Libya, yeni bir devlet sayılır. Bir devlet olarak ortaya çıkmadan evvel İtalyan sömürgeciliği ve işgali altındaydı, onun evvelinde ise Türkiye’nin hâkimiyeti altındaydı.

Bir general olan Hafter, hain ve CIA ajanıdır, Libya için resmî görevde olduğu zaman savaşta mağlup edilmiş bir komutandır. CIA ile bir şekilde irtibata geçmiş olan herkesin hain olması gibi bir durum söz konusu değil elbette. Zira ideolojik veya ideolojik olmayan sebeplerle insan mahkûm edilebilir ve CIA bu insanlarla irtibat kurabilir. Fakat onun durumu farklı. Hafter tutuklandığında Libya’nın en büyük askeri üssünün ve birliğinin komutanıydı. Emri altında binlerce asker bulunuyordu. Bu üs Çad’ın doğusunda bulunuyordu.

Hafter, kafasız bir adam olmasına rağmen Kaddafi onu seviyordu. Buna hiç anlam veremedim. O zamana kadar CIA adına çalışan birisi değildi. Libya’nın askerî bakımdan çok daha üstün olmasına rağmen yüzlerce asker ile birlikte Çad, onun komutanlığını yaptığı üssü zapt etti. Bir çok asker öldü ve geri kalanların çoğunu tutukladılar. Hafter de tutuklananlar arasındaydı. Çad’da kurulan siyasî komploların ardından Amerikalılar onu aldı.

Bu adam, Kaddafi’nin hainler ve manipüle edilmiş kitleler tarafından öldürülmesi ve rejimin düşmesinin hemen ardından meydana çıktı. Kaddafi’ye kurulan politik bir tuzaktı ve bunu ihanet edenler dahi anlamadı. Kaddafi’nin Libya’sı dünyadaki en zengin ve insanların yaşaması için refah düzeyi son derece yüksek ülkelerinden biriydi. Mesela, Libya’da evlenmek isteyen her vatandaşın bir ev hakkı vardı ve evlenenlere devlet tarafından ücretsiz ev veriliyordu. Sadece Trablus’un çok ufak bir kesiminde evler bulunmuyordu. Bunun için kurulmuş bir departman vardı. Herkes çiftçilik yapmak istemiyordu. Ülke topraklarının genellikle çöllerden oluşmasına rağmen verimli tarım alanları vardı. Bu sebeple Mısır’dan insanlar çalışmaya geliyordu. Diğer alanlarda çalışmak için de bir çok ülkeden insanlar geliyordu. Şartlar son derece iyiydi ve özellikle Sosyalist kampta bulunan bir çok devletle karşılaştırıldığında cennet sayılırdı. Petrol fiyatlarının yükselmesi Libya’yı bu kadar zengin bir ülke hâline getirmişti. Şunu da belirteyim, mücadelemizde Libya ile sürekli dayanışma ve işbirliği içerisindeydik.

Mevcut vaziyete dönersek, Libya’nın uluslararası tanınırlığı olan bir hükümeti var; fakat Trablus’taki bu hükümet bölgesel bir hükümet. Uluslararası kurumlarda temsil ediyor ve tanınıyor. Buna mukabil bir çok devlet tarafından desteklenen General Hafter var ki, onun Libya’ya dönerek söz sahibi olmaya çalışması kötü bir şaka gibi. Hafter’i destekleyen devletler orada kendi çıkarlarına uygun bir idarenin tesis edilmesini istiyor.

Rusya da Hafter’i destekleyen ülkelerden biri. Rusya, Libya ile iyi ilişkilere sahip bir devletti. Esasında bu iyi ilişkilerin ideolojik bir alt yapısı bulunmuyordu; hatta Libya, antikomünistti. Kaddafi, Sovyetler Birliği’nden silah alıyordu. Kaddafi, Batı karşıtıydı.

