Son dönemde tüyleri diken diken eden, havsalamızın dahi almayacağı cinayet, tecavüz ve zulümlerin yaşandığını duyuyor, okuyoruz. İnsanlar bir cinnet içerisinde; hayret ediyoruz… Bu kadar zalim insan, Anadolu topraklarında nasıl yetişebilir diye düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Evvelce bu diyarlar adalet ve eman yurdu olarak tüm dünyaya namını duyurmuş, en şedid düşmanlarımız dahi bizdeki bu hasletleri itirafa mecbur kalmıştı. Mesela Fransız General Comte de Bonneval, Anadolu halkının bu hasletlerini şöyle ifade eder; “Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür… Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin dürüstlüklerine hayran kalır.” Peki ne oldu bu hisli ve âlicenap millete? Elbet kötülük her yerde gezer ama bizim topraklarımızda nasıl bu kadar arttı? Tabiî birden olacak şeyler de değil bunlar, demek ki caniliğin ve zulmün derin saikleri var. Bunu anlatmaya gayret edeceğiz.

Cürümlerin Muhafızı Cani Düzenin Doğuşu

Bundan takriben yüz sene evvel idi, Hakkın nizamı için küfre kıyam eden Müslüman Anadolu İnsanı zafer kazandıklarını zannederken, tepeden inme, Batıdan gelme bir dikta ile Hakk namına bu topraklarda ne var ise kaldırıldığına tanık oldular. Müslüman Anadolu kadınının peçesine el uzatan kâfirlerin vurulması ile başlayan kıyam, müntehasında içinde kadınlarımızın olduğu kerhanelerin kurbanlar ile açmasına kadar vardı! İşte bizim ahlâkımızın, vicdanımızın ve daha ne kadar ulvi hissimiz var ise kökten imha edilmeye başlanması... Ahlâksızlığını ve vahşiliğini memlekete dayatan düzen, hiçbir insana tatbik edilemeyecek cezaları, haktan ayrılmaları için bu necip millete tatbik etti.

Suçları gayet açıktı; en ulvi hislerinin kaynağı İslâm’ı muhafaza etmişlerdi. Evvelce ahlâk ve adaletin eman altına alındığı topraklarda artık fuhşiyat ve zulüm eman altında idi. Bu düzeni kuranlar şöyle haykırıyordu; “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar! Böyle kimselerle ülkeyi zenginleştirmek imkânsızdır! Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz!” Bu düzeni kuranların vicdan kaynağımız olan din ve tüm ahlâkımızın merkezini teşkil eden namus için kullandığı bu sözler kurulan düzenin işleyişinin hülasası idi.

Düzenin İnsancıkları

O tarihten bu yana bu dinsiz, izansız düzen kök sala sala bütün menfi sıfatları kendinde bünyeleştiren neslini safha safha ortaya çıkardı. Zira hukuk ahlâkın pıhtılaşmış halidir, ahlâkı bozuk olan bir düzenin hukuku-adaleti doğru olmaz. Ancak aç kurdun koyun bekçiliği gibi olur. İşte bu karanlık ruhunu resmettiğimiz gayriahlâki hukuk işledikçe, beraberinde en iptidai toplumlardan daha aşağı bir zümreyi besledi, büyüttü. Bu vahşileşmenin kemale ermesi, ahlâksızlığın ve zulmün alenileşmesi sadece bunlar ile olmadı. Her ne kadar bu düzen zalime ve ahlâksıza imtiyaz tanısa da bu millet kanuna ters düşmek pahasına fuhşiyata bu vakte kadar elinden geldiğince engel olmuş, toplumun bir düzeyde dahi olsa ahlâkını, vicdanını muhafaza etmişti. Fakat müthiş bir telkin vasıtası olan sosyal medya mecraları kanunlardan aldıkları ayrıcalıklarla kötülüğü yayarak normalleştirmiş ve ahlâksızlığı her ferde teker teker telkin ederek insanlarımızı bu ahvale alıştırmıştı. Keyifle çaylarını yudumlayarak en vahşi cinayetleri bir dizi kuşağı gibi seyreden insancıklar işte bu telkinler eliyle yetişmişti. Artık en adi cinayetler dahi hiçbir insan ruhunu ürpertmiyordu. Televizyon karşısında yemek yerken en adi suçların işlendiğine, çoluk çocuğun katledildiğine dâir haberleri seyrederken kusacağı yerde yemeğini yemeye devam eden insanlar oluverdik. Bu binlerce hatta milyonlarca insanın öldürülmesinden daha büyük bir cürüm değil miydi?

