İslâm, insanlığa indirilmiş bir hayat nizamıdır, bir ideolojidir, bir fikirdir; çağlarüstü Mutlak Fikir’dir.
İnsanın bariz vasfı şuurdur; insanı hayvandan ayıran vasıf: İnsan, sosyal ve siyasi bir varlıktır; seçmecidir, doğru ya da yanlış bir şeye, herhangi bir sosyal ve siyasî görüşe inanmak zorundadır. İnsan, ahlakî bir varlık, bunun için ideoloji şart. İdeolojisiz, fikirsiz insan olmaz.
Hayata bakış sahibi insan, hayat tarzı sahibi insan… Kendini, çevresini kainatı değerlendirmek zorunda insan. Bir yanda mecburiyet, bir yanda muhtariyet (seçmecilik). Hak ya da batıl bir yolu seçmek zorunda; benim bir yolum yok diyenin de bu tercihi, onun yolu olmaktadır. Yani insanın “insan” olarak yaratılmak elinde değil, “nasıl bir insan” olmak elinde…
İdeoloji, insan ve toplum meselelerinin halli mevzuundaki fikirler manzumesidir; fert ve toplumun inşaındaki gerekli fikirler manzumesidir.
“İdeolojilerin çağı geçmiş” sözü saçma bir laf! Aslında bu lafla da bir fikir beyan edilmek isteniyor; ideolojisi bu saçmalık olan insanlar veya statükodan yana insanlar kastediliyor.
İnsan ve toplum olan yerde yönetime dair bir fikir oluşacağına göre, ideoloji kendiliğinden ortaya çıkıyor. İdeoloji olmadan sosyal ve siyasî düzen kurulamaz. İnsan ise sosyal ve siyasi niteliğinden dolayı düzen kurar, düzen yıkar.
Hayatı dolu dolu yaşayanlar ise fikrini ete kemiğe büründüren, eşya ve hadiselere en ince ayrıntısına kadar tatbik edenlerdir. Çünkü mükemmel bir dünya görüşünün yorumlayamayacağı eşya ve hadise yoktur; dolayısıyla mensuplarına da bütün kainat, her şey feth ve sirayet alanıdır. Her şeyde ideolojisinin mânâsını bulabilir ve her şartta fikrini yaşayabilir. Teorik olmaktan, fikir tahlilleri yapmaktan bahsetmiyorum, duyarak düşünerek yaşamaktan bahsediyorum. Ve böyle bir kişi için hayatta tesadüf yoktur, mânâsız bir şey yoktur, hayırsız-boş bir iş yoktur. Ve böyle bir kişi zamanın her anını da yaşamasını bileceği için vakit israfı içinde değildir, bilakis ebul vakt-vaktin babası’dır. Vaktin babası olmak, zaman üstüne sıçramak, ruhun yolunda en büyük özgürlüğü tatmak; insan için en büyük ve üstün zevki yaşamak.
Yaşamak diyorduk ya, işte yaşamak bu! Hayat tarafından yutulmamak ancak şahsiyet olmakla mümkün… Hayata fikrin damgasını vurmak ideoloji ile mümkün.
İslâm ve ideolocya… İslâm’ı hayata geçirmekten bahsedilen yerde ilk iş ideolocyanın örgüleştirilmesi, İslâm’a nisbetle bir dünya görüşünün ortaya konmasıdır. İslâma Muhatap Anlayış davası… Çağımızdaki meselelerin İslâm’a nisbetle çözümü, bunun sistem çapında örgüleştirilmesi, kısaca İslâmî bir dünya görüşü: BD-İBDA dünya görüşü bu ihtiyaçtan doğmuştur ve Mutlak Fikri hayata geçirmenin vasıta sistemi, çağımızın ideolocyasıdır, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “İdeolocya ve İhtilâl” isimli eserinde vurgulandığı üzere, ideoloji, İslâm ihtilalin gayesi olduğu gibi vasıtasıdır da.
