Batı insanının tabiat ve insanla yaşadığı ilişki epey sancılı ve sorunlu bir ilişki. Kapitalizmin kutsallarının olmaması, modernizmin hâfıza ve gelenekle olan problemi, bu yanlış ilişkiyi besliyor. Bu da doğaya ve insana eziyet olarak yansıyor. Özünü Yahudi-Hıristiyan geleneğinden alan modern hayat tarzı, insan mizacını bozdu. Rönesans, aydınlanma, modernite çizgisini izleyen süreç; akabinde kapitalizm-modernizm birlikteliği mizaçtaki bozulmayı iyice derinleştirdi. Eşya ve hadiseleri teshirde, hadiseye yaklaşan şuurun sakatlığı da bu sapmış mizacın ürünü. “Keşfî olmayanın bilgisi yoktur” buyuran İbnî Arabî Hazretleri, bozuk mizacın yol açtığı olumsuzluğu şöyle işaretliyor: “Mizacı sapmış kimseden, çirkin huylar ve bayağı ahlâk ortaya çıkar. Mizaç bozulduğunda idrak araçları sağlıklı veri aktaramaz. Bu durumda ise, ulaştıkları şeye göre akla (veri) aktarırlar, bu nedenle kuşku ve yanılmalar ortaya çıkar. Böyle bir durumda ise, akıl bilgisizliği bilgi sayarken yokluğu varlığa çevirir.”

Kapitalist mantığın parayla kurduğu yanlış ilişki, son hegamon Amerika’nın elinde patladı ve küresel krize dönüştü. İflâs eden banka ve şirket sayısı günden güne artarken, malî piyasalardaki çalkantının önüne geçilemiyor. Hz. Ali, meâlen: “Bir insanın ne olduğunu anlamak istiyorsanız namazından, orucundan ziyade parayla olan muaşeretine bakın” buyuruyor. Zira insanın parayla kurduğu ilişki “ben”in idrakine varmak ve nefsini bilmekle alakalı. Dünyaya yeni bir nizâm vermek iddiasında olan Amerika ta başından beri meşruiyet ve güven krizi yaşıyor. Askerî alanda yaşadığı kriz, parasal düzenini bozup dünya piyasalarında dolara olan güveni sarsarken, dolardaki aşırı aşınmanın sebep olduğu mali kriz de dünya hâkimiyetindeki gücünü sorgulanır hale getiriyor. Vietnam’dan çekilmek zorunda kalması, Afganistan ve Irak’ta el’an yaşamakta olduğu durum, en büyük müttefiki İsrail’in Hizbullah karşısında düştüğü hâl askeri alanda meşruiyet krizi yaşatırken, dolara olan güven krizi de bunalımı hızlandırıp derinleştiriyor. Son bir senede petrolün varili yüz elli dolara kadar çıktı. Petrol üreten ülkeleri dolardaki aşınmadan koruyarak, Avrupa ülkelerine petrol üzerinden rant dağıtarak ve doların arkasını petrolle besleyerek bu krizi aşmak istedi. Fakat tutmadı. Çünkü yaşanan kriz geçici falan değil, nihai kriz. Gücünü paylaşmak zorunda kalmak, dünya piyasalarında durdurulamayan dalgalanma, nihai krizin en önemli göstergesi. Şu an yaşanan hâl de bu hâl.

Aslında küresel krizde kurtarılmaya çalışılan iflâs eden bankalar, batan şirketler falan değil. Amerika, “sistem”i kurtarmaya çalışıyor. Krizin sebebi olarak sermayeye geri dönüşlerin olmaması gösteriliyor. Kapitalist mantık hâkim olduğu sürece bu mümkün değil. Çünkü, maddi genişleme aşamasını tamamlayan ekonomi, mali genişleme safhasına geçmeye mahkûm. Sıkıntıda buradan kaynaklanıyor. Bu safhada sermaye, mali piyasaların denetimine hâkim olanların elindedir. Bunlar da ticarî yatırımlardaki kârı az buldukları için, tekrar yatırıma dönmez. Bankacılık sistemi mekanizmaları aracılığıyla parayı defalarca yeniden üreterek yasal parayla rekabete sokar ve spekülâtif alanlara yönlendirir. Dolayısıyla, sorun sermaye kıtlığında değil, aşırı birikmiş sermayenin dönmek isteyip istemediğinde.

İşin bir diğer boyutu da, Larissa Lomnitz’in söyledikleri: “Bir toplumsal sistem bürokratik olarak daha resmileştikçe ve plânladıkça, fakat tamamen toplumsal gereklilikleri tatmin etmekte yetersiz kaldıkça, sistemin denetiminden kurtulan gayri resmi mekanizmaları yaratmaya daha çok eğilim gösterir.” Bu gayri resmî mekanizmalar, “resmî sistemin çatlakları arasında gelişir, onun yetersizliklerinden güç alarak büyür ve onları, yetersizlikleri karşılayarak sistemin içinde ihtilâflar ve çıkar grupları yaratarak devam ettirme eğilimi gösterir.” Bir toplumsal sistem insanı vicdanından yakalayamıyorsa, toplumu ne kadar örgütlerseniz örgütleyin, toplum buna alternatif mekanizmaları geliştirecektir. Zira “İhtiyaçlar aletleri doğurur.”

Doğrusu yaklaşmakta olan Amerika’daki seçimler ile küresel krizin çakışması insanın zihnini bulandırıyor. Malî piyasaların denetimini elinde tutan grup ya da gruplar, isterseniz buna Amerika derin devleti deyin, yönetimle pazarlık içinde olabilir. İstediklerini alırlarsa piyasaya müdahale eder ve krizde geçici olarak çözülmüş olur. Ama bitmiş olmaz. Tekrar su yüzüne çıkacağı günü beklemek üzere, daha derinlerde bir yerlerde bekliyor olur.

Muhalif birçok yazar, çizer, düşünür, sisteme olan eleştirilerini hiçbir teklif sunmadan kapitalizm, marksizm sanki ilelebed var olacakmış ön kabulüne dayandırdı. Çünkü bu şekilde hayatiyet bulabiliyorlardı. Aslında bu paradoksal bir durumdu. Sovyetler Birliği çökünce nasıl ki bu yazar, çizer takımının varlık sebebi kalmadıysa veya en azından varlığını buna borçlu olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldiyse, Batı medeniyeti ve kapitalizm için de aynı şey söz konusu. Parça parça hakikatlerle bütünü kuşattığını zannedenleri saymazsak, BD-İBDA dışında toplumsal sistem çapında teklifi olan hiçbir fikir akımı yok.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarından birinde bir mucit, bisikleti geliştire geliştire sonunda at arabasına dönüştürüyordu. Bunun gibi kapitalist sistem de o kadar başarılı oldu ki (!) artık sistemini üzerine oturttuğu kurumları bir bir yıkıyor.

Baran Dergisi 92. Sayı, 9 Ekim 2008