Bir memleketin kendisine has para birimi değerinin tamamıyla yurt dışından gelecek para akışına endeksli olması düşünülebilir mi? Yâni dışarıdan para geldiği kadar değerlenen, dışarıdan gelen paranın muslukları kısıldığındaysa değer kaybeden ve tıpkı bir uyuşturucu bağımlısı gibi krize giren bir para birimi.

Olabilir, oluyor… Türk Lirası, en başından beri bu yukarıda bahsettiğimiz para çeşidine tam mânâsıyla uyuyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri tarafında yer aldığımız “Demokrasyalar” isimli Batı, ona, onun emir ve direktiflerine uyduğumuz ölçüde piyasamıza para pompalıyor, aksilik ettiğimiz nispette de piyasamızdaki parasını çekerek, bizi krizden krize sevk edip, terbiye ediyor. Tabiî böyle söyleyince zannedilmesin ki Batı Türkiye’de belli başlı yatırımlara fon sağlıyor, yatırım gerçekleşiyor ve bir yandan biz kazanırken, diğer taraftan da onlar yatırımlarının karşılığında kazanç elde ediyorlar. İşin iç yüzü böyle değil tabiî ve böyle olmadığı da Türkiye’de gerçekleştirilmiş/gerçekleştirilmemiş olan yatırımların hâlihazırdaki vaziyetinden belli; kimse babasının hayrına Türkiye’ye finansman sağlamıyor.

Batılılar, Türkiye’de tüketicinin ithâl Batı mallarını rahatlıkla satın alabilmesi için piyasayı dönem dönem paraya boğuyor; biz onların mallarını satın alıyoruz ve ardından piyasaya pompalanan paranın geri ödenmesinin vakti geldiğinde, her seferinde bir kez daha kur faiz döngüsü içine düşerek, kriz üstüne kriz yaşıyoruz.

Batılıların yanı sıra tabiî bir de bıyıklı Batılılarımız var bizim, “bıyıklı yatırımcı” diye anılan. Bunlar da memleketimizde yaptıkları işlerden elde ettikleri tasarrufu döviz cinsinden yurt dışına kaçırıyor ve ardından bu tasarrufları sanki yabancı yatırımcıymış gibi memlekete tekrar sokmak suretiyle hem birçok teşvikten istifade ediyor ve hem de dünyanın hiçbir yerinde elde edemeyecekleri, faiz vesaire gibi üretim dışı sahte enstrümanlardan yüksek kazançlar elde edip, kazançlarını döviz cinsinden tekrar yurt dışına çıkartıyor ve bu işi bir kısır döngü hâline getirerek, servetlerine servet katıyorlar.

Piyasaya pompalanan paranın geri ödemesi geldiğinde yaşanan krizlerin en ciddi yansıması ise her seferinde karşımıza enflasyon olarak çıkıyor. Devlet, bozulmuş gelir gider dengesini tesis etmek üzere finansmanı temin etmek için Türk Lirası’nı sulandırmak yoluna gidiyor ve enflasyona sarılıyor. Böylelikle Türk Lirası’nın değeri diğer para birimleri karşısında düşerken, sabit gelirliler başta olmak üzere Türk Lirası üzerinden kazanç sağlayan vatandaşın cebinden parası, daha doğru bir ifâdeyle parasının değeri çalınmış oluyor ve aradaki farkın finansmanı, cebindeki paranın değeri çalınan vatandaşa ödetilmiş oluyor. Sabit gelirliler ile Türk Lirası üzerinden iş yapmak zorunda kalan küçük esnaf dışında kalanlar böylesi dönemlerde ister yerli üretim ister ithâl mal olsun fiyat hesaplamasını döviz kuruna göre yaptığı için, bütün yük sıradan vatandaşın omzuna binmiş oluyor.

