Libya’da binlerce insan öldü, hükümet-muhalefet elele (B.D.P. Hariç) seçimlerden önce Libya’ya asker göndermek için tezkere çıkardı. Türkiye’nin Libya konusundaki tavrının gerekçelerini, Libya açıklarında açlıktan ölen 600 Müslüman’ın ölümünde Türk hükümetinin sorumluluğunu, Suriye’de yaşanan insanlık ayıbını, Mavi Marmara’yı ikinci Gazze filosundan kimin çıkarttığını, İsrail’le ilişkilerin neden düzelmeye başladığını veya hız kesmeden devam ettiğini, One Minut’ı, Balyoz’u, Ergenekon’u, dindarların, Kürtlerin, Türklerin dertlerini; sivil anayasayı, 28 Şubat’ı ve 28 Şubat’ta yaşanan bütün hukuksuzlukları; bu dönemin niçin yargılanmadığını ve kimlerin üstünü kapattığını, seçimi ardından yaşananları v.s. gibi ardı arkasına sıralanacak problemleri konuşamadan yine yargı eliyle Türkiye gündemi değiştirildi…
 Gündem değiştirme kabiliyeti olan  yargı, bugüne kadar gerçek anlamıyla konuşulmadı, değerlendirilmedi. Değişik dönemlerde verilen kararlar, hep bir  taraftarlık havasıyla ya alkış aldı; ya eleştirildi. İstiklal, Devlet Güvenlik veya şimdiki adıyla Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkeme’lerinde yaşananlar zaman zaman konuşulsa da tam olarak ortaya konulmadı. En basitinden 28 Şubat’ta Susurluk Davasının nasıl kapatıldığı aynı dönemde İBDA-C davasından Salih MİRZABEYOĞLU’na idam cezasının nasıl verildiği hep kapatıldı. Üstü örtüldü. H.S.Y.K.’nın icraatlarını yerden yere vuran, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay’ın uygulamalarıyla,başkanlarının açıklamalarını hukuka aykırı ve kabul edilmez bulanlar, 28 Şubat’ta yaşanan hukuksuzlukları hep görmezden geldi.
Türk-Kürt, Laz, Çerkes, Laik-Anti laik, Sünni-Alevi derken birde başımıza Fenerbahçe-Trabzon çıktı. Oluşan bu kadar derin çatlaklara rağmen insanların birbirlerine düşmemesinin sebebi de belli oldu gibi. Futbol mabetlerinde (!) kendilerini kaybedercesine bağırıp çağıran, tapınma ritüelleriyle kendinden geçen ve  adına taraftar denen bu mürit tayfası inançlarına dokunulunca nasıl da ortalığı birbirlerine katıyormuş, değil mi? Derin devletin, Ergenekoncuların, Balyozcuların yapamadığını ister misiniz, Fenerbahçeli ve Trabzonlular yapsın. Türkiye’yi tam ortadan ikiye bölsün. Bir taraf Sarı-Lacivert diye bağırırken öbür taraf Bordo-Mavi diye bağırsın.
 Ak Parti iktidarının bol katkılı çimentosu görevini gören ve sürekli  oylarını yükselten en kritik zamanlardaki icraatlarıyla Ak Parti’nin konuşulmasını engelleyen  yargının,  konumunun farklı bir şekilde muhafaza  edildiğini görüyoruz. Cezaevlerinde bir yatak 3 kişi tarafından kullanılır hale geldi, insanlar artık sırayla uyuyorlar. Ulusal-evrensel kurallara rağmen tutuklu yargılamalardan taviz verilmiyor. Cezaevlerinde işkence, kötü muamele devam ediyor. Ölenler ölüyor, kalanlara ceza verilmeye devam ediliyor. Yargı, gündemimizdeki yerini arttırarak koruyor.
“Yaşasın, özgür ve bağımsız yargı!” diye bağıranlar, bilesiniz ki bu  oyun sonunda sizi de  götürür.
 


Baran Dergisi, 235. Sayı