Bugün gelinen noktada, üniversite mezunu ancak herhangi bir işte istihdam edilemeyen bir kitle, toplumsal bir soruna dönüşmüştür. Yıllar süren eğitim hayatı, gençlerin potansiyellerini geliştirmek yerine onları masa başı görev hayaliyle oyalar hale gelmiştir. Kendi yeteneklerini tanımadan büyüyen nesiller, teorik bilgiyle donatılmış ancak sahada karşılığı olmayan yetersiz birikimle mezun olmaktadır.

Türkiye’de uzun yıllardır devam eden eğitim politikaları, toplumsal ihtiyaçlar ve reel sektörün talepleriyle örtüşmeyen bir yapı üretmektedir. Eğitim sistemi, gençleri meslek sahibi yapmaya yönelten bir zemin sunmaktan uzak; yalnızca sınavdan sınava koşarak tüketilen, pratikten yoksun ve meslek kazandırma işlevinden kopuk bir döngüye mahkûm etmektedir. Bu yapı, ülkenin her yanında milyonlarca diplomalı fertler üretmiş; fakat bunların büyük bir kısmı, istihdam piyasasında yer edinememiştir.

Bugün gelinen noktada, üniversite mezunu ancak herhangi bir işte istihdam edilemeyen bir kitle, toplumsal bir soruna dönüşmüştür. Yıllar süren eğitim hayatı, gençlerin potansiyellerini geliştirmek yerine onları masa başı görev hayaliyle oyalar hale gelmiştir. Kendi yeteneklerini tanımadan büyüyen nesiller, teorik bilgiyle donatılmış ancak sahada karşılığı olmayan yetersiz birikimle mezun olmaktadır.

Mesleki eğitime dair planlamanın yetersizliği, bu sorunun en temel sebeplerinden biridir. Eğitim sistemi, üretim ve hizmet sektörlerinin ihtiyacını gözetmeksizin sadece akademik unvan dağıtır hale gelmiş, memuriyet dışındaki meslek alanları görmezden gelinmiştir. Fakat toplumun marangoza da, kaynak ustasına da, elektrikçiye, tesisatçıya, kombiciye de ihtiyacı vardır. Teknik beceri gerektiren iş alanları sistematik olarak itibarsızlaştırılmış, gençler bu alanlara yönelmek yerine, sınırlı kontenjanlarla tükenen masa başı pozisyonlarda umut aramaya mecbur bırakılmıştır.

Bugün, milyonlarca öğretmen adayı görev beklerken, sanayi ve hizmet sektörleri nitelikli personel açığını kapatamamaktadır. Bu, ülke çapında planlama eksikliğini ve eğitim-istihdam uyumsuzluğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Mevcut tablo, köklü bir yön değişikliğini zaruri kılmaktadır. Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması; mesleki eğitimin güçlendirilmesi, üretim odaklı bir bakış açısının kazandırılması gerekmektedir. Gençlerin erken yaşta ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilmesi, sadece ferdî başarıyı değil, toplumsal üretkenliği de artıracaktır.

Bu doğrultuda, mesleki eğitime yönelik teşvik mekanizmalarının devreye alınması, sanayi ile eğitim kurumları arasında sıkı bir entegrasyon kurulması, sertifika programlarının yaygınlaştırılması ve teknik eğitimin cazip hale getirilmesi elzemdir.

Diploma sahibi fert sayısını artırmak, kendi başına bir başarı değildir. Asıl başarı, her ferdin üretim zincirine nitelikli şekilde katılmasını sağlamaktır. Türkiye'nin geleceği, masa başı görevler etrafında dönen hayallerle olmamalı, alın teriyle yoğrulmuş gerçekçi politikalarla inşa edilmelidir.