Darülhadisler, hususiyle Allah Resûlü’nün söz, fiil ve takrirleri (tasvip) demek olan hadislerin tahsil edildiği yerlerdir. Buralarda hadislerle ilgisinden olayı tefsir de okutulur idi. Rivayet, dirayet, isnad, terâcim-i ahval ve tenkid-i ahvâl-i rivayete dair mevzular okutulur, hadisler senetleriyle ezberletilirdi.

İslâm’da resmî ve teşkilatlı oluşu itibarıyla ilk medreseler, Büyük Selçukluların kurduğu Nizamiye medreseleri olup Osmanlı bu geleneği kendi usûlü içinde devam ettirmiş ve “Osmanlı Medreseleri” diye bir kavrama hakkıyla vücut vermiştir. Osmanlı’nın “hukuk devleti” vasfının tecelli makamları medreseler olup kadılar da bu müesseselerden yetişir idi. Bu çalışmamızda önce Osmanlı medreseleri hakkında kısa bilgiler verip daha sonra ihtisas medreseleri olan Darülhadislerden bahsedeceğiz. En sonunda da bir değerlendirme yapacağız.

İslâm’a göre insan yaratılıştan temiz bir fıtratta dünyaya gelir. Ancak onun içinde biri iyiye diğeri kötüye meyleden ruh ve nefs kutupları vardır. İşte eğitim burada devreye girerek insanı iyi-doğru-güzel’e yönlendirir. Allah Resûlü, Mekke’de Darü’l-Erkam ve Medine’de Mescid-i Nebevî ve onun içindeki Ehl-i Suffa’da sahabîlerini ruhen, fikren ve ilmen eğitim ve öğretime tâbi tutar idi.İnsan için küllî mânâda eğitim ve hidayet rehberi olan Kur’ân-ı Kerim ise baş kitap idi.

Dinî ve dinî olmayan ilimler ayırımının İslâm’ın epistemolojisi (bilgi değeri) açısından yanlış olduğunu ifade edelim. Zaten İslâm medreselerinde de bugünkü tabir ile hem dinî hem dinî olmayan ilimler okutulduğunu ve bunun âlet ilimleri ve âlî (yüksek) ilimler şeklinde bir tasnif ile ve aynı medrese çatısı altında bütün öğrencilere verildiğini belirtelim. Seviye olarak mukayese edilmese bile, bugünün İmam-Hatip okullarında da dinî ilimler ile fennî ilimlerin birlikte verilmeye çalışıldığını belirtelim.

Osmanlı’da örgün ve yaygın eğitim vardı. Medreseler bugünkü tabirle örgün eğitim verirken, camiler yaygın eğitim kurumları idi. Tekke ve zaviyeler de örgün eğitim kurumları idi. Daha ziyade medresede ilerlemeyenler ve orta yaşlılar buradan eğitim alırlardı. Ahlâk ve nefs eğitimi temelli oldukları için psikolojik sorunları olanlar da buralara gidiyorlardı. Tekkeler edebiyat, tarih ve musiki ocakları idi.

Genel eğitim veren medreseleri bitirdikten sonra girilen ihtisas medreseleri ise üçe ayrılır: 1) Dârülhadis, 2) Darüttıb, 3) Darülkurrâ.

Müstakil medrese yapısı içinde İslâm dünyasında ilk defa Dârülhadis Şam’da Nureddin Zengi (1146-1174) tarafından açıldı. En-Nuriye Medresesi ismini alan yapı şu anda ayaktadır. Osmanlı’da ilk Dârülhadis İznik’te kurulur. İlk medrese de Orhan Gazi döneminde İznik’te açılmıştır. Bu yapıdan günümüzde herhangi bir eser kalmamıştır.

