Hayat bir koşuşturmaca ile devam ediyor. Birçoğumuza nasıl gittiği sorulduğu zaman “yorucu” diyoruz… Peki bu yoruculuk ve koşuşturmaca neden? Herkesin verecek bir cevabı bulunur buna. Bir özeleştiri yapmak istiyorum. Camiamızda hiç “bencillik bulunmuyor” ne yazık ki. Herkes başkası için koşturuyor, başkasını kurtarmaya, başkasını düzeltmeye, başkasını cennete sokmaya çalışıyor ama ihmal edilen bir şey var, o da kendimiz. Burada “Sen önce kendi ibadetini yap, sonra başkasına telkin ve tebliğ et.” imajı oluşturmak istemiyorum…

Her mümin gencin “Ümmeti kurtarma” hayali ile çıktığı bir yol vardır. Bu hayal realiteye bakıldığı takdirde ütopik bir şey olmaktan ileriye geçmez, geçemiyor da… Gelgelelim “ümmeti kurtaran” gence… Kahramanımız daima vakıf hizmetlerinde çalışarak, ümmete faydalı olmanın peşinde. Hakikaten takdir edilesi bir durum… Fakat şöyle bir sıkıntı var ki; yolculuk sırasında hedefteki şeye dair başarı elde edilmediği zaman yol terk edilir... İnsanın fıtratında vardır bu. Meyve vermeyen ağacı kim ne yapsın değil mi?

Halbuki vakıf faaliyetlerinde bulunmanın amacı kişinin kendisini düzeltmesi, daha çok ilim öğrenmesi ve farklı alanlarda gelişim sağlaması olsaydı; kişi bunu fark ettiği zaman daha bir iştiyakla çalışacak, kendisini geliştirdiği gibi ümmete de katkı sağlayacaktı…

Ümmeti kurtarırken, kişinin kendini kaybetmesi söz konusu olmasın diye yapılması gerekenleri iyi bilmek ve faaliyetlerimizi ona göre düzenlemek icap eder. Eğer bir oluşum ve faaliyette bir müminin kalbi kırılacaksa ümmet kurtulmaz. Sen daha yanındakini “tamam” edemiyorken, ümmeti nasıl kurtaracaksın? Bu başka bir mesele… Ailesini ihmal eden kişiler ümmeti kurtaramaz... İlm-i hâl bilmeyenin ümmete zararı dokunur. Çünkü fıkıh anlayıştır, fıkıh bilmeyen anlayışsız iş yapmış olur, ki bu değil ümmeti kurtarmak, ehl-i küfrün ekmeğine yağ sürmektir. Mücadele adamıyız, mücadele ediyoruz diye yaptığımız amellerin ahirette suratımıza fırlatılmaması için çok dikkatli titiz ve halis niyette olmak gerekir.

Yargılama konusunda söylenilen “Herkes başkasının putuna İbrahim” sözünü biraz değiştirerek “Herkes başkasının meleği” diyebiliriz. Belki de ümmetin perişan halde olması herkesin başkasının meleği olduğu içindir. Başkasının meleği olmaya çalışırken hem kendimizin, hem ailemizin şeytanı olmamalıyız. Eğer bu konuda herkes biraz olsun bencil davranırsa “ümmet kurtarma” hayali kendiliğinden gerçekleşmiş olabilir. En doğrunu Allah ve Resûlü bilir.

Baran Dergisi 727.Sayı