Cumhuriyet döneminde neşredilen tefsirlerin bir kısmı tefsir yazmak için masa başında geçirilen bir mesainin ürünü olmaktan ziyade; muhtelif sohbetlerde âyet-i kerîmeleri izah etmek niyetiyle alınan notlar yahud sohbetlerde serdedilen ifadelerin çözümlenip gözden geçirilmesi ile vücûd bulmuştur. Sohbetlerde ve derslerde Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etme ve bunları yazıya geçirme uygulamasının tarihi çok eskilere gitmekle birlikte şifâhî tefsirlerin matbu hale getirilme uygulaması oldukça yenidir.

Kur’ân-ı Kerîm’in şifâhî ilk tefsiri Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) eliyle gerçekleştirilmiştir.(1) Ashab-ı Kiram’ın ve tabiînin -Kur’ân âyetleri bağlamında- kendisinden sonraki nesle yaptıkları izahların neredeyse tümü yine bu kategoriye dahil edilebilir.(2) Her ne kadar bazı sahabîlere tefsir isnad edilmekteyse de bu tefsirlerin yazılı forma ulaşması kendilerinden daha sonra gerçekleşmiş ve aidiyet yönünden bir kısım ihtilafları da beraberinde getirmiştir. Mesela İbn Abbas (radiyallahu anh)’a (ö. 68/688) nispet edilen Tefsir’in durumu bu duruma meşhur bir misaldir.(3) Şifâhî tefsir geleneği tarihî vetirede daha çok avama yönelik gerçekleştirildiği için, bu faaliyeti irşad hareketini önemli bir misyon olarak gören ve avam ile teması bu bağlamda daha yoğun olan mutasavvıfların sürdürdüğünü belirtmek gerekmektedir.

Osmanlı döneminin entelektüel bir geleneği olan ‘Huzur Dersleri’ şifâhî tefsir uygulamasının yüksek seviyedeki bir uygulama örneğini oluşturmaktadır.(4) Huzur dersleri, dönemin padişahının huzurunda gerçekleştirilen ve yine dönemin seçkin âlimlerinin, Kâdî Beyzâvî’nin (ö. 685/1286) Esrâru’t-Tenzîl ve Envâru’l-Te’vil isimli tefsirini esas alarak sürdürdüğü şifâhî bir tefsir halkasıdır. Derslere muhatap olarak iştirak eden âlimlerin pek çoğunun tefsire dair bir eser ya da risalesi olması söz konusu meclisin seviyesini gösterir niteliktedir. Fakat bu mecliste gerçekleştirilen izah ve tartışmaların kayıtları tutulmadığı için, derslerin muhtevası ve derinliği hakkında geniş bir malumata -ne yazık ki- sahip değiliz.

Mutasavvıfenin, daha çok halka dönük irşad hareketinin bir uzantısı olarak kullandığını belirttiğimiz şifâhî tefsir uygulaması ehl-i tasavvufun kendi içinde de bazen yüksek seviyeye dönük bir hâl alabilmiştir. Mesela Ahmed b. Mübarek’in (ö. 1156/1743) mürşidi Abdulaziz ed-Debbağ hazretlerine (ö. 1132/1720) tefsir ağırlıklı sorduğu suallere aldığı cevaplar ve bu diyalog mürid-mürşid arasında gerçekleşen ve halkın istifadesinden yüksek bir seviyede süren tefsir faaliyetine örnek gösterilebilir. Bu sohbetler Ahmed b. Mübarek tarafından el-İbriz isimli eserin içerisinde büyük oranda nakledilmiştir.

Cumhuriyet dönemi şifâhî tefsir geleneğinin sürdüğü bir dönemdir. Muhtelif halkalarda bir hoca yahud âlimin Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etmesi uygulaması bugün de vâkidir. Cumhuriyetin erken döneminde gerçekleştirilen şifâhî tefsirlerin bir kısmı İslâm tarihinde genel amacından biraz farklı bir gaye ve muhteva taşımaktadır. Çünkü Cumhuriyetin kuruluş evresinin hemen öncesi, savaşın içerisinde olduğumuz bir dönem olduğundan halkın sabır, cesaret, cihad, bağımsızlık gibi kavramlara dair anlayışının yenilenmesi ve kuvvetlendirilmesi gerekmekteydi. Anadolu’nun çeşitli bölgelerindeki camilerde verdiği vaazlarda muhtelif âyetleri tefsir eden Mehmed Âkif Ersoy (ö. 1936) merhumun söz konusu vaazlarının muhtevası incelendiğinde bu durum açık bir şekilde görülmektedir.(5) Söz konusu tefsir yazılarına bakıldığında Âkif’in izahlarının, ‘şifâhî tefsir’ olarak anıldığı gibi aynı zamanda ‘konulu tefsir’ ve ‘konjonktürel tefsir’ olarak nitelenmesi ve anılması da mümkündür.

