Avrupa'da bundan 400 sene önce başlayan reform hareketlerinin neticeleri bugün bütün dünyada hissedilir bir hâl almış durumda. Kilise, krallık ve burjuvazi  baskısından kurtulmak adına tam mânâsıyla ne olduğu tanımlanmayan bir "hürriyet" hareketi olarak başlayan reform hareketleri; ekonomi, siyâset, hukuk, sanat, bilim, eğitim ve ahlâk gibi ferd ve toplum hayatını direkt olarak etkileyen alanlarda birçok değişikliğe neden olmuştur.

Hürriyet sloganıyla, kula kulluğa karşı başlayan reform hareketleri, kula kulluğun başka bir biçimin, doğurmuş ve aradığı hakiki mecrasını bulamamıştır. Kilise, krallık ve burjuvazi baskısından sonra başıboş hürriyet anlayışı ilk bakışta cazibeli olsa da, bu şekildeki bir başıboşlukla ferd ve toplum meselelerine çözüm getiren bir dünya görüşü ve yeni bir nizamın tesis edilemeyeceği aşikârdır. Bugün, dünya çapında cereyan eden birçok problemin ardında, reform hareketlerinden sonra gerçek anlamda bir dünya görüşü ve nizamın tesis edilememiş olmasını gösterebiliriz.

Şimdi mevzuyu biraz açalım; bugün dünya çapında bir anket yapılsa, Çinlisinden Afrikalısına, Amerikalısından Arabına kadar "neden şikâyetçisiniz?" diye sorulsa, alınacak cevabların başında ekonomi gelecektir. Siyâset, bilim ve eğitim ekonomi ekseninde değerlendirilecek, sanat konusu birkaç sivrizekâlıdan(!) başkasının aklına gelmeyecektir.

Hakim Olan Anlayışın Hâkimiyet Enstrümanı Olarak Ekonomi

Reform Hareketlerinin en önemli neticelerinden birisi de kapitalizmdir. 1648 senesinde, Oliver Cromwell önderliğinde, Fransız İhtilâline de zemin hazırlayıcı olan İngiliz Devriminden sonra ortaya çıkan bu anlayış, toprak soyluğuna dayanan sistemi ortadan kaldırmak ve yönetimde toplumun diğer kesimlerinin de söz sahibi olabilmesi düşüncesi  İngiltere'de doğmuş, önce Avrupa ve ardından bugün bütün dünyaya yayılmıştır. Bugünkü bankacılık sistemi ve borsanın ilk örneklerine devrim sonrası İngiltere'de rastlamak mümkündür.

Kilise, krallık ve burjuvazinin ekonomik kaynaklar üzerindeki etkinliğini kırmak, toplumun diğer kesimlerine de ekonomik faaliyetlerde özgürlük sağlaması gereken kapitalist anlayış, belli sınırlar içerisine mahkûm olmayan, global bir burjuva sınıfının doğumuna vesilesi olmuştur. Burjuva sınıfının altında kalanlar ise kariyer başlığı altında motive edilerek  tarihin en verimli ve ucuz köleleri hâline getirilmiştir.

Bugünkü modern siyaset, kapitalist anlayışın en iyi şekilde nasıl tatbik edileceği, toplumun sisteme entegrasyonu, devletin uluslararası sisteme entegrasyonu ve global burjuvazinin menfaatlerinin korunması şeklinde dizayn edilmiştir.

Hukuk bu ekonomik sistemin oyuncularının çıkarlarının nasıl korunacağını araştıran, yargı ise bunların lehine karar vermekle yükümlü organlardır.

Eğitim sistemine gelecek olursak; yeni kast sistemine gönüllü köleler yetiştiren torna tezgâhından başka bir işlevi yoktur. Aldığınız eğitim kast sisteminin altında yer alan geniş perspektif içerisinde sizi yukarıya taşıdığı nisbette değerlidir.

Modern bilime bakacak olursak; insanî olanın değil, ekonomik olanın imâltçısı ve mevcud hâlin perçinleyicisi konumundadır...

Avrupa'da o zamana kadar ekonomik sisteme entegre olamayan, toprak sahibi olmadığı için insan yerine konmayan Yahudi'nin bugünkü globâl hâkimiyetinin kökleri de bu zamana dayanır.

Ferd ve Toplum

Devletler esasında ailelerin bir araya gelmelerinden müteşekkildir. Reform hareketlerinin imâl ettiği şen sıpa tipi, devletleri ferdler bütünü hâline getirmiştir.
Aile bilindiği üzere toplum nizâmının en küçük parçasıdır ve dünyaya gelen ferdi içinde bulunduğu topluma adapte eder; önce ailenin bir parçası ve ardından toplumun parçası olan ferdler...
Tek tek ferdlerin bir araya gelmesinden müteşekkil bir nizâmdan bahsedilemeyeceğine göre bugünkü devletlerin toplum anlayışından hasıl olan sıkıntıyı burada bulabiliriz.

