Nimetullah Arvas, gerçek kuvvetin imanla beslenen ilmî-ahlaki yetkinlikten çıktığını, İslâm medeniyetinin de böylesi donanımlı mü’minler sayesinde yükseleceğini belirtiyor. İmanla yoğrulmamış maddi gücün zulme dönüştüğünü vurgulayıp her yönden “adam gibi adam” yetiştirmenin ümmetin öncelikli meselesi olduğunu dile getiriyor.

Genel olarak güçten bahsedecek olursak, başta iman gücü daha sonra her türlü fiziki, ekonomik, maddi gücün yanında yetişmiş eleman gücü ve silah gücü anlaşılır. Yani dünyada fertlerin, toplumların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli her türlü güç.

Yüce İslamiyet’in izzet ve ihtişamı, bu gücün keşfedilmesi sonucunda tebarüz eder. Bu da mü’minde bir canlılık ve dinamizm meydana getirir. İslam medeniyeti hayırlı ümmet vasfına sahip olan fertlerin omuzları üzerine inşa edilir.

Yani İslam medeniyeti zayıf, geçmişini bilmeyen basiretsizlerin eseri değildir. Bilakis basiretli, münevver, entelektüel, donanımlı şahsiyetler tarafından inşa edildi. Kendisi ile rabbi arasında sarsılmaz iman bağı ile bağlı olduğu gibi, imanın gereğini de ihmal etmedikleri, iman ve aksiyona birlikte sahip oldular.

Bir gayri müslimin tabiriyle hayırlı ümmetin ilkleri olan sahabeyi kiram hakkında “onlar gece abid, gündüz mücahit oldular” cenneti ve cennet hayatını dünyada müşahede ettiler. Mü’min kişi her zaman eylemleriyle çevresini etkilemesi gerekmektedir. Bu durum kendilerinde sönük olanlar için yüce Allah “Ey iman edenler! niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saff 2-3) ayeti kerimelerin mealiyle imanla beraber aksiyonla mutlaka olması gerektiği bildirilmektedir.

Mü’min çevresini etkilemelidir. Bu etki dalga dalga yayılmasıyla güç meydana gelir. Bazen bir kişi tarafından ateşlenen fikir, birkaç birey hatta nice grupları etkiledikleri bilinmektedir. Ve bu onların yaşam biçimi haline geldiğini bir vakıa olarak yaşamaktayız.

Her mü’min İslamiyet’in hak ve gerçek din olması, medeniyetinin ise merhamet ve adalet medeniyeti olması sebebiyle övünür. İslamiyetle övünme, izzet ve kudretiyle bağımsızlık ve gerçek kullukla övünmelidir. Zira “halbuki asıl güç ve izzet Allahındır. Resulundur. Mü’minlerindir.” (münafikun 8)

Yüce dinimiz güçlü olmamızı emrediyor

Yaşadığımız bu yüzyılda Müslümanların halini düşünen bir kişi; kuvvetin yerine zayıflığın, zaferin yerine mağlubiyetin hüküm sürdüğünü görecektir. Acaba aradığımız bu kuvveti nerede elde edebilir veya nerde bulabiliriz? Para, silah ve benzeri ihtiyaçlarda mı vardır. Gerçekçi olmak gerekirse İslamiyet’in emrettiği kuvvet bunlarda yoktur ancak bunlara ihtiyaç vardır. Burada bahse konu olan birinci derece kuvvet her türlü bidat ve hurafeden arınmış salim ve kâmil imana sahip mü’minlere ihtiyaç vardır. Allaha olan inancın sağlamlığı mü’mini harekete geçirmesi yani imanın aksiyon haline dönüşmesi bu vasfı taşıyan mü’minlerden bir tanesi on, hatta yirmi kişiye on mü’minin yüz kişiye, yüz müminin iki bin kişiye bedel olduğunu kuranı kerimden, hadisi şeriflerden ve yaşanmış tecrübelerden öğrenmiş bulunuyoruz.

Hazreti Peygamber (Sallahu Teala aleyhi ve sellemin); “Eğer Allah’u Teâlâ’yı hakkıyla tanımış olsaydınız dualarınız dağları yerinden oynatırdı” buyurduğu bildirilmektedir.

Felaketler karşısında sabredip, zorluklar karşısında sebat eden Allah’ın takdirine razı olan güçlü mu‘mine ümmet olarak, kendimizi kontrol edip, nefis muhasebesini yapmaya ne kadar da ihtiyacımız var.