İslâm bir ideolojidir, bir dünya görüşü, bir hayat nizamıdır; fakat İslâm’a nisbetle çağımızdaki mevzu ve meselelerin bir bütün halinde çözümü de insan aksiyonu olarak bizim yapmamız gerekendir. Bu bir ideolojidir, bir vasıta sistemidir. Bu vasıta sistem ortaya konduğuna göre, bize düşen görev ondan hareketle mücadele etmektir.
Evet, vasıta şart, vasıtasız İslâm’a ulaşamayız. Peygamberler de birer vasıta, kul plânında mutlak vasıta, sahabeler de vasıta, müctehid mezhep imamlarımız da vasıta. Ve Allah Resûlü’nün varisleri velîler, âlimler ve mütefekkir-müceddid-mücahidler de vasıta…
İslâm ve ideoloji... İslâm’ın kendi ideoloji olduğu gibi, kendinden hareketle vasıta ideolojiyi de şart kılmaktadır; kulun görevi ve asrın şartları icabı. Her zaman ne mekâna İslâm’ı tatbik edebilmenin şartı, İslâm’ın yürümesi şartı... Yeni mevzu ve meselelere cevap verebilmesi şartı... Eskiden ulemanın yaptığını şimdi mütefekkir yerine getiriyor.
***
Her ruhçu Allahcı değil, her Allahcı da Müslüman değil! Allah katında din ise İslâm’dır. Hıristiyanlık veya Yahudilik değil. Dolayısıyla Hıristiyan ve Yahudilerle aynı Allah’a inanmıyoruz. Bizim inandığımız Allah doğurmamış ve doğrulmamıştır, Hıristiyanlar gibi oğlu yoktur, Yahudiler gibi de bir kavmin Allah’ı değildir.
Vasıta şart dedik. Zaten İslâmcı mücadelede her fikir bir vasıta... Hatta “vasıtaya gerek yok” diyen de bir vasıta. Mesela, kaynakcı-mealciler, “mezheplere gerek yok!” derken kendi görüşü de “mezhepsizlik mezhebi” olarak bir mezhep-yol-vasıta olmakta.
Demek ki, Tatbik Fikri olmadan tatbik olmaz ve Mutlak Fikre nisbetle tatbik şekline ait her fikir, tatbik fikridir.
Aslında mesele şu noktaya gelmiştir: Filanın ve falanın tatbik fikri mi, BD-İBDA dünya görüşünün, Necip Fazıl-Salih Mirzabeyoğlu’nun tatbik fikri mi?
Tatbik Fikri, hayatın tüm alanlarında tatbik edebilme özelliği olması için ideolocya çapında yani sistem çapında olması gerek. Sistemin tanımından, hangi fikrin “Tatbik Fikri” haysiyetinde olup olmadığını da anlayabiliriz:
“Sistem, kendisini teşkil eden unsurlarıyla, tezatsız bir terkip “tüm” anlamındadır. Düşüncede kuruludur, ancak hayalî değildir. Tatbikle (pratikle) olan ilişkisine göre de, “gerçekleştirilecek olan” ve gerçekleştirilenin kendisiyle kontrol edileceği “model”dir.” (Salih Mirzabeyoğlu, İdeolocya ve İhtilal)
Tatbik Fikri’nin sistem çapında olması gerek. Parça mevzular hakkındaki çözümlerle sistem bütünlüğü yakalanılamaz. Çünkü parça mevzular sisteme bağlı alt şubedir; ancak sistemden hareketle çıkış belirtebilirler. İçtimaî bir sistem kıvam ve terkibi ancak ideolocya ile meydana gelir. Sistemden kopuk “İslâmda hukuk”, “İslâmda siyaset”, “İslâmda iktisat” vesaire şeklindeki fikirler birbirleriyle alakasız ve çözüm olmaktan uzaktır; çünkü sistem bütünlüğü yok. Parça mevzuların birbirleriyle alakasını ve uyumunu sağlayan ise ideolocyadır.