Müslümanlar Suçludur

Burada Müslümanların suçu nedir diye soracak olursanız; Müslümanların suçu bütün ölü ruhlara hayat verecek nizam olan İslam’a teslim olduklarını iddia ettikleri halde, kendi ruhlarının ölü olmasıdır. İşte bu hissiz, umarsız ahvalden ötürü Müslümanlar vahşice katledilen her şeyde vebal sahibidir. Müslümanlar Allah’ın yer yüzündeki halifeliğini yerine getirebilecek, tüm cihanı adaletle donatacak, mazlumların ahını dindirecek bir nizam kurmaya namzet insanlardır. Müslümanlar işte bu memuriyeti yerine getirmekten aciz kaldığı için her şeyin suçlusudur. Bir doktor düşünün, ameliyat yapmadığı takdirde ölecek olan hastasını neşterden korktuğu için ameliyat etmeyip nefs emniyeti içinde, suçsuzluğundan emin bir halde hastasının ölümünü seyrediyor. Bu doktor ne kadar suçlu ise Müslümanlar da o kadar suçludur. Müslümanların bu doktordan farkı yoktur. Bu manzara ne kadar dehşetli değil mi?

Adaleti hâkim kılmaya memur Müslümanlar adaleti hâkim kılmadıkları, kılmaya gayret etmedikleri için suçludur. Bu şahit olduğumuz hadiselerden bir katilin dahi vicdanı sızlar ve hisleri depreşir, peki bunca cürmü durduracak nizamı hâkim kılmaya gayret etmedikleri için her cürmün faili olan Müslümanların vicdanları nasıl depreşmiyor?

Müslümanlar ne zamana kadar vahşeti yaşatan ve caniyi besleyen bu düzene razı olarak keyif sürmeye devam edecek?

Müslümanlar hisleriniz mi alındı, yoksa siz de düzenin hislerini kaybetmiş ayak üstü leşlerine mi dönüştünüz?

Her geçen gün zebaniler yurduna dönen bu memlekette daha ne kadar susacaksınız?

Ecdadımız bunca kanlarını memlekette ahlaksızlık yapılsın, yavrular canice katledilsin, kadınlar sokak ortasında katledilsin ve tüm bunlar cezasız kalsın diye mi döktüler?

Efendimizin, “İnsanlar bir zalimi görürlerde onun zulmüne engel olmazlar ise Allah’ın onları toplu azaba uğratması kaçınılmazdır” hadisi Müslümanları hiç mi korkutmuyor?

Zulmün bitmesi için mücadele etmeyen herkes zulmü yaşatır. Bu hususta “savaşmadıkça onlardansın” sözü unutulmamalı. Müslümanlar bu rezil ahvalde nefs emniyeti içinde yaşadığı için suçludur. Hakkı camilere hapsettikleri için suçludur. Zalime, caniye iki küfür etmekle nefsini tatmin etmeye çalıştıkları için suçludur. “Bu nasıl düzen!?” deyip kıyam etmedikçe tüm cürümlerin suçlusu biziz, suçluyu uzaklarda aramayalım aynaya bakalım, kendimizi sigaya çekelim. “Bu zulümler benim İslâm ile yoğrulmuş topraklarımda nasıl olabilir?” diyerek ağlayalım ve siper edelim gövdemizi ki dursun bu hayasız akın. Nefs emniyetini en büyük cürüm bilelim.

Selâm olsun nefsini hesaba çekip kıyama durmak için cesareti olanlara!

Baran Dergisi 778. sayı