Ekrem İmamoğlu da tutuksuz yargılanmalıymış, hatta "davet edilmeli", gözaltına alınıp getirilmemeliymiş, demokrasimiz için “kötü not” oluyormuş vs. DGM savcısı Nuh Mete Yüksel, gözaltı için talimat vermekle kalmamış, hiç “temayülde olmayan” bir şey yapmış, bizzat Gökçek’in kapısına da dayanmıştı. "Onların Murat" Gökçek hakkında "ballandıra ballandıra" anlattığı "şeyleri" unutup "tam demokrat havalarına" girmesi tuhaf! Bunlar demokrat falan değil, sadece "adama göre muameleci" basit özneler!
Ekrem İmamoğlu’nun savcılık tarafından YÜZ KIZARTICI SUÇLAR, KİŞİSEL VERİLERİ GASBETME ve TERÖR SUÇUndan gözaltına alınması ve ardından tutuklanıp cezaevine tıkılması esnasında dillere pelesenk oldu yine:
“Aslolan tutuksuz yargılanmadır, serbest bırakın!”
Nedense bu hassasiyetler hep “seçkinler ve şebeke üyelerinin" başına bir şey geldiğinde ortaya çıkıyor, telaffuz ediliyor!
“Yatarı” olmayan suçlardan, mesela 5816’dan kaç kişi “medya baskısı” ile tutuklanıp, aylarca cezaevine tıkılı kaldı ama bu “hassas tipler” bunları hiç görmedi hatta tutuklanmaları için neredeyse kampanya yaptılar.
Ekrem İmamoğlu da tutuksuz yargılanmalıymış, hatta "davet edilmeli", gözaltına alınıp getirilmemeliymiş, çünkü “metropol belediyesi başkanı” imiş, dünyanın gözü kulağı “üstünde” imiş, demokrasimiz için “kötü not” oluyormuş vs.
Çıkıp “eskiyi” hatırlatanlar da oluyor tabii.
Ne Erdoğan ne Erbakan, ikisi de ne gözaltına alınmış, ne tutuklu yargılanmış, cezaları kesinleştikten sonra cezaevine girmişler, “niye aynısı” yapılmamışmış!
Peki, İbrahim Melih Gökçek’e yapılana ne demeli?!
Niye hiç bahsedilmez “örnek” olarak?!
Belki, “tasvip etmediklerinden”, tutuklanma olduğu için bahsetmiyorlar denilebilir ama öyle diyenler yanılırlar.
12 Kasım 1998 günü, şafak vaktinde oldu hadise; o gün internet olmadığından, ancak televizyonlarda “flash… flash… flash” yazan geçip giden “kayan bantlar” ile insanlar haberdar oldular, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, DGM talimatıyla ‘CÜRÜM İŞLEMEK İÇİN TEŞEKKÜL OLUŞTURMAK VE BELEDİYE İHALELERİNE FESAT KARIŞTIRMAK’ iddiasıyla gözaltına alınmasından.
Ertesi günü gazetede şöyle yazıyordu:
“- ÇETE SORUŞTURMALARINA, dün Ankara'da deprem yaratan bir halka daha eklendi. FP'li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Muradiye Vakfı bağlantılı 7 şirket yöneticisi, ‘CÜRÜM İŞLEMEK İÇİN TEŞEKKÜL OLUŞTURMAK VE BELEDİYE İHALELERİNE FESAT KARIŞTIRMAK’ iddiasıyla gözaltına alındı. Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in talimatıyla dün sabah evinden alınarak TERÖRLE MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE GÖTÜRÜLEN MELİH GÖKÇEK İLE ŞİRKET YÖNETİCİLERİ Musa Mallı, Saim Çöllüoğlu, Mahmut Salman, Cengiz Haşmer, Yasemin Haşmer, Halil Akburak ve Zeytin Demirci 70 TRİLYON LİRALIK USULSÜZLÜK yapmakla suçlanıyor. Savcı Yüksel, Gökçek ve şirket yöneticileri için 4 gün gözaltı süresi verdi.”
DGM savcısı Nuh Mete Yüksel, gözaltı için talimat vermekle kalmamış, hiç “temayülde olmayan” bir şey yapmış, bizzat Gökçek’in kapısına da dayanmıştı.
&
Kendilerine -gayet yerinde bir isimlendirme, hiç karıştırılmazlar ama o da çalıntı gibi- "Onlar" diyerek yutıp kanalı açan beş özne var biliyorsunuz.
"Onlar" Ekrem soruşturmaları başladığı andan itibaren yukarıda bahsettiğimiz türden yaygara kopardıkları gibi, mağdur edebiyatı yapmakta da parmakla gösterilecek kabiliyette konuştular.
