Türkiye'de bir konu hakkında toplumsal mutabakatın meydana gelmesi, bir konu hakkında konsensus oluşması kolay olmayan bir durumdur. Türkiye'nin birçok kavim ve gelenekten müteşekkil olması, dünya görüşlerinin çeşitlilik arz etmesi, inançların farklılık göstermesi ve bunun gibi  nedenlerden ötürü meseleler hakkında birçok görüş ortaya çıkarken, Salih Mirzabeyoğlu'nun hiçbir hukukî mesnede dayanılmaksızın hâlen içeride tutuluyor olması, 2000 senesinde maruz kaldığı işkencenin devlet zaferi olarak medya tarafından lanse edilmesi  Türkiye'deki ilk mutabakatın, vicdan mutabakatının sağlanmasının da vesilesi oldu.

Bugün, siyasî partiler açısından bakacak olursak akla ilk gelenlerden BDP, MHP, Hüda-Par, BBP, Saadet Partisi ve Ak Parti'li milletvekillerinin Salih Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluğa gösterdikleri tepkiyi ve hatta bazılarının bu konuda TBMM çatısı altında çeşitli adımlar da attıklarını görüyoruz.

Gazeteler ve medya bakımından değerlendirecek olursak ilk akla gelenlerden Milat, Yeni Akit, Star, Yenişafak, Vatan, Habertürk, Sabah ve Radikal gazetelerinin sayfalarında gerek haber, gerekse köşe yazısı olarak; Habertürk, Trt, CnnTürk, AHaber, Kanal 24, TV Net, Ülke TV ekranlarındaysa tartışma programları, haber ve belgesel olarak Salih Mirzabeyoğlu'nun muhatabı olduğu hukuksuzluğun defaatle dile getirildiğini dergimizde de birçok kez paylaştık.

Gazeteci-Yazar açısından değerlendirecek olursak yine ilk akla gelenlerden Ahmet Kekeç, Salih Tuna, Hilâl Kaplan, Aslan Değirmenci,  Hakan Albayrak, Sibel Erarslan, Ruşen Çakır, Ahmet Hakan, Orhan Pamuk, Ali Bulaç, Orhan Gazi Ertekin, Fikret Başkaya, Taylan Tanay ve Yıldırım Koç gibi yazarlar, Salih Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluğun toplumumuzun vicdanını kanattığını, mevcut hukuk sistemini tartışmaya açtığını pek çok sefer vurgulamış yazarlardan.

Toplumun her kesiminden katılımlarla zenginleşen "Salih Mirzabeyoğlu'na Özgürlük", "Hukuksuz Yargı Kararları İptal Edilsin" başlıklı basın açıklamaları iki üç yıldır İstanbul, Bolu, Ankara, Konya, Kocaeli, Kayseri, Maraş başta olmak üzere memleketin neredeyse tamamında milletimiz vicdanlarından köpüren sedayı bir ağızdan "adalet" diye haykırıyor.

Salih Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluğun giderilmesi için düzenlenen toplantılar, paneller, görüşmeler ve eylemler de cabası...

Peki, bugün hiçbir yargı mensubunun bile adam gibi bir sebeb ortaya koyamadığı idam cezası Salih Mirzabeyoğlu'na niçin verildi, verilen yargı kararı hukukî midir, kısaca buna bakalım.
Bir kısım askerin iyiden iyiye gemi azıya aldığı 28 Şubat döneminde, Lozan Anlaşmasının gereği olarak İslâmî olana ve Müslüman'a saldırmaktan hâyâ etmedikleri bir zamanda karşılarında İBDA Cebhelerini buldular. 28 Şubat'ın asker ve yargı içerisindeki kadrolarının İBDA Cebhelerine karşı kurdukları Batı Çalışma Grubu gibi organizasyonlar da ancak 14 yaşındaki Yakup Köse'yi idam cezasına çarptırmayı becerince iyice kudurdular ve  sanki yapılan eylemlerle herhangi bir bağı varmış gibi kuduzluklarını İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'na yönelttiler.