Bir ülke para biriminin diğer para birimlerine karşı değer kaybetmesi, aslında onun elini ihracatta kuvvetlendirir. Meselâ Çin kendi para birimi Yuan’ı Amerikan Doları karşısında zayıf tutmayı bir devlet politikası olarak benimsiyor ve bu sayede düşük fiyatlı üretim gerçekleştirerek ihracatta elini kuvvetli tutuyor. Bizde de dikkat ediyorsanız son yıllarda bunun propagandası sıkça yapılıyor; fakat Türkiye gibi ara üretim gerçekleştiren, ihracatı ithalata ve dolayısıyla dövize bağımlı ülkelerde ise böylesi bir avantajdan istifade edilemiyor. Hattâ biraz evvel ifade ettiğimiz gibi, tamamıyla yerli imkânlar ile üretilen ürünlerde bile fiyatın belirlenmesi noktasında Türk Lirasına güven olmadığı için döviz üzerinden fiyatlandırma yapıldığından, ihracat noktasında yerli ürünlerde bile avantaj sağlanamıyor.

Şu sıralar ekonomistlerin en çok üzerinde durdukları husus dışarıdan yatırımın gelmiyor olması. Yâni dışarıdan “yatırım”lar gelmeye devam etse, bu “yatırım” denilen parayı biz tekrar başkalarının mallarına kolay bir şekilde erişim için kullansak, harcasak ve ödeme günü geldiğinde aynı kriz bir kez daha tekerrür etse hiç sorun yok!

Ve tabiî tüm bu şartların üzerine ilâveten yaşanan global salgın dolayısıyla devletin para emisyonunu genişletmek yoluna gitmek zorunda kalmış olması da işin tuzu biberi olmuş vaziyette.

Türk Lirası

Bugün ülkemizde yaşanmakta olan ve dün birçok benzerini yaşamak durumunda kaldığımız iktisadî krizleri yalnız tek bir sebebe irca etmek elbette söz konusu değil. Yalnız bir krize çözüm getirilmek istendiğinde de bir yerden başlamak gerekiyor ve bize kalırsa ülkemizdeki tüm iktisadî faaliyetlerin merkezinde yer alan Türk Lirası’nı ele alarak işe başlamak gerekiyor.

Para, en umumî tabire göre mübadele, değiş tokuş vasıtası. Paradan yerine getirmesi beklenen fonksiyonlar ise mübadele vasıtası olması, standart kıymet ölçüsü olması ve tasarruf vasıtası olması.

Türk Lirasına paranın fonksiyonları açısından bakacak olursak:

Türkiye’de bugün market alışverişi dışında Türk Lirası üzerinden yapılan pek bir alışveriş kalmamış vaziyette. Kalan alışverişin fiyatlandırması da yine döviz üzerinden anlık olarak gerçekleştirildiği için bir mübadele vasıtası olmaktan ziyade elde edilen kazancın dövize aktarılması noktasında ara bir mübadele vasıtası muamelesi görüyor.

Türk Lirası, bir paradan beklenen en önemli fonksiyonlardan biri olan standart değer ölçüsü vasfını da yerine getiremiyor, yâni satın alma gücünde bir istikrar arz etmiyor. Biraz evvel saydığımız ve saymadığımız sebeplerden ötürü, Türk Lirası kendi başına zaten bir değer arz etmiyor! Sürekli olarak dışarıdan gelecek olan yatırımlara bağlı olarak değer kazanan yahut kaybeden, memleket içindeki üretimin bile dövize destek, Türk Lirasına köstek olduğu bir ülkenin para biriminin dış faktörlerden bağımsız olarak bir değer arz etmesi mümkün olabilir mi? Olabilir tabiî; fakat bu hâliyle değil, ileride değineceğiz.

