Yakup Köse, Kazım abi derken Burak Çileli kardeşimizin de babası vefat etti. Son aylar babalarımızın hüznüne gark olurken babaları vesile kılarak abi ve gönüldaşlarımızla taziyede bulunduk. Ahirete irtihal etmiş tüm babalarımıza Allah (c.c) rahmetini esirgemesin, taksiratlarını affetsin, mekanlarını cennet eylesin.

Dikkat: Babalarımız “ahirete irtihal etti” kavramını hususî kullandım. Şimdi ağzımızda şunun babası, bunun babası öldü ifadeleri dolaşıp duruyor. “Hadi başsağlığına gidelim” veya “başsağlığında bulunalım” gibi kuru ve anlamsız cümleler... Yaşım şu kadar oldu, bize ait kavramların anlam dünyasına daha yeni yeni nüfuz ediyorum. Nüfuz ettikçe geçen yıllarıma yanıyorum. Bize ait kavramları daha bir arzu ve şevkle öğrenmek istiyorum. Mevcut sistemin bizi anlam dünyamızdan kopardıkça, insanlıktan uzaklaştırdığını anlıyorum.

Evet, babamız ölmedi. Daha doğrusu babalarımız öldü lakin ölerek ahirete irtihal etti. Ahirete irtihal etti kavramı öylesine zenginliklerle dolu ki... Bunu şuurunda söyleyerek, Müslümanın dünyasında iki alem olduğunu ve ölümün bir son olmadığı inancını kalbimizde ve kalplerde yeşertiyoruz. Dünya ve ahiret, ahiret ve dünya birbirini işaret edici ve destekleyici kavramlar. Dünya ahiretin tarlası. Üç kelimelik bir cümlede iki alemi kuşatan iki aleme kefil olucu bir varlık şuuru... Var olma bilincini ve var olma gayesini gösterici bir ifade kalıbı... Babalarımız ahirete irtihal etti.

“Çağdaş” ve laikler tarafından saldırıya uğrayan ve yamuk İslamcı tayfası tarafından kınanan Sevgi Noyan’ın, Esra Elönü’nün programında oldukça hoşuma giden bir ifadesi var. Söylediğine göre Noyan, henüz İslâm’la müşerref olmadan evvel birçok türde kitaplar okumuş. Fakat duygu ve düşünce dünyası buna rağmen bir türlü tatmin olmamış. Arayışlarda... Her arayan bulamaz, lakin bulanlar hep arayanlardır ya. Her şey nasip meselesi. Her şey Rabb’imizin hidayete erdirici ismi dairesinde tecelli ediyor. Nihayet Noyan o kadar romancıları, şairleri ve felsefecileri okuduktan sonra Kur’an ile tanışıyor. Kur’an okuyunca kendi kendine “Bu iş bu kadar basit miymiş?”, diyor. Ve hidayete ererek mü’min oluyor. Mü’minlere kardeş oluyor. Kur’an’da geçen  ifadelerin derinliği ve anlatılmazlığı yüreğinde seziyor.

Son zamanlarda Korona vesilesiyle bol bol İlk Çağ, Orta Çağ, Aydınlanma felsefelerine ait kitaplar okudum, halen okuyorum. An oluyor aklın karışıyor, an oluyor aklın yanıyor; “Bu adamlar burada ne diyor?” diye çırpınıyorsun. Bazen “Bunlar ne diye bu kadar mudil ve girift bir dil kullanıyorlar ki?” diye düşünüyorsun. Meseleyi çözüyorum, çözdükten sonra bunları anlatırken, “Şöyle de anlatılabilirdi!” diye kendi kendime telkinde bulunuyorum. Büyük Doğu ve İbda dil ve anlayışı da ele aldığı mevzuların giriftliği sebebiyle mudil ve girift bir dil kullanır. Bu dil, meselelerin gereği olarak böylesi bir tarzda ifade kalıplarına bürünür. Bu dil ve anlayışla karşılaşınca, tefekkür deryasına dalıp bir serçe nahifliği ve bir kartal pençesi hüviyetiyle, insan ve toplum meselelerini mal etme çetinliği yaşarsın. Kendi kendine “Evet bu dil ve anlayış böyle olmak zorunda!” dersin.