Cumhuriyet döneminde bir taraftan te’lif tefsirlerin sayısı hızla artarken diğer taraftan şifâhî tefsir de kendi mecraında varlığını sürdürmeye devam etmekteydi. Bilhassa tasavvufî oluşumların müntesiplerinin mürşid ve hocalarının sohbetlerine her an gidememesi bu sohbet ve şifâhî tefsirlerin matbu olarak da neşredilmesi gibi bir uygulamayı beraberinde getirdi. Mesela muhterem Mahmud Sami Ramazanoğlu’nun (ö. 1984), sohbetlerinde kullanmak üzere İsmail Hakkı Bursevî’nin (ö. 1137/1725) Ruhu’l-Beyan tefsirinden aldığı notlar ile kendi bazı eklemeleri -Fatiha ve Bakara sûreleri miktarınca- çözümlenip neşredilmiştir. (6) Halka dönük yüzü ve itikadî muhtevası dikkate alındığında bu tefsirin,  Cumhuriyet döneminde tefsir yazmak niyetiyle masa başında geçirilen on yıllık emek mahsulü olan te’lif tefsirlerin hemen pek çoğundan daha kaliteli ve başarılı olduğunu teslim etmemiz gerekir.

Mahmut Toptaş’ın kaleme aldığı Kur’ân-ı Kerîm Şifâ Tefsiri isimli tefsir de hocanın tefsir sohbetlerinin ve vaazlarının dökümünün elden geçirilmiş halinden oluşan tam bir tefsirdir. Bu itibarla Cumhuriyet döneminin ilk tam şifâhî tefsiri olma vasfını haizdir. Öte yandan uzun yıllar süren oturumların hasılası olmasından dolayı pek tanınan ve müstefidi çok olan bir çalışmadır. Tefsirin matbu halinde sohbet kitlesine yönelik üslup muhafaza edilmiştir. İtikadî muhteva açısından eserin Ehl-i Sünnet çizgiye sadakat ile te’lif edildiği aşikârdır.

Aynı geleneğin bir başka örneği olarak ise merhum Mahmud Es’ad Coşan (ö. 2001) Hocanın gerçekleştirdiği nâ-tamam Kur’ân tefsiri sohbetidir. Onun bu çalışması Bakara sûresinin 223. âyet-i kerimesi ile noktalanmış ve kalan kısmını tefsire -ne yazık ki- ömrü vefa etmemiştir. Fakat bugün ondan geriye kalan notlar ve sohbet kayıtlarının çözümü ile birlikte hazırlanan neşirden anlaşıldığı üzere Es’ad Coşan Hoca bu sohbetlere son derece titiz bir şekilde çalışarak ve âdeta daha sonra neşredilecek bir tefsirin taslağını çıkarır gibi hazırlanarak malumatlar sunmuştur.(7) Bu tefsir M. Sami Ramazanoğlu’nun tefsirinden daha geniş olmakla birlikte yine onun gibi hatta bazı hususiyetleri nazara alındığında -genel okuyucunun istifadesi açısından- bir adım öndedir. Bu tefsir de tıpkı Ramazanoğlu merhumun tefsiri için belirttiğimiz gibi, tefsir yazmak düşüncesiyle masa başında geçen on yıllık çalışmaların(?) mahsulü ve fakat akıbeti hüsran olan Cumhuriyet dönemi te’lif tefsirlerinin pek çoğundan daha faydalı ve itikadî muhteva olarak çok daha titizdir denilebilir. Hem Ramazanoğlu hem Toptaş hem de Es’ad Coşan’ın tefsirlerinin mevcut kısımlarında ne herhangi bir hissî mucizenin inkârı ya da te’vili ne şefaat, kabir azabı, nüzûl-i İsâ yahud kader inkârı ne de başka bir itikadî esasın reddi görülmemektedir. Bu itibarla irad ediliş gayesine muvafık ve faydalı tefsirler oldukları, genel okuyucu kitlesi için de istifade şayan olduklarını belirtebiliriz.

Dipnotlar

1-Bz.; Mehmet Sürmeli, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Tefsiri, Safa Yayın Dağıtım, İstanbul, t.y.

2-Bz.; Yunus Emre Gördük, Tabiîn Döneminde Kur’ân Tefsiri, Siyer, İstanbul, 2017; Muhammed Coşkun, Tefsirin İlk Çağları ‘Kur’ân Yorumunun Hazırlık ve Oluşum Süreçleri’, İFAV, İstanbul, 2019.

3-Abdullah İbn Abbas (r.a.), Tefsir-i İbn Abbas, (haz. Ebû’t-Tahir Muhammed Firuzâbâdî), Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2011; (çev. Cevher Caduk), İlk Harf, İstanbul, 2016.

4-Huzur dersleri hakkında etraflı malumat için bz.; Ebû’l-Ulâ Mardin, Huzur Dersleri, I-II, DİB, İstanbul, 2018.

5-Mehmed Âkif Ersoy, Tefsir Yazıları ve Vaazlar, (Haz. M. Ertuğrul Düzdağ), DİB, Ankara, 2012.

6-Mahmud Sami Ramazanoğlu, Fatiha ve Bakara Sûreleri Tefsiri, Erkam, İstanbul, 2015.

7-Mahmud Es’ad Coşan, Fatiha Suresi Tefsiri, Server, İstanbul, 2018; Bakara Suresi Tefsiri, I-V, Server, İstanbul, 2018.

Aylık Dergisi 190. Sayı, Temmuz 2020