Tasarruf vasıtası olma vasfına gelecek olursak, bu kadar kaypak bir para birimini kim, niçin tasarruf vasıtası olarak kullansın ki? Zaten memleketimizdeki ana tasarruf enstrümanlarına baktığımızda altın, döviz, emlâk ve hattâ belki dünyanın hiçbir yerinde emsâli olmayan otomobilin geldiğini görüyoruz, Türk Lirası’nın bu alanda esamisi bile okunmuyor.

Kendi memleketinde bile varlık sebeblerini yerine getirmek noktasında bu çapta bir acziyet içinde olan para biriminin yurt dışındaki itibarını konuşmaya bile lüzum yoktur sanırım.

Türk Lirası’nın İtibarı

Tabiî şartlarda, “para biriminin itibarını geri kazanması” gibi bir ara başlık üzerinden bu bahse geçmemiz gerekirdi, ne var ki Cumhuriyet tarihi boyunca kendi başına bir şahsiyet ifâde edememiş Türk Lirası’nın iade-i itibara değil, başlı başına yepyeni bir şahsiyet kaynağına ve bu şahsiyet kaynağından dolayı itibara muhtaç olduğu tartışma götürmez gerçekliktir.

Türk Lirası’nın itibarsızlığı ile iktisadî hamleler bize kalırsa bir paradoks arz etmektedir. Şöyle ki, bugün yerli üretim anlamında hangi hamle yapılırsa yapılsın, bu üretim neticesinde elde edilecek olan kazanç Türk Lirası üzerinden değil de döviz başta olmak üzere diğer enstrümanlar üzerinden tasarrufa dönüşeceği için Türk Lirası’nın bu şekilde itibar kazanması mümkün değildir. Diğer taraftan Türkiye henüz yeni yeni yurt dışına açılan bir ülke olduğu ve bugün Türk Lirası ancak Suriye’nin kuzeyinde geçer akçe olduğu için dünya çapındaki mübadeleden de şahsiyet bulması kısa ve orta vadede mümkün görünmemektedir. Ruhî bakımdan Türk Lirası’nın itibar kazanması yahut itibarını muhafaza etmesi treni ise Rahip Brunson’un kur tehdidine karşı serbest bırakıldığı gün kaçmış bulunuyor.

Burada saydığımız yahut saymadığımız, şartları doğuran sebeplere tek tek yahut bir bütün hâlinde bakıldığında görülecektir ki, bugün Türk Lirası’nın itibar kazanması için dolaylı değil, doğrudan yollar dışında bir seçenek yoktur.

Para: Karşılığı Altın Olan Senet

Para, artık umumî bilgi hâline geldiği üzere karşılığı altın olan senet olarak doğdu. Yâni eldeki kaime, karşılığının altın olduğu bilinen paraydı. Bu vaziyet 1971 senesine kadar da sürmüştü. Kısaca bakacak olursak:

1944 senesinde, -henüz İkinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllar- Amerika’daki Bretton Woods isimli kasabada gerçekleşen Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı’nda, İkinci Dünya Savaşı sonrası büyük darbe alan dünya ekonomisi ve para sistemine yeni bir düzenleme getirmek, savaştan zarar görmüş bölgeleri yeniden kalkındırarak ekonomik istikrarı sağlamak maksadıyla bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda IMF ve Dünya Bankası’nın kurulması ile beraber ayarlanabilir kur sistemine geçilmesi kararlaştırılarak, diğer ülke para birimlerinin Amerikan dolarına endekslenmesi kabul edildi. Dolar ise başka bir ülke para birimi yerine altına sabitlendi (1 ons altın 35 Amerikan doları olacak şekilde). Amerikan Merkez Bankası FED, bu anlaşma karşılığında, yabancı merkez bankalarına arz edecekleri dolar karşılığında sabitlenmiş fiyattan altın satmayı taahhüt etti. Amerikan dolarının dünya çapında rezerv para hâline gelmesi de bu anlaşmayla başladı.

