İnsanın tüm bu gafletine razı gelmesi, eksik ve yanlışlarını telafi için gayret etmemesi şimdiki ifade ile popüler hale geliyor, kar topu gibi büyüyor...
Müslümanlar İslâmî meziyetleri, özellikleri, hassasiyetleri hayata geçirerek dünyayı cennete çevirmediği için, Siyonistlerin cehenneme çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz...
Tam da bu, kendi bünyemizde ve toplumda İslâm’ı ne kadar hayata hâkim kılmıyoruz o kadar zulme maruz kalıyoruz, ebedi olarak kalacağımızın teminatını da azab ayetleri ile Kur’an’ı Kerim zaten bize haber veriyor.
Gazze’de katliam başladığı zaman gidip savaşmak isteyenler olmuştu haklı olarak, elan da var, insanların bombardımana maruz kalması, şehirlerinin yıkılmasına hepimiz itiraz ediyoruz ama Siyonizm bombardımana başlamadan önce kalpleri, zihinleri bombardıman ediyor, sonra işgal ediyor. İşte biz buna seyirci kalıyoruz.
Katliam öncesi, en son Kudüs-ü Şerif gezimizde bir sabah namazı çıkışında Musa Hicazi, gidenler bilir, yıllardır bıkmadan usanmadan Mescid-i Aksa’yı ziyarete gelenlere, yaşanan sıkıntıları ve Türklerden beklentilerini anlatır. Yine Türk kafilesi olarak etrafını çevirmiştik, bu sefer özellikle çocuklarımızı elimizden alıyorlar demişti. Onları uyuşturucuya, kötü alışkanlıklara alıştırıyorlar, ifadesini hiç unutmuyorum. O tüm Müslüman ülkelerdeki rutinleri, demiştim sessizce.
Siz hiçbir Yahudi veya Hristiyan’ın Müslümanlar gelip çocuklarımızı elimizden alıyorlar, onları namaza başlatıyorlar diye şikâyet ettiğini duydunuz mu? Hep Müslümanlar şikâyet ediyor, çocuklarımızı elimizden alıyorlar, kötü alışkanlıklar kazandırıyorlar, bizi bombalıyorlar vs. Adamlar bombardıman aşamasına bir günde gelmiyor ki, tüm Müslüman ülkelerde aynı taktik ve projeler uygulanıyor, önce dünyevileştiriyor, dinden uzaklaştırıyor ve değersizleştiriyor.
Herkes gayet kısık bir sesle, bu kadar katliama İslâm ülkelerinin neden hiç sesi çıkmıyor diye soruyor. Elbette ki asimile oldukları ve dünyevileştikleri için. Farzı muhal, bu katliam dursa ya da hiç yapılmamış olsa, her halükârda sıratı müstakim üzere olanları tenzih etmekle birlikte, Filistin’dekiler dahil, tüm dünya Müslümanları adım adım dünyevileşmeye devam edecekti, elan da ediyoruz. Ah şu katliam haberleri gelmese, gelip rahatımızı bozmasa biz zaten içeriden nefslerimiz, dışarıdan üzerimize uygulanan projeler, an be an onlara benziyoruz, maneviyattan uzaklaşıyoruz ve değersizleşiyoruz. Çocuklarımız artık bize benzemiyor. Hatta biz bile kendimize benzemez olduk. Ne yaşanan depremler ne katliamlar Müslümanların uyanması için yeterli oluyor. Putperestlik virüs gibi, sarıp sarmalamış vaziyette. CHP’nin diktiği heykellere değil, insanlar nefslerini Rab edindi, en iyi nefs benim nefsim mottosuyla nefslerine tapıyorlar ya da nefsine tapan insanlar yetiştiriyorlar. Karşı taraftan, gezi kafasındaki insanlardan değil, köklü İslâmî geçmişi olan elit dindar insanlardan, ailelerden bahsediyorum. İslâmî kisve içinde ve cemaatlerde ama yaklaştığınız zaman eskilerin deyimi ile “uzaktan baktım bir yeşil türbe, yanına yaklaştım estağfurullah tövbe…” durumlar yaşanıyor.