Doğu Akdeniz’deki karışıklıkların temel sebebi İsrail’dir. Gazze’yi senelerdir abluka altında tutuyorlar. Lübnan’ın gaz sahalarına müdahale ediyor ve orada hak iddia ediyorlar. Güney Kıbrıs yönetimiyle çeşitli düzenlemeler yapıyorlar. Filistin davasına yardım edenlerden İsrail’in müttefiki hâline gelen Kıbrıs...

Kıbrıs’ta 1974 yılında faşistler tarafından bir darbe gerçekleştirildi. Darbe yapılan hükümet sadece Rumlardan değil, Türklerden de temsilciler bulunduruyordu. Türklerin haklarına tecavüz edilmesi sebebiyle Türkiye bir askerî müdahalede bulunmuştu. Bu meşru haklara dayanan bir müdahaleydi. Buna mukabil Türkiye’nin adayı bölmesi bence yanlıştı; fakat ekonomik menfaatlere dayanan bu netice anlaşılabilir. Şimdi ise Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi gündemde. Türkiye’nin burada tarihî haklarıyla birlikte politik ve ekonomik çıkarları bulunuyor. Bunun yanı sıra bölge insanı esasında Türkiye’nin tebaasıdır. Dolayısıyla Türk müdahalesi sadece meşru değil aynı zamanda bir zarurettir.

Hafter hükümeti Türkiye’ye karşı İsrail tarafından destekleniyor. Hafter’e destek verenlerin hepsi İsrail’in müttefiki. Yunanistan da bu cephede yer alıyor. Ülke Amerikan askerî üslerinin bulunduğu bir ülke. Yunanistan’da hükümetin değişmesinin ardından yanlış cephelerde, yanlış ülkelerle ittifaklar kurmaya başladılar.

I. Dünya Savaşı’nın ardından verilen Milli Mücadele ile bağımsızlığına kavuşan Türkiye, II. Dünya Savaşı’nın ardından özellikle askerî alanda ABD ile müttefiklik ilişkisine girdi. Bu tarihten sonra Amerikan emperyalizminin ve siyonizmin kontrolüne geçti. Erdoğan’a kadar bu böyle devam etti, Erdoğan Türkiye’yi bu prangalardan kurtarmaya, tarihteki güçlü günlerine döndürmeye ve bölgesel bir güç haline getirmeye çalışıyor. Buna mukabil hâlâ ülkede Amerikan üsleri bulunuyor.

Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerine rağmen Rusya’nın özel paralı askerleri bedelinin ödenmesi karşılığında Hafter için çalışıyorlar. Bunu anlayabiliyorum; fakat bu yanlış tarafta oldukları gerçeğini değiştirmiyor.

Libya üzerinde herkesten çok Türkiye’nin hakkı var. Bu hak tarihten geliyor. Her şeyden önce orada yaşayan insanlar Türkiye’nin eski tebaası. Uluslararası hukuka da uygun bir durum var, çünkü Birleşmiş Milletler tarafından tanınan hükümet Türkiye’yi davet ediyor. Türkiye yasal bir iş yapıyor. Elbette Türkiye’nin buradan ekonomik çıkarları da olacak, Türkiye buradan fayda da devşirecek; fakat asıl faydası Libya halkına olacak ve önemli olan da bu. Türkiye’nin Libya’ya müdahalesini destekliyorum. İsrail ile Yunanistan’daki ve Kıbrıs’taki ajan hükümetlere karşı Türkiye’nin Doğu Akdeniz gazı üzerindeki gücünü de artıracaktır bu.

Muhammer Kaddafi’nin ardından savaşın bitmediği Libya’da halkın zafer kazanmasını, Türkiye’nin Libya halkını korumak için uygun bir şekilde yasal olan müdahale hakkını da kullanmasını ümid ediyorum. Türklerin dönüşü bölgeye barış getirecektir, bu sebeple bölgenin bir an evvel İtalyan işgalinden önceki şartlara dönmesi gerekiyor.
 
Allahu Ekber!
18.01.2019
 
Tercüme: Faruk Hanedar



Baran Dergisi 680. Sayı