1971 senesine gelindiğinde, Amerikan dolarının devalüasyona uğraması, ABD’nin içine düştüğü ekonomik buhran sebebiyle altın standardından vazgeçmesi ve 1973 yılında sanayileşmiş ülkelerin paralarını dolar karşısında dalgalanmaya bırakma kararı, para sisteminin tamamen çöküşüne neden oldu. Yom Kippur Savaşı sonrasında OPEC’te Yahudileri destekleyen Batılı ülkelere karşı alınan petrol ambargosu kararı, Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün Fransa’nın elindeki dolar cinsinden mevduatı karşılığında altını almak üzere Amerika’ya yollaması, Amerika’nın Vietnam hezimeti ve Soğuk Savaş’ın zorlu şartları, bu çöküşte belirleyici faktörler arasında oldu.

1973-1974 petrol şokunu izleyen yıllarda, OPEC ülkeleri, ellerindeki büyük dolar fazlasını Avrupa piyasasına sundular. Avrupa Bankaları, bu dolarları, ödeme dengesi problemi içinde olan petrol ithâlatçısı ülkelere kullandırdı. Petrol ihraç eden ve ellerinde dolar fazlası olan ülkelerden gelen fonlar, petrol ithâlatçısı ülkelere plase edildi ve böylelikle PETRO-DOLAR piyasası doğmuş oldu.

1944 senesinde, Bretton Woods Konferansında Amerikan dolarının altına endekslenmesiyle kurulan ve 1971 senesinde çöken global para sistemi, bu sefer gayr-ı resmî bir şekilde, doların petrol üzerinden kıymet bulmasıyla yeniden teşkil edilmiş oldu.

Petrol ticareti üzerinden yeniden itibarını kazanan; fakat bu esnada altın gibi bir varlık değere endeksini kaybeden Amerikan doları, ilerleyen yıllarda Amerika’nın siyasî ve askerî gücü vesilesiyle milletlerarası ticaretin de biricik vasıtası hâline dönüştü.

Amerikan doları milletlerarası ticaretin hâlen biricik vasıtası olmasına rağmen, 1971 senesine kadar 1 ons altın 35 Amerikan dolarına tekabül ederken, bugün ise 1 ons altın 2010 Amerikan dolarına tekabül etmektedir.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra “Tek Kutuplu” bir dünya düzeni hayali kurulurken bunun yerine çok kutuplu bir dünya düzeni gerçekliğiyle karşılaşılması neticesinde rakamlardan da görüleceği üzere Amerikan doları da aslına bakacak olursak sürekli değerden düşmektedir. Bununla beraber unutulmaması gereken bir gerçekliktir ki, Amerikan doları ile altın arasında hasıl olan fark, bugünkü dünya ekonomisindeki balon paranın ne çaplara ulaştığının anlaşılması bakımından da mühimdir.

2008’de yaşanan Mortgage ve hâlihazırda daha başında olduğumuz vurgulanan global salgından kaynaklanan krizle beraber en çok konuşulan meselelerden biri de para rejimi olmuştur. Merkez bankalarının çaplarına göre dünyayı sahte paraya boğmasına imkân tanıyan bu düzenin artık sürdürülemez olduğu noktasında hemen herkes hemfikir bulunmaktadır.

Yeni Türkiye Düzeni İçin Yeni Para Rejimi

“Yurtta sulh, cihanda sulh” diye formüle edilmiş kölelik siyasetini terk edip, Türkiye’nin tarihî misyonuna uygun olarak İslâm ülkeleri başta olmak üzere dış politikada inisiyatif alıp, bağımsız bir şekilde hareket etmeye çalıştığımız günden beri Türkiye ekonomisinin hedef olduğunu biliyoruz. Yâni Türkiye yeni bir düzene geçiyor ve bunun sancılı sürecini idrak ediyoruz. Buraya kadar bir sıkıntı yok. Sorun şu ki, Türkiye siyasî olarak yeni bir düzene doğru adım adım ilerliyor; fakat eski düzenin köhnemiş vasıtalarını yenilemeyi bir türlü akıl edemiyor. Bunlardan birisi de para rejimi. Yukarıda elden geldiğince detaylandırdığımız üzere mevcut hâliyle Türk Lirası Türkiye’ye hizmet etmiyor, bilakis zarar veriyor. Dolayısıyla Türkiye’nin yeni düzeni için, yeni de bir para rejimi gerekiyor.

