifesi, beşeriyetin üstün memuriyeti burada tecelli ediyor.

Fakat bu sırrı ve memuriyeti ne şeytanî bir kibir ve imtiyaz davasında gören Yahudiler ne de işi melekî bir ismet ve ruhbaniyet davasında zanneden Hıristiyanlar anlayabilmiştir.

Peki nedir bu sır ve memuriyet? Madem ki insan melekten, şeytandan üstün bir yaratılıştadır; öyleyse neden cennetten çıkarılmıştır da sıkıntı, çile, acz ve mihnet içinde yaşamaya memur edilmiştir?

Bu sır ve memuriyet, Adem Aleyhisselam'ın Şeytan'a uymasında değil, ondan pişman olup Allah'tan af dilemesinde tecelli ediyor. Zira Allah'ın "Afuvv", "Rahman", "Rahim", "Ğafur", "Adl" gibi bütün sıfatları, insanın bu memuriyeti yoluyla tecelli eder.

İnsan fakir düşer, Allah daim Ğaniyy'dir.
İnsan muhtaçtır, Allah Samed'dir.
İnsan fanidir, Allah Baki'dir.
İnsan cahildir, Allah Âlim'dir.
İnsan acizdir, Allah Kadir'dir.

Halbuki bütün mahlukat Allah'a karşı fakirdir, muhtaçtır, fanidir, cahildir, acizdir.

İnsanın hususiyeti ise bütün cehlinin ve aczinin idrakiyle, Allah'ın marifet ve mağfiretine namzet olmasıdır.

Zira insan aczinin ve fâniliğinin bilincinde olarak madde, bitki ve hayvandan ayrıldığı gibi, Allah'a kulluğu da idrak ve iradesi ile yerine getirmeye memurdur.

Bütün tabiat, neyse o olarak memur edildiği iş üzerinde Allah'ın emrettiği kanunlara tâbiyken, dişsiz, tırnaksız ve tüysüz dünyaya gelen insan hayat boyu kendini bulmaya ve aşmaya çalışır. Çünkü insan, neyse o değil, ne olacağına ve olmayacağına kendi şuur ve iradesiyle karar veren varlıktır.

Kendini bilen Rabbini bilir hikmeti çerçevesinde aczini idrak eden kişi ancak bu mükellefiyeti ve memuriyeti yerine getirebilir.

Zira insan, kendisi olarak ölçüsünü ve memuriyetini bulmakla mükellef olandır.

Diğer deyişle insan denen varlık, Allah'ı aramaya ve bulmaya memurdur.

O varlık ki; zirvesinde Allah Resulü olmakla birlikte "belhüm adal" denilen hayvandan aşağı bir derekeye kadar düşebilir.

İşte bu varlık (insan) kainat ağacının meyvesidir.

Bu ağacın gayesi de onun en olgun meyvesi olan Allah Rasulü'dür.

Bu manada O, kainat ağacının aynı zamanda sebebidir.

İnsanın üstünlüğü ve yaratılışındaki hikmet, en çok Allah Resulü'nde görünmüştür. İnsanlar, O'na benzedikçe insan olurlar, O'nun yolundan uzaklaştıkça insanlık kıymetinden düşerler.

Zira O, Rabbine karşı en çok aczini bilen ve idrak edendir.

Hasılı kulluğun özü aczini bilmektir.

Tasavvuf eserlerinde geçen bir bahisle bu yazımızı noktalayım.

Kıldığı teveccüd namazı ile kibreden biri mi yoksa günahının aczi içinde istiğfar eden bir sarhoş mu üstündür?

El cevap; günahının aczi içinde istiğfar eden sarhoş.