Kilise, krallık, burjuvazi, mahalle ve son olarak da aile baskısından kurtulmuş olan ferdin bugün ortaya koyduğu manzaraya hâkim olan renk, özgürlük gibi algılanıyorsa da esasında derinlerde bir yerde yakın vadede kopacak büyük bir fırtınayı içinde gizliyor.

Kapitalist anlayışın toplumun bütün şubelerine hâkim olmasına vesile olan reform hareketi ferd ve toplum meselelerine çözüm getirici bir dünya görüşü olamadı, Avrupa'da kanayan yaraya ancak geçici pansuman olabildi. Bu hastalığı şifaya kavuşturma liyakatinde olan Devlet-i Aliyye ise hâkimiyetinin temel unsuru olan ihlâstan, aşktan, muhabbetten uzaklaşarak kendi kendisini hasta etti. Bu hasta hâliyle bir de  bünyesine "reform" virüsü bulaşan Devlet-i Aliyye, kendinin ve Avrupa'nın muzdarip olduğu hastalığın devasıyla beraber tarih sahnesinden silindi, gitti...

İstikbâl

Reform hareketlerinden sonra dünya üzerine hâkim olan İngiliz-Yahudi terkibi anlayış artık tıkanmış vaziyette. Bu tıkanıklığın da Reform zamanındaki ihtilâllere benzer, kıtalar çapında büyük bir ihtilâle gebe kaldığı kesin...

Dünya çapında yaşanan buhranın sosyal bakımdan neticelerini kısaca listeleyecek olursak; emek değerinin sunî ekonomik değerler altında ezilmesi, sermayenin çeşitli odaklarda toplanması, gelir dağılımındaki eşitsizlik, devletler hukukunun işlemez hâle gelmesi, icrada olan hukukun adaletsizliği, yalanlar üzerine bina edilen siyâset, eğitimdeki eşitsizlik, fikir ve sanatın metalaşması, sosyal yardımlaşmanın ortadan kalkması, aile müessesesinin çatırdaması ve dahası...

Buhranın ferdî bakımdan neticelerini listeleyecek olursak; hedonizm, bencillik, şahsiyetsizlik, nevrotik bozukluklar, mutsuzluk, ümitsizlik, cinnet, intihar, sapkınlıklar ve dahası...
Dünya manzarasına baktığımızda ferd ve toplum planında görülen renkler herhâlde yukarıdaki başlıklarla başlar ve uzar gider... Bu listedeki maddelerin bazıları bile İngiliz-Yahudi terkibi anlayışa karşı dünya çapında büyük nümayişlerin vesilesi olması gerekirken, mevcud anlayış, toplumları uyuşturan enstrümanları (medya, sosyal medya gibi...) vasıtasıyla varlığını hâlen idame ettirmekte ve sunî bir şekilde sathî bakımdan mutlu mesud bir tablo ortaya koymaktadır.

Bugün dünya çapında olmasa bile münferit olarak da sınıflandırılamayacak, benzer nedenlerden kaynaklı birçok nümayiş hareketi cereyan ediyor. Özellikle Arab Baharı'nda ve Avrupa'nın çeşitli kesimlerinde meydana gelen nümayişlerde istenmeyenin ne olduğundaki ittifak kıtalar çapında beklenen ihtilâl hareketinin de bir nev'i habercisi durumundadır.

Amerikalı, Avrupalı, Asyalı ve Afrikalı artık bu sistemi istemediğini biliyor. Kimileri neyi istemediğinin farkında, kimi neyi istemediğini bile bilmiyor, lâkin; en önemli bilinmeyen ise ne istendiği?
Ferd ve toplum meselelerine çözüm getirici bir dünya görüşü teklif edebilen İBDA'dan başka hiçbir mecra yok dünyada. İBDA ise mevcud terkibi anlayışın ademe mahkûm etme çabalarına karşı, çığ gibi büyüyerek yayılıyor. İBDA'nın Mimarı Salih Mirzabeyoğlu da, telegram işkencesine, 15 senelik maphus-hücre hayatına, ademe mahkûm etme çabalarına boyun eğmiyor ve hâkim fikrin galib tavrının nasıl olması gerektiğini destanlaştırıyor.

Kula kulluğu kaldırmak iddiasıyla yola çıkan reform hareketleri kula kulluğun biçimini değiştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Köleliğin değişen biçimiyle geçen bunca sene ardından insanlar artık insan gibi yaşamak, yaşanmaya değer hayat arayışına çıkmaya başlamışlardır.

Bütün bir dünyayı büyük bir açık hava tımarhanesine çeviren mevcut anlayış, farkında olsak da olmasak da tıkanmıştır ve bu tıkanıklığı açarak insanlığa muhtaç olduğu nefesi tekrar üfleyecek olan İslâm'ın emir subayı olan BD-İBDA'dır.

İstikbâl "çağlar üstü mutlak fikrin", İslâm'ındır ve bu istikbâl hiç olmadığı kadar yakındır!..