Bursa’da Kaleiçi’nde Yerkapı yakınındaki Dârülhadis sahasından bahsedilmiş olması bu bölgede bir Dârülhadisin varlığına işaret etmektedir. Daha sonra Sultan II. Murad tarafından Edirne’de Tunca Nehri’nin kenarında 1435 senesinde bir Dârülhadis yaptırılmıştır. Edirne Dârülhadisi, Osmanlı medrese teşkilatında bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Bu başlangıçtan sonra artık Osmanlı ülkesinde Dâru’l-hadisler çoğalmaya başladı.

(Dârülhadis Camii - Edirne)

Fatih Sultan Mehmed’in kurduğu Sahn-ı Semân medreselerinde müstakil olarak Dârülhadis yok idi. Edirne’deki Daru’l-hadise ittibaen yani saygısından müstakil bir bölüm açmadığı tahmin ediliyor. Ancak Fatih devrinde Bursa’da Lütfullah Çelebi ve İstanbul’da Molla Güranî Darülhadisi yapılmıştır. İstanbul’da kapsamlı olan ilk Dârülhadis Kanunî tarafından açılmıştır. Süleymaniye Dârülhadis’i. Daha sonra büyük bir artış oldu. Hepsi aynı ihtisas seviyesinde olmasa bile İstanbul’da 11 tane Darülhadis bulunmakta idi.

Osmanlı Dârülhadislerinde hadis ve ilimlerinden başka tefsir gibi diğer İslâmî ilimler de okutulur idi. “Kurrâ” kelimesinin genel olarak Kur’ân ve Sünnet’i bilen ilim ehlini ifade ettiğini hatırlatalım. Hadisten Buhârî, Müslim, Meşârık gibi muteber eser ve şerhleri okutulurdu. Müderrislere ise “muhaddis” denirdi. Buralara girebilmek için umumî eğitim veren medreseleri ikmal etmek gerekir idi. Dârülhadisler kendi aralarında çeşitli seviye ve kademelere ayrılırdı.Osmanlı medreselerinin hepsi vakıflara bağlı idi. Muhaddislerin maaşları öbür medreselerden daha fazla idi. Ancak bu durum Edirne Darülhâdisi ile Süleymaniye Dârülhadisleri için idi ve bunlar protokolde önde idi.Osmanlı darülhadislerinde okutulan ders kitapları ile ilgili bilgi kesinlik kazanmış değildir. Buhârî ve Müslim gibi temel hadis kitapları bir kenara bırakılacak olursa hadisten okunacak eserler müderrisin kendi arzusu istikametinde olmakta idi.

Süleymaniye’den sonra kurulan Dârülhadislerin çoğunlukla külliyeler bünyesinde mihver eğitim müessesesi şeklinde yer aldığı ve yanlarında da dârülkurrâ ile hankah, dergâh veya zâviye adı verilen iki yapısının bulunduğu görülmektedir.

Kriz dönemlerinde hadislere yönelişe dâir şu ilginç tesbitleri de paylaşalım:

“Halkın eğitilmesinde, birlik ve beraberliğin sağlanmasında hizmet veren eğitim müesseselerinden biri olan dârülhadis yapımına, özellikle devletin duraklama ve gerileme devirlerine girdiği zamanlarda hız verilmesi dikkat çekicidir. Nitekim din adına terör estiren Kadızâdelilere karşı amansız mücadelesiyle tanınan Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’nın umumi medrese yerine dârülhadis yaptırması, benzeri sıkıntılara çare arayan Sadrazam Çorlulu Ali Paşa’nın dârülhadis müessesesine yeni bir katkı sağlaması, toplumun Lâle Devri gibi bir şaşkınlık dönemine girdiği sırada Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın şehrin en seçkin yerinde üst seviyedeki bürokratların iştirakiyle dârülhadis açması, genel medreselerden ümidini kesen sorumluların çareyi dârülhadislerde aradıklarını düşündürmektedir.”

