28 Şubat postmodern darbesi dururken, 12 Eylül darbesi ile hesablaşmaktan bahsetmek ne derece samimi? 12 Eylül sabahı yapılacak referandumdan bahsediyoruz ve asıl hesablaşılacak darbe 28 Şubat’tır diyoruz. Yakındaki varken uzaktakine, o da sathî olarak laf söyleniyor. Anayasa ve sistem üzerine ciddi tartışmalar da yaşanmıyor, siyasîlerin kayıkçı kavgası sürüyor, boy-pos gibi…
Türkiye bir yol ayrımında, mevcut sistem her bakımdan çöktü, iç ve dış şartlar bize bunu ihtar ediyor. Tartışılacak yegâne konu Başyücelik Devleti modeli olmasına rağmen, kısır çekişme ve tartışmalar devam ediyor, kör dövüşü tercih ediliyor. Tabiî ki böylesi tartışmalardan bir sonuç çıkmıyor. Stratejik araştırmacılar, millî istihbaratçılar, ordu istihbaratçıları Başyücelik modelini inceliyor mu?
Türk, Kürt, Arab, Çerkez ve diğerlerinin kurtuluşu olacak Başyücelik Devleti modelinden başka çözüm ve teklif var mı? Yüzde yüz yerli ve orijinal, bu milletin tarihine ve köklerine bağlı, çağın yeni meselelerine ve yönetim anlayışına cevablar verici böyle bir düşünce sistemini, sosyal, siyasî, ahlakî ve ekonomik şartlar dayatmasına rağmen, ülkemizde ayaklar baş olmuş, çıkmaz sokaklarda kısır tartışmalarla (küreselci-liberal-demokrat vs.) vakit öldürülüyor. Kök ideolocya olmadan millet olamayız, devlet kalamayız.
Ama biz davamızı ve kavgamızı yılmadan gündeme getirmeye devam edeceğiz. Hiçbiri ihmal edilmez askerî ve siyasî koldan…
Dünya yeni bir sistem ve düzene muhtaç ve Türkiye’den tarihî kimliğine dönmesi beklenirken çapsız ve cesaretsiz insanlarla bu iş olmayacak.
Mütefekkir Mirzabeyoğlu, Necib Fazıl’dan devraldığı şaşmaz çizgisini zindandan da olsa haykırmaya devam ediyor. “Kurtulacak ve Kurtaracak olan. Sen kutlu Asker” idealini yaşatan mensubları da gerekeni yapmak üzere.
Acaba 28 Şubat’la hesablaşılamaması Mütefekkir Mirzabeyoğlu dosyasına el atacak cesaret olmadığı için mi diye de sormadan geçemiyoruz?
Referandumdaki değişiklikleri aleyhimize görmüyoruz ve “yetmez ama evet” tavrına yakın duruyoruz. Anayasa değişikliklerini sistem içinde revizyonlar olarak görüyoruz ve YAŞ kararlarının yargıya açılması, askerlere sivil yargılama yapılması gibi müsbet yönlerini kabul ediyoruz. Anayasa değişikliklerine evet derken, AKP’ye hayır diyoruz. Referandumun parti desteklemek şekline döndüğünü de görüyoruz fakat tercihimizdeki sebeb, partiler değil.
Fakat şunu da belirtelim ki, partiler kavgası vesilesiyle, hayat tarzları oylamasına da kısmen dönecektir referandum. Burada CHP’nin misyonu etkili olur. Söylediğimiz gibi, 28 Şubat’la gerçekten hesablaşmayan AKP tercihimiz değil. Fakat Türkiye’de yetersiz de olsa bazı değişikliklerin olmasını müsbet görüyoruz. Bu Baran’ın yorumudur ve cebheler de insiyatif geliştirebilirler. Gerekçeleriyle beraber. Maksadımız Türkiye’nin ve İslâm aleminin gerçek gündemini (İslâm’a Muhatab Anlayış) bulmasıdır.
Ve AKP’nin dolmuşuna gelmemek için şunu da hatırlatmakta fayda buluyoruz: “12 Eylül sabahı Şeriat mı gelir?” Tabiî ki hayır! Müslümanlara verilen bir parmak bala teslim olunmamalı. İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun işaret ettiği üzere “Ne uzlaşma, ne teslim ne hiçlik / Yalnız Mutlak Fikirde Birlik” çizgisine sımsıkı bağlı kalınmasını istiyoruz. Dünyada haysiyetimiz, ahirette kurtuluşumuz için. Güçlü ve haysiyetli Türkiye ve İslâm Âlemi için…
Şunları da sormadan edemiyoruz:
Başımızdaki ucuz kahramanlar, Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun çizgisinden dolayı mı ona ve pazarlıksız İslâm davasına uzaklar?



Baran Dergisi 190. Sayı