Mevsimlerin gelip geçtiği gibi, geçip gidiyoruz birbirimizin hayatından...

Geçip giden hayattan, bu kaçıncı yaz?..

O eski şarkıdan mülhem, baharın gülleri açmıştı, yine mahzundu gönüller, yaz geldiği gibi gidecek, daim mahzun (mu) gönüller...

Çiçeklerin kraliçesi olan gül, aynı zamanda gülme eyleminin emir kipi olup, bize gülmeyi çağrıştırdığı için mi bu kadar güzel gelir, bu kadar sevgilidir ve sevgiliye sunulur. Yazın başlangıcı, yoksa yazın müjdesi olduğu için mi, onu bilemedim...

Aşk, her ne kadar acı ve hüzünse de gülsüz bir aşk, düşünemeyiz bile...

Sanırım kimsenin itirazı olmaz, yaz biraz da yaşama sevinci demek...

O sevinç, Mayıs güllerinin kokusuyla dolar kiminin içine, kimine Ağustos sıcağıyla... Güneş, ısıttı mı insanın içini kıpır kıpır, yaz kışkırtır...

Aşkın mevsimidir yaz...

Biraz yanmayla alakalı, biraz yaşama sevinciyle, aşk gelir yerleşir gönüle bütün haşmetiyle...

Köhnediyse gönlünüz, aşksız sevgisiz, yazın buğday sarısıysa benziniz, müstehzi bir gülüş, bir istihza oturur inceden bakışlarınıza, bazen içinizdeki hüznü örtmek için lirik bir şiir okursunuz, gençliğinizden kalma...

“ben şiiri bir yaz gününden öğrendim

ve aşklar o ilk şiirden arta kalandı...

yaz günü! Hep sende aradım zamanı

bir yaza dönüşürdüm, yazlar başka olaydı...”

Bazıları yazı, sadece deniz, güneş ve kum sanıyor. Halbuki yaz, artık her ne kadar mehtaba çıkılmasa da bir o kadar deniz ve mehtaptır da...

Derler ki, kış celal vasfının, yaz da cemalin remzidir. Canlanma, dirilme, tazelenme mevsimi olarak yaz, sanki hayatı yenilemeyi gaye edinmiş gibidir...

Her yenilenme içten içe bir sevinç kalbimize...

O yüzden kalbimizin atışları bazen nağme içimize...

İster istemez bir sevinç dolar gönlümüze...

Hareket ve seyahat dileriz, seyahatin ve bu konup göçmelerin “İlafihim rıhleteşşitai vessayf...” Ayetiyle, ülfete vesile olduğu anlatılır bize...

Mesnevi Şerif’in kâtibi ve yazılma sebebi Hüsameddin Çelebi’ye, Hazreti Pir: “Biz seninle asma çubuğunun yaz mevsimiyle olduğu gibi hoşuz. Sen çek, bizde çekelim!” diye sesleniyor. Ne hoş bir uyum ve ahenkten bahsediyor. Sen yaz mevsimi gibisin ben de asma çubuğu gibiyim ve bu Mesnevi beyitleri de üzüm salkımları gibidir. Tadanlar şifayab olur. Kalbimizdeki ilmi maneviyeye tabiri caizse sondaj yap, talep et, çek; böylece Mesnevi’nin inşadına devam edelim, diyor...

Asma çubuğunun yaz mevsimiyle hoşluğu, birlikteliğinin bereketi nasıl da kalbi ısıtan hoş ifadeler... Bu ülfet ve bereketlere nasıl da yabancıyız. Zaten, ülfet ve bereket kelimeleri lisanımızdan çıkalı beri, insanlar o boşluğu, kumsalda çıplak güneşin altında bigâne yatarak doldurmaya çalışıyor... Yazın tabiata yayılan sıcak, renkli bereketi, ne yazık ki gönüllere mana ve hikmet olarak dolmuyor...

“bakmakla anlamak arası bir an

dolu dizgin bir yaz tenhalığından

yaz günü sen yine kendini anlat”

Benim yazlarım, kumsalda değil, hep ormanda geçse de yine de yaz deyince, İstanbul’un şiirsel adalarından birinde geceleri, bir tepeye sırt üstü uzanıp, şehirde hiç alışık olmadığımız şekilde, kum gibi yıldızlarla dolu, koyu lacivert gökyüzünü seyr etmek gelir aklıma... Kayan yıldızlarla, hülyalı bir rüyaya dalmak gelir... Akşam üstleri, çiçekli teraslarda, sevinçli çocuk çığlıkları gelir...

Erguvanlar bahçelerden geçip gittiler,

geriye sadece erguvanlar kaldı...

ezilmiş erguvanlar,

siz benim kalbimin söylemiydiniz...”

Şiir de olduğu gibi, yazın hızla geçip gidici olduğunu, aslında başta geçip giden erguvanlar bize anlatmış gibiydi... Kış ayazlarından sonra açan rengarenk lalelerin yaşattığı hoşluk cepteyken, bahar dallarından sonra, erguvanların açmış olduğunu müjdelerdik birbirimize. İlk bahardan yaz sonuna kadar bir resmi geçit edasıyla sırayla açıp mis kokular saçıp mevsimi geçip giden çiçekler.

Tüm geçip gidenlerin, gittiğini kabullenemeyişimiz, gençliğimiz ve giden sevgili gibi, yazın gidişini de kabullenemedim ben. Yaz kışın ardından tekrar gelir ama, gençliğimiz, asla… Yeşil çimlere düşen sarı kuru yapraklar, günün erken batışı, akşam üstleri ayaklarımın üşümesinin, verdiği ürperti insanın aczinin şiirli anlatımı gibi...

Hevesler, aşklar coşkular yaşattıktan sonra sararıp solan çer çöp olan yaz.

Sararıp solan çiçeklerin ve geçip giden mevsimlerin bana hatırlattığı ayet:

“Onlara, dünya hayatını şu misalle anlat: Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda rüzgârın savuracağı çerçöpe döner. Allah her şeyin üstünde bir kudret sahibi olandır.”

Hüzün, bize en çok yakıştığından mı, onsuz olamadığımızdan mı, yazın içinde ki hüzün de sanırım hızla geçip gidiyor olmasında saklı. İnsanın aczini, çaresizliğini yüzüne haykırır gibi, hiçbir güzel şeyi muhafaza edemediğimiz gibi, biraz da biz bittik, işte yazıda, tükettik, gitti...

“İşte ben gittim

her şeyi söyledim gittim

İşte benden herkese,
herkese bir sonbahar...”

Aylık Baran Dergisi 41. Sayı, Temmuz 2025