Bugünün şartları göz önünde bulundurulduğu takdirde, Türk Lirası’nın itibarını kazanması için kullanılabilecek dolaylı yolların bir alternatif olmadığını, ancak doğrudan itibar kazanması gerektiğini ifâde etmiştik. Doğrudan itibar kazanma bahsini açacak olursak, Türk Lirası’nın bugün yeniden paradan beklenen fonksiyonları yerine getirebilmesi için kendisinden daha büyük bir itibara/şahsiyete irca edilmesi gerektiği ve bunun da paranın varlık sebebi dolayısıyla altın olacağı açıktır.

Türk Altın Lirası

Resmî rakamlara göre bugün tedavüldeki para hacmi 225 milyar TL seviyesinde bulunmaktadır. Tedavüldeki basılı paranın dışında, bankalara tanınan haklar dolayısıyla artık iyiden iyiye dijitalleşmiş olan paranın toplamı ise, altın ve döviz mevduatları ile beraber 3 trilyon TL civarında bulunmaktadır.

Buna karşılık olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın kasasında 600 ton civarında bir altın stoku bulunmaktadır. Bu da 285 milyar 600 milyon TL’ye tekabül etmektedir. Yâni bugün Merkez Bankası, tedavüldeki para üzerinden Türk Lirasını bugünkü satın alma gücünü sabit tutmak kaydıyla rahatlıkla altına endeksleyebilir. Bunu da hem paranın üzerine karşılığındaki altın değerini yazıp onu yeniden bir altın senedi hâline getirerek, yâni Türk Lirası’na altın standardı getirerek ve hem de dilerse banknot teknolojisindeki gelişmeler göz önünde bulundurularak, direkt olarak basılı kompozit bir kaimenin katmanları arasına altını işleyerek de gerçekleştirebilir. Her iki hâlde de para devlet bankasına götürüldüğünde, Merkez Bankası’nın para üzerindeki meselâ %10’luk hakkı düşülerek, altın olarak paranın karşılığını alabilir.

Bu arada, Dünya Altın Konseyi Başkanı’nın açıklamasına göre, Türkiye’de yastık altındakiler dâhil olmak üzere, dünya altın rezervinin %8’ine tekabül eden 5-6 bin tonluk bir altın varlığından söz edildiğini de unutmamak gerek. Bu altınlar da Türk Altın Lirası üzerinden pekâlâ ekonomiye kazandırılabilir.

Ruhî nisbetin kurulması ve Türk Lirası’nın itibar kazanması için ismine “altın” ilâve edilmesi ve Türk Altın Lirası olması hem içeride ve hem de dışarıda meydana getireceği müsbet psikolojik tesir dolayısıyla yerinde olacaktır.

Bu değişimin Türk Lirasında direkt ve onunla beraber meydana getireceği dolaylı iyileşmelere bakacak olursak:

Bir kere en başta Türk Lirası’nın bir paranın haiz olması gereken asgarî fonksiyonlardan olan mübadele vasıtası, standart kıymet ölçüsü ve tasarruf aracı vasıflarını yeniden kazanması bu sayede gerçekleştirilebilir.

Bu hamleden sonra fiyatların belirlenmesinde standart değer ölçüsü olarak Türk Altın Lirası kullanılacağı için kurdaki hareketlilik dolayısıyla fiyatlarda bu çapta bir oynaklık ve enflasyon olmaz, insanların kazancı değerini korumuş olur. Hâl böyle olunca da Türk Altın Lirası tabiî olarak tercih edilen bir mübadele vasıtası hâlini alacaktır. Ayrıca baştan sona ruhî amillere bağlı iktisadî düzen üzerinde böylesi bir realizasyonun bakış açılarında meydana getireceği pozitif değişimin ise paha biçilemez tesirler meydana getirmesi kaçınılmazdır.