Osmanlı’da eğitim ve öğretim metodu, sınıf geçme değil, ders geçme usûlü idi. Müderris huzurunda halkalar şeklinde oturulur ve öğrenciler ders kitaplarından başka not defterleri bulundururlardı. Seviyeye göre eğitim ve öğretimin yürütüldüğü derslerin sık sık tekrarlarla ve karşılıklı münakaşalarla takrir edildiği, nihayet dershane yakınındaki câmi veya mescidlerde öğrenilen bilgilerin tatbiken verildiği anlaşılmaktadır.

Merkezî birliğe ehemmiyet veren ve belki de bir kadı olan Şeyh Bedrettin isyanından ders çıkaran Osmanlı medreseleri de hem kadılar hem vakıflar aracılığıyla denetlenmiştir.

Osmanlı medreselerinde müderrislerin günlük aldıkları yevmiye, medreselerin derecelerini gösterir. Yirmili, otuzlu, kırklı, ellili, altmışlı ve altmış üstü olmak üzere derecelendirmek mümkündür. En yüksek tahsil seviyesi Sahn-ı Seman idi. İhtisas medreseleri ise ayrı bir seviye idi. Dârülhadis Süleymaniye Müderrisliği ise en üst noktada idi. Darülhadis medresesi üstünde müderrislik olmayıp buranın müderrisi arzu ettiği takdirde mahreç mevleviyetleri denilen Kudüs, Halep, Eyüp, Selânik, Tırhala Yenişehri, Galata, İzmir, Sofya, Trabzon ve Girid kadılıklarından birisine tâyin olunurdu.

Batı’da eğitim ve öğretim hakkı, henüz bir insan hakkı seviyesinde değil iken Osmanlılarda herkese açık, şeffaf ve ücretsiz bir eğitim-öğretim vardı. Her türlü ihtiyaç, araç-gereç, hocaların maaş ve masrafları, talebelerin yeme içmesi vs. birer sivil toplum kuruluşu olan vakıflarca karşılanırdı.

Cahid Baltacı Hoca’nın tesbitleri muvacehesinde Osmanlı’nın medrese sistemine kattığı yenilikleri aktaralım: 1) Daha önceki medreseler müderrislerin kabiliyetine göre değer kazanırken, Osmanlı ise medreseleri bir sınıflandırmaya tâbi tutarak liyakatı olanları oralara tayin etmek suretiyle, medreselerin seviyelerinde müderrise göre değişmeleri önlemiştir. 2) Daha öncekilerin vakfiyelerinde belirtilen yevmiyeler sabit iken Osmanlı’da vakfın genişliğine ve ilmiye sınıfının hayat şartlarına ve artan talebe sayısına göre bir elastikiyet sağlanmıştır. 3) Müderrislere sabit görev yeri değil, devamlı hareket halinde bulunan işlek bir sistem getirmişlerdir. 4) Müderrislerin donuklaşmasının önüne geçmek için daha üst payelere geçebilmeleri için iki kademeli (yazılı-sözlü) imtihana tâbi olmalarını hükme bağlamışlardır. 5) Osmanlılarda, kabiliyetli her ilmiye mensubuna, ilmiyenin en yüksek mansıbı olan şeyhülislâmlığa kadar bütün mansıplar açık tutulmuştur. 6) Temel bazı kitapların okunmasını zarurî tutmuşlardır. 7) Eğitim süresini tahdit etmemek suretiyle, herkese imkân tanıyan kredili eğitim ve öğretim sistemini ortaya koymuşlardır.

Kaynaklar:

1-Ziya Kazıcı, Osmanlı’da Eğitim Öğretim, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2020, s. 27.

2-Ali Yardım, “Dârülhadis”, DİA, İstanbul, 1999, Cilt VIII, s. 530.

3-Ziya Kazıcı, İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, İFAV Yayınları, İstanbul, 2018, s. 283.

4-Yardım, a.g.e., s. 532.

5-Yardım, a.g.e., s. 532.

6-İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014, s. 43.

7-Kazıcı, Osmanlı’da Eğitim Öğretim, s. 79.

8-Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İrfan Matbaası, İstanbul, 1976, s. 617.

Baran Dergisi 749. Sayı

23.05.2021