Arkadaşlarım, aile içindeki çocuklarıyla olan problemlerden bahsedince onlara kıyametin alameti olmayın diyorum. “Anneler efendilerini doğurmadıkça, kıyamet kopmaz” hadisi şerifini hatırlatıyorum. Egosu yüksek çocuklar ailelerin efendisi olmuş pozisyonda maalesef.
Şehirler yıkılırken kısık da olsa bir reaksiyon veriyoruz lakin değerlerimiz değersizleştirilirken ahlâk çöküp, günlük konuşma dili kanalizasyona dönüşürken önce sükût edenlere bir süre sonra hayatın akışı içinde ağız bozukluğu sirayet ediyor. İbn Haldun'un “Kuvvetli olan taklit edilir çünkü mağlup milletler, galiplerin yaşam tarzı, giyim-kuşam ve günlük hayatta kullandıkları eşyaları taklit ederek onlarla aynı seviyeye gelebileceklerini düşünürler” tezi kitleleri sessizce etkisi altına alıyor ve böylece manevi değerleri hiçe sayma iklimi hüküm sürüyor dört bir yanda. Bundan sonra, dini hayata hâkim kılmak gibi sorumluluklarımız, manevi değerlerimiz, ahlâk anlayışımız yok hükmünde rafa kalkmış olmasına; yıkılan şehirlere, akan kana verdiğimiz reaksiyonu vermiyoruz. Sis bulutu içindeymiş gibi -ki biz ona gaflet diyoruz- zamanla katran karasına dönüşüyor. Bu tıpkı “Hakka çağıran kişinin çağrısına kulak vermeyen kimsenin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.” ayeti kerimesinden mülhem bir durum. Halbuki her an daha komplike bir savaşın içindeyiz ve Allah’ın nusreti “Onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler ve övülen Allah'ın yoluna hidayete erdirilmişlerdir.” ayetinde gizli.
Toplum içinde yer yer güzel figürler, ortamlar olabilir ama genel olarak manevi değerler açısından yanlış ve çirkin haller, durumlar iç karartıyor. Önceden İslâmcılar dünyevileşti deniyordu, bunun doğal sonucu olarak şimdilerde yaşanan düpedüz ahlâkî erozyon. Bizim sorunumuz dışarıdaki düşmana karşı bilenerek, küfürler ederek gardımızı alıyoruz, lakin içerideki düşmana nefsimize karşı mağlup vaziyetteyiz. Efendimiz Aleyhisselam’ın Uhud dönüşü, “Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz” ikazını çok da ciddiye almayarak, nefsin elinde zebun olmuş kalabalıklar halindeyiz.
Biz Kur'an'ı Kerim’de “Şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin” buyurulan ve kendisi de “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” buyuran bir Peygamberin ümmetiyiz. Sahabe Efendilerimiz bir araya geldiği zaman Asr Suresi’nin sohbetini yapmadan ayrılmazlarmış;
Şimdikiler bir araya geldiği zaman gıybet yapıyor, birlikte birilerine sövüp küfürler ediyor, öyle dağılıyor… Hatta bazı çevreler en galiz küfrü ben yaparım yarışmasında gibi, esasen ahlâkî erozyonu en çok görünür kılan da bu günlük konuşma dilinin artık kadın erkek ayrımı olmadan sövgü ve küfürlerle bezeli olması. Bu hakikatini aslını yitirmiş insanın verdiği bir reaksiyon ama fevkalade bulaşıcı. Eskiden erkekler kendi aralarında bu çirkin ifadeleri sarf ederlerdi, şimdi artık maalesef kadınlar ve ilk okul seviyesindeki çocuklar bile kullanıyor. Yine önceleri kendi mahrem meclislerinde konuşurlardı, artık tesettürlü hanımlar bile sosyal medyada sansürsüz yazabiliyor.
