Salih Mirzabeyoğlu’nun tahliyesi sonrası, onun kalbime keşfen doğan bir yönü; DEVLET ADAMI…

"Devletin adamı" manasına değil… Yahut ucuz polemiklerle muhatabını rencide yahud mahkûm eden kişi anlamında kullanılan devlet adamı değil… 

Bir model devlet ve teklif sahibi olarak; DEVLET ADAMI!.. Hekimin eczanesi’ hükmünde topyekun insanlığa armağan edeceği bir mücadele sahibi ve fikrinin kavgasını yapmış olarak meydan yerine dikilen; Devlet Adamı… Yeni nizam, yeni insan, yeni yurt anlayışı üzerine kurulmuş BAŞYÜCELİK DEVLETİNİN ADAMI… İnsanlığa teklifi ve talebi..

Bunu kalbime keşfettiren, zihnime tedai ettiren ise tahliye sonrası söylenen şu sözler: (Muhabirin devlete karşı bir kırgınlığının olup olmadığı sorusu üzerine) "Kırgınlık demeyelim. Bu adamın bir derdi, talebi var. Bu adam talebini ileri sürdüğüne göre 'gevezelik olsun' diye yapmıyor. Devlet olmadan da yapamaz zaten. Bunu davasında samimi olan insanlar için söylüyorum. Devlet düşmanı dediğin hadise menfaatin olduğu yerde olur. Menfaatin olmadığı yerde böyle bir şey söz konusu olmaz. Davası için ölümü göze almış bir adama bu söylenmez."


Bu çerçevede zamana ve mekana bakış;

Dünyanın topyekûn fotoğrafını çekin ve dikkatlice bakın; sadece İslâm coğrafyası kan revan içinde ve sadece İslâm coğrafyası küfrün topyekûn saldırısı altında… Myanmar’dan Filistin’e, Somali’den Kürdistan’a, Çeçenya’dan Yemen’e, Suriye’den Afganistan’a, Doğu Türkistan’dan Bosna’ya İslâm coğrafyası küfrün her çeşidinin yağması ve soykırımı ile karşı karşıya. İslâm coğrafyasına saldıranlar sadece Hıristiyan ve Yahudi kâfirler değil, aynı zamanda müşrik-putperest Çinli ve Hindu kâfirler de...

Yeryüzünün neresinde Müslüman varsa ya öldürülüyor, ya esir alınıyor, ya sömürülüyor, ya dinini değiştirmesi isteniyor ya da vatanını-toprağını terk etmesi isteniyor. Müslümanların örgütlü-silahlı mücadeleleri ve yine aynı Müslümanların Ehli Sünnet Ve’l Cemaat etrafında kenetlenmeleri engellenmek, küçültülmek ve görünmezleştirilmek isteniyor. Şuurlara alternatif bu girişimlerin ve yine ‘fikir ve aksiyon’ çerçevesinde ortaya konan tüm verimlerin uluslararası destekten mahrum kalması için inanılmaz bir iftira, dezenformasyon ve ademe mahkûmiyet prensibi tatbik ediliyor. Ancak, artık hiçbir şey kolay kolay örtülemiyor. “Dünya bir inkılâb bekliyor” müjdesinden mülhem dünya beklenen büyük inkılâbın sancısını çekiyor. Ve dünyanın her neresinde Müslümana bir zulüm varsa artık her Müslüman o zulümden, o işkenceden hızlıca haberdar oluyor. Bu ise büyük bir mesuliyet hissini ihtar etmekle kalmıyor, bu mesuliyet hissini taşıyacak vasıflı eleman, ilim ve irfanla donanmış şahsiyet yetiştirmenin gereğini getirip önümüze koyuyor.

Küfrün saldırıları bir tarafa bu mesuliyet hissi bile Müslümanlar için BAŞĞIMSIZ VE TAM ÖZGÜR DEVLET’in ne kadar zaruri ve elzem olduğu hakikatini göstermeye yeter de artar bile. 

Çünkü DEVLET yoksa:

Küfür nizamı hâkim olmakla kalmaz yeryüzünde secde edecek bir baş bulamamacasına yeryüzü Müslümansız kalır.