Bir diğer husus ise Türk Altın Lirası’nın, ihtiva ettiği altın dolayısıyla direkt olarak bir tasarruf enstrümanı hâlini alacak olmasıdır. Günümüzde dünya çapında neredeyse bütün para birimleri altın karşısında erir, uzun vadede ise yine bütün para birimleri altın karşısında değer kaybederken, insanımız tasarruflarını değerlendirmek için o zaman dövize niçin yönelsin ki.

Yine yerli imkânlarla gerçekleştirilen üretimin fiyatlandırılması bu sefer ya Türk Altın Lirası üzerinden yapılacak yahut döviz üzerinden yapılsa bile Türk Altın Lirasına dayanan ekonomi kur dengesizliği yaşamayacağı için ihracat avantajını elinden kaçırmayacaktır.

Bugünkü mânâda bir enflasyon olmayacağı için, vatandaş, Türk Altın Lirası üzerinden elde ettiği kazancın cebinden çalınmayacağının psikolojik rahatlığı içinde olacak, paraya güveni artacaktır.

Bugün dünya ekonomisinin ancak %1’i eden Türkiye ekonomisi üzerinde operasyon yapabilmek için, bu sefer dünya çapındaki altın fiyatlarının manipüle edilmesi gerekecektir ki, bu takdirde zaten bütün dünya para birimleri böylesi bir manipülasyondan dolaylı yollardan etkileneceği için bu yolla Türkiye siyasetini dizayn etmek imkânı ortadan kaldırılmış olacak, kimse ekonomik bağımlılığımız dolayısıyla Türkiye’ye direktif veremeyecektir.

Altın Türk Lirası’na geçilmesinden sonra paranın değeriyle bugünkü gibi oynanamayacağı ve dolayısıyla para üzerinden para kazanma imkânı da daralacağından, servet ve tasarruf sahipleri daha fazla gelir elde etmek için üretime yönelmek zorunda kalacaktır. Bu da tabiî olarak durağanlaşan ekonomiye dinamizm getirecek ve para sirkülasyonun hızlanmasına, servetin tabana doğru yayılmasına ve dolayısıyla hakiki bir iktisadî büyümeye sebeb teşkil edecektir.

Türk Altın Lirası’nın yabancı paralar karşısında satın alma gücünü muhafaza ediyor olması dolayısıyla memleket içindeki, adına sunî kazanç diyebileceğimiz, birçok rant kapısı da kapanmış olacak ve gelir dağılımındaki eşitsizlik nisbeten daralacaktır.

***

Tüm bu bahsettiğimiz hususların, bizim gözden kaçırdıklarımız da ilâve edilerek, üzerinde ciddî çalışmalar yapılması gerektiği açık. Ne var ki, yapılan çalışmalardan ne netice çıkarsa çıksın, artık varlık sebebini kaybetmek noktasına gelmiş olan, neredeyse hakkında “sahte para” tanımlaması bile yapabileceğimiz Türk Lirası yerine “hakiki” bir değer ifâdesi olan Türk Altın Lirası’nın ihdas edilmesi, mevcut ekonomik düzenden nemalanan hırsızlar ile manipülatörler dışındaki herkes tarafından takdirle karşılanacaktır. Ayrıca elimizdeki altın stoku da böylelikle yarın öbür gün döviz kurunu dengede tutmak için çarçur edilmemiş olacaktır.