"Onlar"dan biri olan Murat Ağırel'i tanımayan yoktur herhalde.
Tuncay Özkan kadrosundan siyasete atılan, Cehape içinde onun kadrolaşmasına yardımcı olan, Engerek'on davasında yargılanan, ardından da o gazete senin bu tv benim dolaşıp en sonunda "halktv"den kovulmadan kendileri istifa edip, Fatih Altaylı'nın stüdyosunu ve kripto para şirketini "sermaye" yaparak kurdukları sanal tv'de kalakalan biri.
"Ondan" bahsetmemizin sebebi, "İmamoğlu cumhurbaşkanı adayıdır, tutuksuz yargılanmalıdır, gözaltına alınması hatadır" lafazanlığını yapan bu arkadaş, malumdur Melih Gökçek hakkında kitaplar yazmış birisidir, peki orada ne demiş, diye bir hatırlatmada bulunmak içindir.
Yazdığı "PARSEL PARSEL" isimli kitabının 77 ile 79uncu sayfaları arasında, Melih Gökçek'in gözaltına alınmasından bahseder "Onlar'dan Murat!"
&
"- Tarih: 12 Kasım 1998...
Sabah saatleri...
Gökçek'in evinin önünde hareketlilik yaşandığım gören komşuları endişelendi. Gelenler öyle asayiş büroda görevli memurlar değildi.
Doğrudan terörle mücadele şubesi ekipleri kapıya dayanmıştı. Üstelik bunlar yetmezmiş gibi Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı da kapıda bekliyordu.,
Kapıyı çaldılar.
Kapıyı açan MELİH GÖKÇEK KARŞISINDA TERÖRLE MÜCADELE POLİSLERİNİ GÖRÜNCE İDDİAYA GÖRE KORKUDAN BAYILDI. (Gökçek bu iddiayı hiç açmadığı gibi hiç de yalanlamadı.)"
Üslubu görüyor musunuz?
Hem "iddia" diyor hem de neredeyse "ballandıra ballandıra" Gökçek'in korkudan bayıldığını söylüyor. Gökçek'in bu "iddiayı" konuşmamasını da parantez içinde veriyor, yani doğru demeye getiriyor!
Oysa devamında Melih Gökçek'in -gazetelerde de yayınlanan- söylediği cümleleri yazması, onun pek de bayılmadığını, pek önemsemediğini gösteriyor.
78inci sayfadan okuyalım yazdıklarını "Onlar'dan Murat"ın:
"- Neden ‘gözlerime bakın’ dedi?
Melih Gökçek'in evinde yapılan aramada 2 ruhsatlı tabanca ile bir tüfek bulundu. Gökçek ve yedi şirket yöneticisi, 13.35 sıralarında Adli Tıp Kurumu'na götürülerek doktor muayene sinden geçirildi. Sinirli gözüküyordu. Gökçek, adli tabip çıkışı gazetecilere ilk başta TUHAF GELEN SÖZLER sarf etti:
"KORKMAZ YİĞİT'İ HAYATIMDA GÖRMEDİM, TANIMADIM. KAMURAN ÇÖRTÜK İLE TANIŞMIYORUM, SAYIN MESUT YILMAZ İLE AŞAĞI YUKARI DÖRT SENEDİR GÖRÜŞMÜYORUM. NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLADIĞINIZI ZANNEDİYORUM. GÖZLERİME BAKIN NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLARSINIZ. MİLLETİM DE ANLAR, 65 MİLYON DA ANLAR, YÜRTDIŞINDAKİ İNSANLAR DA ANLAR."
Neden böyle söylemişti?
Kimse ona bu isimleri sormamıştı.
Yurt dışındakiler kimdi?
Neden "gözlerime bakın" dedi?
Mesut Yılmaz ismini neden ortaya attı?
Soruların cevaplan çok karmaşık ilişkilerde saklı..."
Evet ortada "karmaşık ilişkiler" var, onu da göstereceğiz.
Aslında "Onların Murat" orada Gökçek'in ne dediğini biliyor, bilmiyorsa zaten kalemi klavyeyi bırakıp Açık Öğretimden mezun olduğu branşta iş aramaya başlasın!
Gökçek'in gözaltına alındığı dönem, memlekette çete operasyonlarının olduğu dönemdir. Ama bu çeteleri it kopuk çetesi olarak görmeyin. SEÇKİNLER ÇETELERİ bunlar!
Korkmaz Yiğit deniliyor, Mesut Yılmaz deniliyor mesela.
Adapazarı İslam Ticaret Bankası olarak 1913'de kurulan, süreç içerisinde ismi Türk Ticaret Bankası olarak değişen bankanın TMSF eliyle satışında dönen dolaplar kimin umurunda şimdi.