Çünkü DEVLET yoksa:

Allah’ın emir ve yasakları gider, şeytanın ve nefsin arzu ve istekleri gelir. Faiz helalleşir, zina normalleşir, eşcinsellik sıradanlaşır, hırsızlık dolandırıcılık meşrulaşır, sahte peygamberler ve hocalar dini sömürgeleştirir, fakir fukara ezilir hor görülür, camiler birahaneye döndürülür, insanlık korkunç bir felakete doğru yol alır.

Çünkü DEVLET yoksa:

Müslümanlar evlerinden çıkarılıp, odun gibi ateşe atılarak yakılır ve kendilerini Müslüman diyen başka ülkenin insanları ekranlardan bunu bir film gibi seyreder.

Yüzbinlerce insan yaşadıkları topraklardan sürülür, ellerinden malları alınır, kızlarına tecavüz edilir, erkek evlatları öldürülür ve eline silah alıp bu çığlığa koşması gereken milyonlarca Müslüman kahvesini yudumlarken okuduğu gazeteden haberi öğrenir, hiçbir şey olmamış gibi kahvesini yudumlamaya devam eder.

Çünkü DEVLET yoksa:

Değil başörtülü okumak, açılan genelevlerde Müslüman kadınlar fahişe olarak çalıştırılır, Müslümanların sırtında kurulan laik devletler bundan bir de vergi alır.

Çünkü DEVLET yoksa:

Müslüman mütefekkirler işkence altında yıllarca hapislerde çürütülür, ümmetin onuru ve şerefi için mücadele eden kahramanların adı ‘terörist’ olur. 

Çünkü DEVLET yoksa:

Ülkenin her tarafına işgalcinin üsleri NATO adıyla kurulur ve işgalcinin keyfi için, onun âli menfaati için bu ülkenin kendi çocuklarının birbirini kırması istenir. Ve gencecik yağız delikanlılar, henüz anlayamadan hakikati ve göremeden gerçeği birbirlerini kırmaya, birbirlerini üzmeye, birbirlerine öfke kusmaya başlarlar. Ve işgalci kurulduğu karargahtan olan biteni büyük bir mutlulukla seyrederken ‘devlet’ zaruretini anlamayan ham kafalar ‘cinsel-bilimsel-sosyal-küresel’ açıklamalar ile zihinleri bulandırmaya devam ederler.

Çünkü DEVLET yoksa: Müslüman coğrafya bir yudum suya, bir avuç una muhtaç olur ve bir yanda 5 yıldızlı otellerde israfın daniskası yaşanırken diğer yanda binlerce Müslüman çocuk açlıktan, ilaçsızlıktan ölür.

Çünkü DEVLET yoksa: Elin kâfiri bilmem kaç bin kilometreden gelir, Müslümanların karılarına kızlarına tecavüz eder, erkeklerini öldürür, milyonlarca çocuğu yetim bırakır, yer altı ve yerüstü kaynaklarını sömürür, bankalarını yağmalar ve şehirlerini harabeye çevirirken ve kendilerine ‘Müslüman’ diyenlerin bir kısmı tecavüze uğramış, evleri soyulmuş, kocaları öldürülmüş bu kadınların intikamını alacağına, hesabını soracağına ‘yardım’ gönüllüsü olarak onları hayata rehabilite etmeyi mücadele etmek zanneder.

Bugün Müslümanların sıkıntılarının en önemli sebeplerinden biridir DEVLETSİZLİK. Hıristiyan âleminin sayısız devleti mevcut olmakla beraber bütün devletleri kendi dini-fikri merkezinde birleştiren VATİKAN devletleri ve Papaları da mevcuttur. Dünya Şii’lerini madde ve manada besleyen Şii İran devleti ve Şiileri merkezde birleştiren Ayetullahları da vardır. Yeryüzünün neredeyse her noktasına İngiliz Emperyalizmi aracılığı ile fitnesini bulaştırmış olan Vehhabilerin Suudi Arabistan'ı var. Ama İslâm’ın-Ehli Sünnet Ve’l Cemaatin bir devleti yoktur. Fırka-i Naciye olarak Allah Resulü tarafından bizzat Kurtuluş yolu olarak işaretlenmiş Kur’an ve Sünnet Ehli’nin bir devleti yoktur. Ve yine ne hazin tablodur ki; dini içten yıkmaya kalkışan münafık soyu ile dine dıştan vurmaya çalışan küfür soyu İslâm’a Fırka-i Naciye’ye karşı birdir, birleşmiştir ama Ehli Sünnet darmadağınıktır. Bu bile apaçık şunu ihtar etmektedir; üzerinde ittifak edeceğimiz devlet zaruridir, şarttır. Ümmetin kurtuluşu için başkaca da yol tarafımıza meçhuldür. 