Yeni Dünya Düzeni İçin Hakiki Bir Para Düzeni Alternatifi

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun ifâdesiyle “Şartlar Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorluyor” ve Türkiye yavaş yavaş da olsa bu misyona omuz vermeye başladı. Ne var ki Türk Lirası’nın mevcut vaziyeti, yalnız içeride değil dışarıda da Türkiye’nin elini zayıflatan başlıca amil olarak ön plana çıkıyor.

Bunun yanı sıra bugün askerî mânâda tesis edilen ittifakların yarın iktisadî bir ittifaka dönüşmesi hâlinde yapılacak alışverişlerde hangi paranın mübadele aracı olarak kullanılacağı da ayrıca bir mesele teşkil ediyor. Alışverişler kimin para birimi üzerinden yapılırsa, nihayetinde bundan en çok onun kârlı çıktığını göz önünde bulunduracak olursak, Türk Altın Lirası bugün Türkiye’nin tarihî misyonunu yerine getirmesi yolunda atılması zarurî bir adım olarak karşımıza çıkıyor. Senelerdir üzerinde sıkça konuşulan; fakat yalnız konuşulan “İslâm Dinarı” bahsi de mânâsı itibariyle Türk Altın Lirası üzerinden böylelikle vücut bulabilir.

Türkiye’nin ittifakları dışından meseleye yanaşacak olursak, Amerikan Doları da dâhil olmak üzere bütün para birimleri aslî değerini buldukları altın karşısında her geçen gün değerini yitirip, gitgide sahteleşirken, Türkiye’nin Altın Türk Lirası üzerinden parasını hakiki bir değere çapa atması son derece yerinde bir adım olacaktır.

Bizim Yeni Dünya Düzeni iddiamızın ekonomisi, Batılılarınki gibi insanların büyük çoğunluğunun anlamadığı matematik ve istatistik perdelerinin arkasında yapılan türlü sahtekârlığa göre şekillenmeyeceğine göre, bunun para bakımından hakikatinin de Türk Altın Lirası üzerinden gerçekleşmesi kaçınılmazdır.

Bir diğer taraftan, Türkiye ile beraber meselâ Pakistan, Katar, Libya gibi ülkelerin de Türk Altın Lirası’nda paranın haiz olması gereken vasıfları bulması, aynı zamanda bu paranın 500 milyon ile bir milyar insan nezdinde itibar sahibi olması anlamına gelir ki, bu da aynı zamanda rezerv paranın haiz olması gereken asgarî şartların da temini anlamına gelecektir.

Geçen sene Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed'in Japonya'nın başkenti Tokyo'da düzenlenen "25. Uluslararası Asya'nın Geleceği Konferansı"nda yaptığı konuşmada gündeme getirdiği "Güneydoğu Asya ülkeleri arasında ticaret için altına endeksli ortak para birimi kullanılması" önerisini de unutmamak gerek.

***

Dünya çapında yaşanan buhranın asıl kaynağının türlü “sahte”likler olduğu ve bu sahteliğin paradan dine kadar her alanda insanları bunalttığı için bu çapta bir buhran yaşandığını göz önünde bulunduracak olursak, hakiki olan her ne ise onun herkes için iyi olacağı unutulmamalıdır. Tabiî en iyinin ise “Mutlak Fikir”e nisbetle hakikatin hakikati ne ise o olduğu.

Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek ahmakların işi olduğuna göre, Türkiye’nin iktisadî planda da ihtilâlci bir yaklaşım benimsemesi ve dünya çapında yaşanan bütün değerlerin değer değişimi sürecinde para da dahil olmak üzere bütün değerlere hak ettiği değeri iade etmek ve uluslararası planda şahsiyetini de buradan bulmak gibi bir memuriyeti bulunmaktadır.

Türk Altın Lirası da hakiki bir ekonominin tesisi için atılacak/atılması gereken adımlardan yalnız biridir.

Baran Dergisi 710.Sayı

Ayrıca bakınız:

https://www.barandergisi.net/kansiz-ekonomi-kansizlar-ekonomisi-makale,2909.html