Kitabımız apaçık hükümlerle en alt seviyeden en üst seviyeye hitap edici kainatın tefsiri. Topyekûn zaman ve mekana ağını atıcı, zahir ve batınıyla bir bütün. Kapalı ve açık ayetleriyle ehline sır dairesinde kendini ifşa edici. Babalarımız ahirete irtihal etti. İrtihal göç etti demek. Göç bir yerden bir yere gitmek. Bir konaktan, bir konağa varmak. Babamız göç etti, bir konaktan başka konağa vardı. Biz babalarımızın bu hüzünlü göçüne şahit olurken, bizim de göçümüze kimler şahitlik edecek? Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle büyük randevu nerede, saat kaçta, hangi halde gerçekleşecek. Tabutumuzun tahtası hangi ağaçtan yapılacak ve hangi inananlar tabutumuzu taşıyacak. Sır, sır, sır…Hayatın kendisi baştan başa sır. Hayatı duyuların ve aklın sınırları içine hapsedici bir anlayıştan Rabbim uzak eylesin.

Akıl ve ruh kanatları arasında, aklın da hakkını verici, eşya ve hadiselere ağını atıcı, ahiret ve dünya arasındaki dengeyi sağlayıcı dünya görüşünü temin eden İslâm’a selam olsun. Bu dünya görüşünün bu asırda tecessüm etmiş hâli olan Büyük Doğu-İbda vasıta sisteminin ocağında bizi pişirmeyi nasip etsin. Anlamak ve inanmak arasındaki hassasiyette, İslâm’ın izzet ve şerefini ortaya serici, ilmî eserleri ortaya çıkarıcı anlayışı temin eylesin. Ortada kendince orijinal laflar ediyorum havasında, büyük çileler çektim edasında gezinen, felsefenin karanlık dehlizinde kaybolmuş biri, “Bilim akılla yapılır.” diyor. “O yüzden inanç aleminden ayrı bir yerdedir ilim dünyası.” diyor. Biz de yürekten gelen bir sesle, ilim akıl ve ruh muvazenesinde inanan insanların yaptığı ve ortaya serdiği bilgi sistemi diyoruz. Abdülhakim Arvasi (k.s) diyor ya “inan da yeter ki bir oduna inan!” İnanan insanların mabedi var, inanan insanların ahlâkı var. Kutsalı ve ahlâkı olmayana ne denir? Kutsalı ve ahlâkı olmayan insan hayvanlığa namzet. İnanmak; hak veya batıl kutuplara inanmak... O’nun Rahmet’ine hak ve batıl olsun bu dünyada herkes nail olurken, Rahîm sıfatına müminler nail oluyor.

İnanan arar ve koşar. Bulduklarını inanç potasında eriterek arayışına devam eder. İnanan hazcı anlayışların zıtlığında fazilet yolunda kanat açarken, diğeri hazcılıkla ben merkezci bir kendine taparlığın hayat anlayışında yürür. Arayış ve inanmak bir elmanın iki parçası gibidir.

Arkadaşlar “başınız sağ olsun” diyor. Yapmayın diyorum, ne fark eder diyorlar. Çok şey fark eder, başın sağ olsun demek vefat eden ile ilgili bir söz değil. Vefat edene hitap edici bir yönü yok. “Başın sağ olsun, giden gitti ne önemi var, sen yaşıyorsun ya” demek gibi... Hiçbir anlam derinliği ve genişliği olmayan bir ifade. Ölenle irtibatlı bir ifade kalıbı değil. Anlam dünyamızı keşfedeceğiz; anlam ve ruh dünyamızı yeniden oluşturacağız. Müslümansak kılı kırk değil kırk bin kere yaracağız. Bakın o zaman ruhumuz ne müthiş bir nezaket ve letafete erecek. Bakın o zaman toprağa nasıl da incitmeden basıp yürümeyi öğreneceğiz. Bakın o zaman “kainatta her mahluk kendi diliyle Allah’ı zikreder”i derinden duyacağız. Babalarımız ahirete irtihal etti. Bir yerden bir yere göç etti. O konakta bizi bekleyecekler. O konakta buluşacağız. İki âlemde birlikte olmanın bahtiyarlığını duyacağız.