Demek ki tam bağımsız ve tam orijinal bir dünya görüşü ile hareket edebilen bir NİZAM elzem ve gerekli. Elbette bu şahsımca yapılmış bir tesbit değil. Biz bu zarureti Büyük Doğu- İbda Mimarlarının, hastalığın kaynağını tesbit ve şifa verecek reçetenin tanzimini 80 yıldır canları pahası ifade etmelerinden öğreniyoruz. O tesbitlerle devam edelim. Büyük Doğu Mimarı diyor ki;

“İslâm, devlete, ruhun uzviyete yapışık olması gibi sımsıkı bağlıdır; asla ayrılmaz ve onsuz uzviyet düşünülemez.

Akıl erer mi ki, bütün kâinatı kucaklayan İslâm, insan kalabalıklarının maddî ve manevî yekûn kıymeti ve toplum iradesi olan devleti, sınırları dışında bıraksın?

(…)

İslâm’da idare şekli yok, idare ruhu vardır; ve ulvî ve münezzeh İslâmiyetin, saltanat, cumhuriyet vesaire gibi toprak seviyesinde kalan basit ve iptidaî şekil ve kadro tercihlerine karşı her hangi bir alâkası mevcut değildir. O, Hakka esir bir fert hükümranlığını, başıboşluğa mahkûm bir hürriyet idaresinden üstün tutar; fakat en seçkin cemiyet temsilcilerinin meşveret idaresini hepsinden üstün görür.” (NFK, İdeolocya Örgüsü, sh.107-108)

İBDA Mimarı diyor ki;

<<Dünyada bugünkü siyasî ve içtimaî ihtilaçların bütün illet ve müessirlerini tartarak, tanıyarak, anlayarak ve bütün tarih seyri boyunca kendi nefs muhasebemizi dibine kadar yapmış, kendimizi bütün zaaflarımız ve kuvvetlerimizi tespit etmiş olarak, yepyeni bir ruh, mefkûre ve nizâm yekpâreliği içinde yeniden doğmamız lâzım… Dünya ne oluyor ve biz ne olacağız? Boşlukta mekân işgal etmek hakkımızı hangi şahsiyetli dünya görüşüne istinad ettireceğiz ve manevî “Ortak Pazar”a hangi öz malımızı sürebileceğiz? Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra “Yeni Dünya Düzeni” adı altında rakipsiz olarak pazarlanan eski liberalizm ve demokrasi nizamı, başta Amerika ve yamacında Avrupa’nın patronluğunu tescil mahiyetinde hükmünü hâkim kılmaya çalışırken, kâfirlerin gönüllü alçaklığı bir yana, “onu babam da bilir!” hesabı kuru kuru “İslâm!” demek yeter mi? Elbette İslâm; ama “nasıl” ve “niçin”ini göstermek şartıyla>> (Salih Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti,8)

Ve son söz: DEVLET varsa; insanca yaşamak, hak ve adalet üzere özgürce yaşamak, iffet ve izzet üzere yaşamak, ilahi rıza istikametinde bir karıncanın bile hukukuna riayet ederek yaşamak, var demektir.

Ve yine DEVLET varsa; “İslâm coğrafyasından emperyalizmin eli çekildi, İsrail Ortadoğu’dan çıkarıldı, başta Anadolu olmak üzere bütün İslâm ülkelerinden NATO kovuldu, kapitalist sermaye ve faşist idare biçimleri reddedildi ve her nerede Siyonist Yahudi varsa hangi maske altında olursa olsun vatan dışı ilan edildi”, demektir.

YENİ NİZAM YENİ İNSAN İÇİN EL ELE DİRENİŞE

YAŞASIN BAŞYÜCELİK DEVLETİ


Baran Dergisi 394. Sayı...