Kadı İyas’ın meşhur sözüyle yazımıza başladık.
Kadı İyas’a kusurunun ne olduğu sorulunca da, dürüstçe cevap verir: “Çok konuşkanım!”
Bu sözdeki ahmak durumuna düşmemek için, kendi kusurunu veya kusurlarını itiraf etmek, samimi bir tavır değildir.
Kusurunu veya kusurlarını kabul etmek, onlardan kurtulmak için çaba göstermekle birlikte olmalıdır.
Yoksa “bilmek itikadın aynı değildir” hakikatine çarpılır.
Maksad kendini düzeltmek ve geliştirmek olmalıdır, tekâmül yolunda olmak için bu yapılmalıdır.
Çene çalmak veya mastürbasyon maksatlı itiraflar değildir gaye.
Körler sağırlar birbirini ağırlar hesabı, karşılıklı kusur beyanı ve yine karşılıklı bunu anlayışla karşılama olgunluğu (!) ise, zımnen de olsa kusurların devamını dilemek olduğu için, ahmaklığın bir başka şekilde devamından başka bir şey değildir.
Suret-i haktan görünerek ve mastürbasyon kabilinden olarak, kusur kabulü, olgunluk değildir.
Adı üstünde kusur, kusur gibi başı eğik ve samimî pişmanlık edasıyla ikrar edilmelidir ve duayı icrada aramak şeklinde gerçekleşmelidir.
“Hepimizin bir kusuru var” gibi güle eğlene yapılan kusur kabulü, genellemelerin arkasına sığınılacağı için ahmaklıktan öteye geçmez.
Samimî mahcubiyet tavrı ve bundan kurtulma çabası olmadan hiç kusur kabulünden bahsedilebilir mi?
Allah Resûlü şöyle buyuruyor:
“Akıllı kimse, kendini sorguya çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kimse, nefsini hevasına tâbi kılar ve Allah’tan, olmayacak şeyler bekler.”
Kendisine söz geçiremeyen kimse âciz kimse demektir, yaptıklarını kritik edemeyen-değerlendiremeyen kimse idraksız demektir aynı zamanda… Allah Resûlü, rehavet içerisinde nefsine laf geçiremeyenleri de kastederek “irade sahibi” olmaya çağırıyor bizleri:
“Güçlü kimse insanları güreşte yenen değil, belki hiddet ânında kendisini zapteden, iradesine sahip olan adamdır.”
Kendimizi yenmeden bir şey kazanmamız muhal! Asıl pehlivan kendi nefsini yenendir, rakiplerini yenen değil!
Kendi rahatımıza ve nefsimizin istediği şekle göre bir hayat tarzımız var ise, kendimize yenilmişiz demektir! Bu ise kayıptayız demektir!
Asıl kazanç, az da olsa nefsimizin zoruna giden işleri yapmak ve sonrasında bunu hayat tarzına dönüştürebilmektir.
“Şeriatın emirleri hak olduğu şuradan belli ki, nefs hiçbir teklifinden hoşlanmaz!”
Bu söz İmam-ı Rabbanîye ait.
Savaşta kuraldır düşmanı tanımazsan onu yenemessin!
Biz de nefsimizi tanıyacağız ki, onu kontrol edelim; o bizi kontrol etmesin!
Her zaman nefsimizin kusuru üzerine yürüyeceğiz! Kemal görsek bile, nefsimizin kusurunu müşahede üzerinde olacağız!
İnsan aksiyonu yani amel mükellefiyeti böyle tecelli eder.
Nefsini didiklemeyen, hata ve kusurunu bilmeyen kimse, kendi kendine tatmine ve miskinliğe kapılmış demektir.
İnsan mükellefiyetinden, insan olma memuriyetinden uzaklaşmış demektir.
Bir veli bu vazifeyi bir madde nevî olan tahılda da misal olarak işaretler:
“Bir adam 1000 batman buğday alınacak yerde 990 batman alsa, bunun vebalini ödeyemez!”
Bizden yaptıklarımız değil, yapabilecekken yapmadıklarımız da istenmektedir.


Baran Dergisi 57. Sayı