Manzaramız bir kör dövüşünü andırmakta, kimin neye nisbetle ne dediği anlaşılmamakta, ortalık kaka-foniden geçilmemekte. Döneklik ve çelişkiler de, ideolojik bir tutarlılık olmamasından kaynaklanmakta.
Bizim dışımızda ideoloji haysiyetinde sadece Marksizm’i gördüğümüzü de belirtelim. İflas etmiş de olsa, bir sistem çapında, kendi içinde tutarlı bir dünya görüşüdür.
***
Savaş, siyasetin devamıdır. Siyaset ise bir fikrin, bir anlayışın, bir dünya görüşünün devamıdır. “Türkiye’de ve dünyada nasıl bir savaş cereyan ediyor, hangi fikirlerin savaşı cereyan ediyor?” suallerine girmeden önce birkaç usul paragrafı açalım.
“İdeoloji, fert ve toplumun kuruluşunda, insana gerekli fikirler manzumesidir” diye aktardık. İnsan olan her yerde ideoloji vardır; çünkü insanı hayvandan ayıran tek özellik fikirdir, düşüncedir. İdeolojisiz insan bir görüşü olmayan insan demektir ki bu pek mümkün değil. En basitinden dahi olsa insanın bir anlayışı vardır. Köydeki insan bile sürüleri hakkında bir anlayış sahibidir ve köylü de olsa bir hayat tarzına, bir kendine ve kainata bakışa sahiptir.
Çizgisinden ikide bir dönen medyayı kastederek Umur Talu ideoloji mevzuunda şöyle diyor:
“Elbette bir gazetenin bir çizgisi olmalı.
Kabul edin ki, “objektiflik” zaten palavradır.
Kabul edin ki, “ideolojik” olmayan bakış açısı yoktur; ve ideoloji sadece sol veya muhalif bir şey değildir.
Bir “açı” mevcuttur; ve önemli olan onun dürüst, namuslu, oradan bakıldığında da en azından hakikatler aranan bir zaviye olmasıdır.
Yoksa elbet farklı bakış açıları, farklı ideolojiler, çizgiler olacak.
Yoksa hepimize birden; vatandaşından gazetecesine, kitabından partisine, oy pusulasından demokrasiye kadar hiçbirine gerek yok!”
Dünyada hâkim ideoloji Batı, dünyadaki sömürü ve zulüm düzeni onların eseri. Dünya kaynaklarını sömüren vahşi kapitalizm; küresel finans krizi de bunların domuzlar gibi tüketmesiyle alakalı, faiz belasıyla alakalı.
Rusya ve Çin, dünyaya yeni bir sistem öneremiyor.
Yeni bir dünya düzeni, nerede?
Emperyalizmle savaşın bayraktarlığını Müslümanlar yapıyor; ideoloji çapında ise yeni bir dünya düzeni öneren ve fikir ve eylemi birlikte götüren dünyada tek hareket olarak BD-İBDA var.
Siyasetçisinin koltuk derdinde ve kukla olduğu, üniversitelerinin ilim değil kokuşmuşluk yuvası olduğu, sözde entelektüelinin kendi kültüründen utandığı ve kendine yabancılaştığı, paşalarının ülkenin kurtuluşu için çaba sarfedeceğine futbol ve dizi muhabbeti yaptığı ülkemizde, büyük bir inkılâba ihtiyaç var; bunun için de milletin birbiriyle çekişmeyi bırakıp etrafında kenetleneceği bir inanç bir ideolojiye ihtiyaç var. “Müslümanım” diyenler arasında da birliği sağlayacak Tatbik Fikri ideolojisine ihtiyaç var. Kurtuluş Yolu ve İslâm’dan sapan yolların (Ilımlı İslâm, Vehhabîlik, Şia vs. gibi ) tefriki için, hayata bütüncül bakabilmek için, pusula değerinde her örgüsü tezatsız bir sistem şart.
Tek ses, tek yürek, tek millet; bunun fikrî, siyasî ve askerî gücü!..     


Aylık Dergisi 52. Sayı