Çocuğunu okula bırakmak için evinden çıkan Mirzabeyoğlu'nu kahramanca(!) ele geçirdiler. Bunu da 28 Şubat'ın medya ayağı marifetiyle sanki hücre evi baskınında yakalanmış gibi toplumumuza lanse etmeye kalktılar.

Metris Cezaevine gönderildikten sonra sürekli sudan sebeblerle cezaevine asker tarafından yapılan operasyonlar ve bu operasyonlarda, otomatik piyade tüfeklerinin hedef gözeterek ateş açtığı, 12 saat boyunca muhtevası envantere uymayan gaz bombardımanı marifetiyle, Noel Baba olarak  adlandırılan operasyonla Salih Mirzabeyoğlu'nun bir kez daha ele geçirildi.

Devleti temsil eden savcının ve operasyon komutanının, devlet adına verdiği namus ve asker yeminlerini, hiç bu keyfiyetlere sahib olmadıklarını isbat edercesine çiğnedikleri, saatlerce İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'na elleri arkadan bağlı vaziyette yaptıkları işkenceyle sabittir. Bir de bu manzarayı devletin kahramanlık destanına çeviren 28 Şubat'ın medya ayağı var tabiî... İşte bugünün ertesi günü başlayan mahkeme, 28 Şubat'ın yargı ayağının sergilendiği tiyatro...

Hiçbir suça karıştığı tesbit edilemeyen İBDA Mimarı, hakkında tutuklanmasından birkaç ay evvel "hiçbir suça iştirak etmemiştir, yazarlıkla meşguldür" diye DGM kararı olmasına rağmen, 28 Şubat'ın yargıdaki figüranlarının önlerine konan senaryoya göre "olsa olsa budur" diye verilen bir yargı kararıyla önce idam, ardından da kanunun değişmesi üzerine "ölünceye kadar" müddetnamesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır.

Türkiye'de 2000 senesinden beri pek çok şey değişmesine rağmen değişmeyen bir gerçek var o da Salih Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluğun giderilememiş olması. Özellikle son 10 senedir tek başına iktidarda bulunan hükümet, bu hukuksuzluğu gidermek adına "çalışmalar sürüyor" açıklamasının yanında somut mânâda hiçbir adım atmış değil bugüne kadar.

Gerek kapağımızda gerekse yazımızın girişindeki siyasî partilerden  meydana gelen mutabakatı listelerken Ak Parti'den bahsetmedik. Oysa ki Ak Parti içerisinden de Receb Tayyib Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç, Mehmet Metiner, Ayhan Sefer Üstün ve daha birçok milletvekili Salih Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluktan yana olan rahatsızlıklarını hem özel hem de umumî planda birçok kez dile getirdiler. Dile getirmesine getirdiler ama; bugün bu hukuksuzluğu gidermesi gereken iktidar partisi bu konuda hâlen hiçbir somut adım atmış değil.

Yazımızın başında müşahhaslaştırdığımız üzere toplumumuzdan her kesiminin üzerinde ittifak hâlinde bulunduğu hukuksuzluğun, Ak Parti iktidarı tarafından hâlen niçin giderilmediği büyük bir soru işareti olarak gündemdeki yerini koruyor ve bu hukuksuzluk giderilinceye kadar da yerini koruyacağa ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adında yer alan "adalet" kavramını incitmeye devam edeceğini görüyoruz.

İktidarda bulunan hükümet, üzerinde ittifak olsun olmasın, bilinsin bilinmesin her türlü hukuksuzluğu gidermekle ve yeni hukuksuzluklara mâni olmakla mükellefken, bugün Türkiye'de belki de ilk defa sağlanmış olan toplumsal mutabakata rağmen, Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluğu gidermekten acizse, iktidarı da yakında büyük tartışmaların merkezinde olacak demektir.
Artık milletin vicdanından köpürüp dillere ulaşan çığlık kulak ardı edilmemeli ve bu hukuksuzluk derhâl ortadan kaldırılmalıdır. Hâlen meşru arayışlarda bulunan bu hukuk mücadelesinin yarın başka yollara tevessül etmek zorunda kalmaması ancak adaletin sağlanmasıyla mümkündür.


"Bir devlet, küfür üzere ayakta durur da zulm üzere  ayakta duramaz..."