Kuş gördüğünde kalbi uçan, sivrisineğin vızırtısından kaçan, kapının gıcırdamasından irkilen korkaklara ihtiyacımız yoktur. Hazreti peygamber (Sallahu Teala aleyhi ve sellemin); “güçlü mü’min zayıf mü’minden daha hayırlıdır ve Allahu Telaya daha sevimlidir. Ve her birinden de hayr vardır.’’ Buyurmaktadır.

Yüce dinimiz ister fert ister cemiyet olsun Müslümanların maddi ve manevi yönden güçlü olmasını teşvik etmiştir. Hatta emretmiştir.

Yukarında arz ettiğimiz hadisi şeriften bahsedilen güçten maksat iman, itikat ve amel yönünden güçlü olmaya işaret edilmiştir. Beden yönüyle güçlü olmayı değil.

Efendimiz “Şeytan Ömer’i görünce yönünü değiştirir.” Burada hak ile batılı birbirinden ayıran nokta Hazreti Faruk’un heybeti bedeni cihetiyle değil iman cihetiyledir. Hazreti Peygamberin bir ay mesafede bulunan düşmanların içine lerze ve korku girdiğini bizzat peygamberimiz tarafından haber verilmiştir.

İman ve ideal yönünden güçlü olan, tek başına bir ümmet vasfını kazanan Hazreti İbrahim için “Hakikat İbrahim, başlı başına bir ümmet idi. Müşriklerden olmayıp tek bir Hanif olarak Allah’a itaat etmek için kıyam etmişti.” (Nahl Süresi 120).

Müslümanların aziz ve galip olması için ciddi çalışmaları gerekmektedir

İslam ümmetinin “adam gibi adamlara” ihtiyacı vardır. Yeteneklerin değerlendirilmesi ve yetiştirilmesi Müslümanların hedefi olmalıdır. Hazreti peygamberin Hazreti Ömer’in İslamiyet’le şereflenmesi için dua ettiğini biliyoruz. Dua şudur “Allah’ım! İslamiyet’i iki Ömer’den birisiyle aziz eyle. İki Ömer’in birincisi Ömer bin Hattap, iki ncinsi ise Amr bin Hişam yani Ebu Cehil. Efendimizin bu mucizevi duası Hazreti Ömer’in İslamiyet’le şereflenmesi ile neticelenmiştir.

Güç, imandadır. Keyfiyettedir. Yığınlarda eğitilmemiş, kişiler için Anadolu tabiriyle “yontulmamış” yani her türlü ilimden, ahlaktan, yetenekten mahrum kalmış olanlar için yontulmamış kelimesi kullanılmaktadır.

Allaha iman edip, imanlarını korumak için bir grup gencin hicret edip, mağaraya sığınmaları üstünlüklerini Kuranı kerim bize haber vermektedir. İslamiyet kabiliyet sahiplerini eğitmiş, yetiştirmiş kabiliyetlerini geliştirmiştir. Maalesef, bu işi şu anda batı uygulamaktadır.

İslam dünyasındaki kabiliyetlerin batıya göç ettiklerine şahit olmaktayız. Beyin göçüyle kabiliyetlerimizi kaybediyoruz. Toplumsal erozyona uğramaktayız. Halihazırda Müslüman ülkelerden göç edip, Avrupa ve Amerika’ya giden Müslümanların saf ve temiz berrak çocukları buluş ve zekasıyla gayri müslimler tarafından kendilerine verilen her türlü imkanlarla kabiliyetlerinden yararlanıyorlar. Hindistan, Pakistan, Afganistan ve hatta ülkemizden de birçok bilim adamının Avrupa’nın yararına keşifler yaptığını duyuyoruz.

Gayri müslimlerin elindeki güç, imandan yoksun olduğu için onların bu gücü zalimdir. Adaletsizdir. Bu güç onları yırtıcı hayvanların sıfatlarına büründürmüştür. Güç, imanla buluştuktan sonra medeniyettir. Adalettir. Mazlumların hürriyetlerine kavuşturulmasıdır. Güç imanla buluştuktan sonra medeniyete inkılap eder. İmandan yoksun güç vahşidir. Batılılar yıllarca Müslüman ilim ve bilim adamlarının eserlerinden yararlanarak müspet ilmi elde ettiler. Bunların en büyük örneği Endülüs’tür. İbni Sina’ların, Farabi’lerin, İbni Rüşt’lerin, İbni Haldun’ların ve daha nice Müslüman ilim adamlarının eserleri batı için ilham kaynağı olmuştur Bunun yanında daha nice udeba ve hükemamızın yazmış olduğu eserler kütüphanelerin tozlu raflarında kendisine dokunacak elleri bekliyorlar. Nice peygamber varisleri, ehli ilim ve irfanın ilk dönem eserlerinden acaba ne kadar haberimiz vardır.