Bakınız gerçekten inanın gerçekten anlamıyorum. Ahirete irtihal etti diyemeyenler bu şuuru yüreklerinde hissetmeyenler niçin mezarlık yapar ki? Niçin mezarlıkları ziyaret edip çiçek dökerler ki? İnanın anlamıyorum. Bütün bunlar “ahirete irtihal etti” şuurunda olanların yapacağı faaliyet. Ahirete irtihal etti diyenler, “Her nefs ölümü tadacaktır.” diyorlar. İnsanın ruhu ölmez diyorlar. Ruhlar kabirde her şeyi duyar ve hisseder anlayışındalar. Babalarımız ahirete irtihal etti. Bizi bekliyorlar. Bizden dua istiyorlar. Dualarımızla ferahlıyorlar. Dualarımızla ve güzel amellerimizle kabirleri güzelleşiyor ve genişliyor. Babalarımızın yanına doğru, iyi ve güzel insan olarak gitmeli. Kendimize bu hayatta çeki düzen vermeli. Bu dünyada kucaklarında büyüttükleri yavrularını o konakta yanlarında görmek için yanıp tutuşuyorlar. Bizler babalarımızın sırlarıyız. Ölüm de en büyük sır. Babalarımız ölmekle en büyük sırrı kalbimize attılar. Bu sırla pişmeli, bu sırla yanmalı, bu sırrın peşinde hayat anlayışımızı tahkim etmeliyiz. Ölmemek için babamızın bıraktığı sırla yanıp tutuşmalıyız. Babalarımız ahirete irtihal etti. Kalanlara Allah sabır versin. Kalanların kalbi ölüm sırrının ibretiyle ürpersin. Babalarımızın kabrini yüce yaradanımız ferah ve geniş tutsun. Mekanlarını cennet eylesin. Öte alemde de bizi cennette buluştursun. Sizleri babam vefat edince yazdığım şiirle baş başa bırakırken şu duâyı ediyorum: Rabbim hepimize hayırlı bir evlat olmayı nasip eylesin. Amin.
 
BABAMI KAYBETTİM
Bütün ölümler gibi
Hiç beklenmedik anda
Ben babamı kaybettim
Hastane odasında
 
İlaç kokan odalar,
Birden başımı döndürdü.
Odada çıkan feryadlar,
Yanan mumu söndürdü!
 
Babam yiğit biriydi,
İstemez hep verirdi.
İçim acır ağlıyorum,
Torununu çok severdi
 
Alnı hep secdedeyken,
Gül kokardı odası,
Gözleri penceredeyken
Göz yaşıydı duası.
 
Kul hakkına girmezdi
Haram lokma yemezdi
Hayat doluydu babam
Kalp kırmayı sevmezdi
 
O varken ben küçüktüm
Düşe kalka yürürdüm      
İçim acır yanıyorum
Bir gecede büyüdüm
 
Akşam oldu eve geldim
Baba ayakkabın yoktu
Odama kaçıp gizlendim
Duvarlarda leke çoktu
 
Bilseydim ecel vaktini
Daha çok konuşurdum
Dışarda dolaşıp gezmez
Hep seninle otururdum
 
Son pişmanlık fayda vermez
Düşsem ardından gidilmez
Hakkını helal et babam
Bir sır bıraktın çözülmez
 
Merhametli bir insandı
Babamdan kaldı ağlamam
Kulağı hep ezandaydı
Dostlar dostlar dayanamam
 
Ölümü ölümüm oldu
Zaman durdu mekan dondu
Beyhude hırslar ve öfkeler
Dal kırıldı yaprak soldu
 
O’ndan gelen O’na döner
Mekanın cenneti olsun
Kalanlar ki sabreder
Rahmeti üstüne olsun.


Baran Dergisi 699.Sayı