Ayranı Yok İçmeye!..
Gelirler farklı olsa da geçim derdinde müştereklik var: 1,5 milyar maaş alan da geçinememekten şikâyetçi, 3 milyar maaş alan da geçinememekten şikâyetçi, 500 milyon alan haliyle şikâyetçi.
Geçinememenin sebebleri olarak pahalılığı en başta sayarken, ayağını yorganına göre uzatmamak, sosyal çevre baskısıyla harcama yapmak, kanaatsizlik, israf vb.lerini ilave edebiliriz. Geçim derdindeki temel sebebler sistemden kaynaklanıyor… Aslında ahlakî sebebler de sistemden kaynaklanıyor. Sistem kendi zenginlerini doğururken, sömürü düzenine karşı çıkanları ise illegal olarak değerlendirmektedir.
Terör tarifi de bu şekilde yapılmakta, zulüm düzenine ve sömürgeye karşı olanlar, egemen güçlerce “terörist, yasadışı” olarak damgalanmaktadır.
Guardian’dan Nir Rozan, İsrail’in Gazze’deki sömürgeci mantığını, “terör” tarifini kimlerin yaptığına dikkat çekerek şöyle eleştiriyor:
“Güç sahibi olanlar neyin legal, neyin illegal olduğunu belirler. Zayıf olanı kendi kurallarıyla bastırırlar, böylece zayıfın direnmesi, tanımı gereği hukuka aykırı olur. Terörizm gibi konseptleri, güç sahibi olanlar icat eder. Kurallar, tamamen kendi menfaatlerine yönelik güç ilişkilerini korumak, işgal ve sömürgeciliğe hizmet etmek için kullanılır.”
Egemen güçlerin ve onların menfaatleri doğrultusunda çıkarılan sömürge yasalarının meşrûiyeti vicdanlarda her zaman sorgulanacaktır ve herkesin kendi üslup ve usulüyle tepkisine yol açacaktır. Okyanus ötesinde hazırlanan BOP’un iflas etmiş olması taze bir misâldir. Meşrûiyeti olmayan bir düzen, devamlı sallantıdadır, çıkardığı ve çıkaracağı yasalarla ne kadar kendini korumaya çalışırsa çalışsın, her ân tepetaklak olma korkusu taşır, ve bu duygu onu halktan daha çok kopartır ve zalimleştirir. Sırça saraylarda olmasına rağmen, güvensizlik ve korku içinde yaşatır.
Milletvekillerinin ve de basının meclisteki bütçe görüşmelerine pek ilgisi yoktu. Hayatî öneme haiz iktisadımız, alınteri ve emeğimiz, sanayi ve ticaretimiz, geçim derdimiz ve çocuklarımızın eğitimi vs. gibi zaruretlere ilgi böyle mi olmalıydı?
“Halkın ayranı yok içmeye, erkan-ı devlet araba ile gider s.çmaya” hesabı, Ankara’daki bürokratlar lüks otolarını yenileme derdinde iken, halkın vekillerinin “araba sevdası”, “halkın sevdası”nı “vın!” diye sollamakta iken; bize ise, “zenginin malı, züğürdün çenesini yorar” hesabı işin dedikodusunu yapmak mı düşmekte, yoksa başka bir şey mi düşmekte takdiri hepimize ait.
Onlar çalıp çırpacak, hortumlayacak, sömürgecilere akıtacak ve biz vergilerimizle onları besleyeceğiz! Vergi kaçırmaktan bahsetmiyorum! Çünkü halka dayanmadıklarından dolayı vergi toplama gibi bir meşrûiyeti olamadıklarını bildikleri için, kimsenin kaçamayacağı dolaylı vergilerle zengin-fakir ayırımı yapmadan bizleri sömürmekteler -tabirimi mazur görün- söğüşlemekteler. Aldığımız şekerden-çaydan-sudan vs. tıkır tıkır vergilerini almaktalar.
Toplam vergilerin %70’i dolaylı vergilerden.
57 çeşit vergi, 430 çeşit dolaylı vergi, harç vs. var. KDV ve ÖTV gibi tüketimden alınan vergiler, bu adaletsiz vergiler %70’leri bulmakta.
Türkiye için “vergi kaçırma cenneti” deniyordu ya, şimdi ise “dolaylı vergi cenneti” dense yeridir. Devlet bu işe uyandı yahut kolayını buldu, ekmeğe vergi, şekere vergi, suya vergi… Hakikaten harçlar oldu haraç…
Durgunluk dönemine giriyoruz… Durgunluk döneminde ise, tüketim vergileri de düşeceğinden devlet gelirleri de düşecek, devletle halkın karşılıklı zıtlaşmaları baş gösterecek; çünkü her iki taraf da kaybetme sürecine girecek!..
 
Baran Dergisi 104. Sayı
08.01.2009