Son asırlarda gençliğimiz berhava oldu. Hayırlı üç asırdan sonra İslam sancağını üç kıta, yedi deniz, yedi iklimde ilahi kelimetullah ve nizami alem davası için dalgalandıran ecdadımızın bakiyeleri olan geçmişimiz özellikle ikinci Viyana savaşından sonra hızlı bir gerileme trendine girdi. Her ne kadar dönem dönem ciddi çabalar ve tedbirler alındıysa da arzu edilen neticeler elde edilemedi. Özellikle cennetmekan Abdülhamid Han Hazretleri ciddi manada kabiliyetli gençlerin yetişmesi için çabalar sarfetti. Bu sırada kendilerinde Müslüman Türk düşmanlığı kronik haline gelmiş Hristiyan batı çeşitli hile ve entrikalarla İslam ümmetinin bayrağını dalgalandıracak genç nesli topyekûn imha etmek üzere saldırılarını durdurmadan devam ettiler. Bunun en bariz ve çarpıcı örneği Çanakkale’de oldu. Çanakkale’de iki yüz binden fazla tahsil görmüş, iyi yetişmiş, idealist gençliğimiz Çanakkale’de şehadet şerbetini içti. Burada kaybettiğimiz gençlik İslam ümmetine yön verecek kabiliyette gençlikti. Ancak bu millet her türlü zorluk karşısında izzet ve şerefini korumak için gece gündüz didindi ve çalıştı. Hali hazırda hepimizin çok rahatlıkla hatırlayacağı 15 Temmuz’da buharlaşıp yok olan gençliğimiz. Bu gençlik Anadolu’nun masum, halis evlatlarının çeşitli entrikalarla, vaatlerle yine Hristiyan batı tarafından tuzağa çekildiğini bilmeyenlerimiz yoktur.

Devletimiz sosyal devlet vasfına sahip olması hasebiyle erozyona uğrayan gençliğimizi kötülükler karşısında muhafaza etmek mecburiyetindedir. Geleceğine güvenle bakacak, ilerisini görebilecek, söylediği zaman sözü tesirli olacak devletin her kademesinde yetişmiş elemanlara ihtiyacımız vardır. Hakim müstedrekinde Hazreti Ömer’den meşhur bir kıssayı nakletmektedir. Şöyle ki; ‘’Bir gün Hazreti Ömer beraberindekilerle oturuyor idi. Hazreti Ömer arkadaşlarına, gönlünüzden geçeni söyleyiniz dedi. Onlardan bazıları, biz Allah yolunda harcamak üzere bu evin içinin dolusu altın isteriz. Başkaları, biz Allah yolunda harcamak üzere bu evin içinin dolusu mücevherat isteriz dediler. Orada bulunanlar Hazreti Ömer’e senin hedefin, emelin nedir? diye sorunca Hazreti Ömer orada bulunanlara bende Ebu Ubeyde bin Cerrah, Muaz bin Cebel, salimin mevlası Ebu Huzeyfe ve Huzeyfetul Yeman gibi bu oda dolusu adamlarım olsun isterim’’ buyurdu.

Hazreti Peygamberin kuvvetli ve zayıf mü’minlerle ilgili işaret buyurduğu veçhiyle kabiliyetleri geliştirilmiş, eğitilmiş tabiri yerindeyse "adam gibi adam" olanların İslamiyet’e hizmet açısından daha hayırlı olduğunu buyurmuş. Bu demek değildir ki diğer mü’minler hayırsızdır. Onların da mutlaka yapacağı görevleri vardır. Tabiri caizse bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu kurtarır ve ordu zafere koşar.

Çağımızda Üstad Necip Fazıl’ın idealist bir gençliğin yetişmesi için kendi ifadesiyle “Gençliğe Hitabe”sinin son bölümünde “Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah'a hamd etme makamındayım.” Ve yine Üstad; “İşte bütün meselem, her meselenin başı, Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!”

Çağımız gençliğinin Üstad Necip Fazıl’ın gençler için bir dünya görüşü olan İdeolocya Örgüsü’nün anlatılması ve tanıtılması çok önem arz eder.

Allah-u Teala “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” (Ali İmran, 139) buyurur.

Salat ve selam, her türlü tahiyyatü ikram Allah-u Teala tarafından sevilen ve seçilen Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) üzerine olsun.