Asıl yüzü sömürü olan bu düzen, ferdi metaya çevirip pazara sürerken; vicdan, mahremiyet, toplum ahlâkı gibi kavramları da “gerici baskı” diye işaretleyip çöpe atıyor. Kısacası, karşımızda beden ticaretini normalleştiren, eleştirel sesi “yargılamak” etiketiyle susturan ve ahlâksızlığı “kendi hikâyeni yaz” sloganıyla parlatan bir akıl tutulması var.

Eskortluk yapan—yani düpedüz oros..luk yapan—kişiler, sosyal medyanın uyduruk “terapistleri” ve “empowerment” koçları eliyle millete cilalı bir “özgürlük” masalı diye pazarlanıyor. Algoritmaların itinayla öne çıkardığı bu içerikler, “kendi bedenin üzerindeki tam söz hakkı”, “finansal bağımsızlık” ve “başkaldırı” etiketleriyle servis edilerek genç kızlara rol model diye sunuluyor.

Örnek diye milletin karşısına diktikleri oros..u Merve Taşkın, “İstanbul’da yeni bir hayata başlıyorum… Ailem destek olmadı, önce eskortluk yaptım, sonra OnlyFans’e geçtim… Bekaretimi satmam gerektiğini söyleyenler oldu… Ardından belli bir ücret karşılığı biriyle görüştüm, sonra OnlyFans’e başladım; süreç böyle bitti” diyerek utanmadan hikâyesini “kişisel gelişim” anlatısına dönüştürüyor.

Bu namussuzluğa sosyal medyanın uyduruk “terapisti” de alkış tutuyor: “Elbette dünyaya baş kaldıran bir tarafı var… Hikâyenin senin olduğunu bil, kimsenin yargılamaya hakkı yok.” Böylece, dijital vitrinlerde oros..uluk, “başkaldırı” ve “özgürlük” kelimeleriyle aynı cümlede yan yana getirilerek meşrulaştırılıyor.

Asıl yüzü sömürü olan bu düzen, ferdi metaya çevirip pazara sürerken; vicdan, mahremiyet, toplum ahlâkı gibi kavramları da “gerici baskı” diye işaretleyip çöpe atıyor. Kısacası, karşımızda beden ticaretini normalleştiren, eleştirel sesi “yargılamak” etiketiyle susturan ve ahlâksızlığı “kendi hikâyeni yaz” sloganıyla parlatan bir akıl tutulması var.

Absürt komedi tam da burada başlıyor: Ekranlarda “bedenini fiyatlandırarak para kazanan insanlar” birer kahraman gibi sunuluyor; yoksulluk aşağılanıyor, OnlyFans kurtuluş reçetesi olarak zihinlere zerk ediliyor. Yani önce “asgari ücretle geçinmek imkânsız, hayat pahalı” vurgusuyla acıma duygusu oluşturuluyor ardından “patron sensin, beden senin sermayen” propagandası devreye giriyor. Sözde onurlu, güya “girişimci kadın” portresi çiziliyor: ışıltılı daireler, lüks tatiller, spor arabalar; ekranda görünen bu parlak yüzey, perde arkasındaki bataklığı gizlemek için kullanılıyor.

Adı OnlyFans, asıl adı oros..uluk; yani bedenler fiyatlandırılıyor, etler sanal mezata çıkarılıyor, birkaç “az sayıdaki yüksek kazanç örneği” manşet yapılarak milyonlara “sen de yapabilirsin” hayali satılıyor. Özellikle YouTube’da bunlar “başarı hikâyesi” olarak dolaşıma sokuluyor ve emek ve çileyle bir yere gelmeye çalışan insanları da etkiliyor.

Platform kâğıt üstünde engelli görünse de VPN’ler, anonim link kısaltıcılar ve TikTok reklam videolarıyla fiilî reklama dönüşüyor; dizilerde “seks-pozitif” yan hikâyeler, YouTube’da “ilk OnlyFans ayımda kazandıklarım” videoları ve sözde “finansal özgürlük” seminerleriyle bu ucu açık sektör, her kanaldan topluma pompalanmaya devam ediyor.

Bu felaketin önüne geçmek için acilen yaptırım şart; zira toplumu fahişeliğe özendiren her türlü film, dizi, talk-show, YouTube “challenge”ı ve influencer yayını—kısacası ruhu ve zihni tahrip eden ne varsa—milletimizi yozlaştırmadan durdurulmalı.

Bu millet evlatlarını sokakta bulmadı, sokakta harcamak için de büyütmüyor. Devlet, devletliğini yapmalı; burası Brezilya değil, Hollanda değil. Sözünü ettiğimiz bu fahişe, Sevgililer Günü’nde 400 bin lira karşılığında “yemek yiyebilirim” diyerek reklam yaptı, gözaltına alındı, ama yine sırıtarak çıkıp rezilliğini meşrulaştıran programlara koştu. Demek ki mevcut “müstehcenlik hukuku” işlemiyor; görünen o ki yürürlükteki mevzuat ahlaksızı, namussuzu kolluyor. Öyleyse hukuku baştan sona, insanımızı koruyacak biçimde yeniden dizayn etmeliyiz: Dijital fuhuşu açıkça tarif edip ağır hapis ve malî cezalara bağlayan maddeler, platformlara erişim engeli değil kökten lisans iptali, influencer gelirlerini MASAK denetimine alma, internet servis sağlayıcılarına “fuhuş içerikli trafik” için bant daraltma yetkisi, pop-kültür pazarlamasına RTÜK nezdinde yayın durdurma ve yüklü idari para cezaları şart.

Artık millet, ekranlarında ve cep telefonlarında 7/24 dolaşan bu çürümüşlüğü ne görmek istiyor ne de çocuklarının gündelik hayatında yaşamak istiyor. Sokağa adım attığında ahlâkı ayaklar altına alan reklam panolarıyla, internete girdiğinde “kolay para” masallarıyla karşılaşmaktan yılmış durumda. Veliler okullarda mahremiyet eğitimi isterken, üniversite öğrencileri bile “hızlı kazanç” tuzağının psikolojik enkazını itiraf ediyor.

Toplumun kahir ekseriyeti, yapılan anketlerde dijital fuhşa ağır yaptırım, içerik platformlarına sıkı denetim, sosyal medyada ahlâkî filtreler talep ediyor; yani temiz bir kültür ortamı için devlet eliyle net, somut, bağlayıcı adımlar bekliyor. Başka deyişle, vatandaş “özgürlük” etiketiyle sunulan bu rezilliğin kişisel tercih kılıfında meşrulaştırılmasına tahammül etmekten vazgeçti; şimdi, kamu otoritesinin maddi-manevi sınırları çizip bu yozlaşmaya kesin bir set çekmesini istiyor.