Korkmaz Yiğit isimli özne bu bankayı almaya niyetleniyor. Sadece o değil tabii, Koç da dahil, Zorlu da dahil, Çörtük de dahil yedi işadamı ihaleye katılacaklarını açıklıyor. Tam bu sırada da Alaattin Çakıcı devreye giriyor, Korkmaz Yiğit ile telefon görüşmeleri başlıyor. Yiğit "kimyası bozula bozula" imiş, Çakıcı'ya ihaleye katılacaklar işadamlarının listesini veriyor ve "onların kimyasını bozmayı" teklif ediyor. Bu esnada Çakıcı Fransa'da, Selçuk Ural'ın kızıyla beraber.
4 Ağustos 1998'de ihale yapılıyor, Yiğit 600 milyon dolar vererek bankanın sahibi oluyor.
İhale bittikten sonraki günlerde, Yiğit ile Çakıcı arasındaki irtibat hakkında dedikodular çıkıyor. 17 Ağustos'ta Çakıcı Fransa'dan Türkiye'ye iade ediliyor. 29 Ağustos 1998 günü Fikri Sağlar "eline Yiğit ile Çakıcı arasındaki telefon görüşmeleri kasetinin geçtiğini" açıklıyor.
Fikri Sağlar eline geçen kaseti, "Onlar'ın Murat"ının velinimeti, -o dönem- Kanal D haber editörü olan Tuncay Özkan'a veriyor. Uğur Mumcu'nun mirasçısı olduğunu söyleyen Tuncay Özkan bu kaseti Kanal D'de yayınlayacağına, -iddiaya göre tabii!- aldığı gibi koşa koşa devrin başbakanı Mesut Yılmaz'a götürüp teslim ediyor! Fikri Sağlar bekliyor, bekliyor, bekliyor, bakıyor ki Özkan'dan hayır yok, Kanal D ve Doğan Holding'den hayır yok, 13 Ekim 1998'de basın toplantısıyla kendisi açıklıyor.
Daha sonraki günlerde korkmaz Yiğit gözaltına alınıyor, "samimi ifade" vererek "tüm bağlantılarını" itiraf ediyor. Başbakan Mesut Yılmaz ve devlet bakanı Güneş Taner'in kendisini teşvik ettiğini, bankayı alması için kamu bankalarından kredi vereceklerini söylediklerini iddia ediyor.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/yigitin-kaseti-39047294
REFAH-YOL'un Çoban Sülü'nün katakullisi akabinde yıkılmasıyla kurulan ANASOL-D hükümeti, bu iddialar ve FP ile DYP'nin gensoru önergesinin Meclis'te kabulü ile REZİL BİR ŞEKİLDE sona eriyor, Kemal Derviş'in IMF tarafından "atanmasına" yol açacak Bülent Ecevit'in kurduğu "azınlık hükümetleri" devri başlıyordu.
Mesut Yılmaz ve Güneş Taner hakkında ancak 9 Aralık 2002'de bir komisyon kuruluyor, 25 Haziran 2004'de binlerce sayfalık rapor hazırlanıyor ve Yüce Divan'da yargılanmaları talep ediliyordu. 23 Haziran 2006'da Anayasa Mahkemesi'nin kararına göre, Yılmaz ve Taner, "TCK'nın 205inci maddesi uyarınca görev süreleri içerisinde ihaleye fesat karıştırmaktan suçlu" bulunmuş olsalar da "cezaları ertelendi."
https://anayasa.gov.tr/media/5696/02_yilmaz_taner_05_02.pdf
İşte "Onlar'ın Murat"ın yazdığı "parsel parsel" kitabında bahsettiği Gökçek'in "Yiğit'i, Çörtük'ü, Yılmaz'ı tanımam etmem" lafının arkasında "bunlar", böylesi "KARMAŞIK İLİŞKİLER" var!
Gökçek, beni başkalarıyla karıştırdılar demeye getiriyordu aslında. Nihayetinde o dosyadan da bir şey çıkmadı.
"Onlar'ın Murat", velinimeti Tuncay Özkan'ın "rüşvet ve tehdit kasetini" yayınlamayıp ("Mesut abi polis dinlemiş sizi abi, herbişeyinizi biliyor abi, al dinle abi" demek için herhalde?- Mesut Yılmaz'a götürmesine benzer, İmamoğlu hakkındaki iddiaları hiç görmeyip, daha önceden belki aynı iddialarla şafakta gözaltına alınıp sorgulanan Gökçek hakkında "ballandıra ballandıra" anlattığı "şeyleri" unutup "tam demokrat havalarına" girmesi tuhaf!
Bunlar demokrat falan değil, sadece "adama göre muameleci" basit özneler!