Eskilerin bir sözü vardı “Edeb haya güzeldir, kadında olursa daha güzel.” ifadesini bugün sövme-küfür çirkindir ama kadında olursa daha da çirkindir, diye çevirmek istiyorum faydası olacaksa.
Aslında insanın gıybet etmesi ya da küfür etmesi çok trajik, gıybet edildiği zaman sizin sevaplar gıybeti yapılana, onun günahları da gıybet edenin defterine transfer edilmesi gibi, ayeti kerimede ikaz edildiği üzere, siz karşı tarafın kutsalına hakaret ettiğiniz zaman, kendi kutsalınıza hakaret edilmesine sebep oluyorsunuz.
Hadisi Şerif’te “Bir kimsenin kendi anne babasına sövmesi büyük günahlardandır” buyurulmuştu. Ashabı kiram:
Ya Resulallah, insan hiç kendi anne babasına söver mi? deyince:
Evet, siz birinin anne babasına söverseniz o da sizin anne babanıza söver, buyurmuştur.”
Bir de üzüntüsünü öfkesini tuhaftır ama sevincini bile yerli yersiz mütemadi fütursuzca söverek ifade eden tipler türedi. Bunlar tarihte cinsel organa tapan kavimlerin bugünkü versiyonu gibi, zira müspet menfi her şeyde belaltı ve eylem zikretme sapıklığının başka bir açıklaması olamaz. Bu hal şüphesiz niteliksiz ve donanımsız insanın kozası gibi, kendi yetersizliğini böylece kamufle ettiğini sanıyor. Halbuki çirkin kelimeler sarf edildiği zaman önce insanın kendi, sonra mekân ortam çirkinleşiyor ve Allah’ın rahmeti çekiliyor. Normalde Mümin zikir ve güzel sözlerle ferahlar rahatlar ama bu mümin olduğunu sanan kalbi mühürlü zorbalar, çirkin şeyler konuşulduğunda insanı rahatsız eden, helake sürükleyen bir muhalif rüzgâr estiğinden ve “Küfredenlerin amellerini boşa çıkarırız” ayetinden habersiz gibiler. Neticede “hissi olmayanın ilmi olmaz” denilmiştir.
Tur-u Sina’dan dönen Musa Aleyhisselam’ın kavminin buzağıya taptığını gördüğündeki acıyı hatırlayın, İsrailoğullarının yaşadığı o imandan küfre evrilmesini Kur'an'ı Kerim, günahları sebebiyle kalplerine buzağıya tapma sevgisi sindirilmişti diye açıklar. Yani işlenen günahlar daha büyük günahların mayası gibi, içinize sindiriliyor, benimseniyor yanlış ve çirkin şeyler normalleşiyor, değerler yer değiştiriyor.
O gün nasıl günahları sebebiyle İsrailoğullarının kalplerine buzağıya tapma sevgisi sindirilmişti, bugün de günahkârlara dünyevileşmek, ecnebi adetleri ahlâkî değerlerden uzaklaşmak ve küfretmek maalesef gözlerine süslü gösteriliyor...
İnsanın tüm bu gafletine razı gelmesi, eksik ve yanlışlarını telafi için gayret etmemesi şimdiki ifade ile popüler hale geliyor, kar topu gibi büyüyor, tıpkı İsrailoğullarının kalplerine buzağıya tapma sevgisi sindirilmesi gibi kalplere yerleşiyor. Bu hal Kaside-i Bürde’de şu mısralarla ne güzel anlatılmıştır:
"Günah işleye işleye günahı bitireyim dersin belki içinden, boş hayal, yemek vücudu artırır, günah da günahı...
Gözünden yaşlar boşalt ki, ne haramlar dolmuştur vakti ile... Ve sığın tövbe gölgelerine, odur en serin hurma altı..."
Abdurrahim Karakoç tercümesinden…
Aylık Baran Dergisi 38. Sayı, Nisan 2025