Yanlış, öncelikle sahibi eliyle düzeltilmeyi bekler ki, doğru olan da budur. Peki, sahibi ilgilenmiyor veya bu durumdan memnun görünüyorsa, ne olacak? Bu durumda, yanlışın farkına varanlar müdahale edecektir. Kimse, bana ait değil, kime aitse o düzeltsin diyemez. Çünkü, sorumluluk herkesi kapsar. Yanlışın ortada bırakılması, onu daha riskli hale getirir. Ortada bırakılan yanlış çevresindeki doğrular için tehdittir, bertaraf edilmezse yıkıcı olur, yaygınlık kazanır ve önü alınmaz hale gelir
Yanlış[1], düzeltilmeyi bekler arkadaşlar.
İster sözde, ister yazıda, eylemde olsun, yanlış müdahale ve düzeltilme bekler.
Yanlış, farkedilir edilmez düzeltilmeyi, yerine doğrusunun konulmasını ister ve bekler.
Yanlışın ne kendine rızası vardır ne yapana ne okuyana, ne de seyircisine.
Yanlış, sabırsızlıkla düzeltilmeyi bekler arkadaşlar; hasta doktoru, şifâyı nasıl beklerse öyle bekler.
***
Yanlış, konuşmadaki bir cümlede ise konuşmayı, kitaptaki bir cümlede ise kitabı bozar. Yanlış, ileri derecelerde ve hele düşünce ve imanla ilgili konularda olursa, bozmanın ötesine geçer, bir nevi zehirler.
Yanlış’ta kasıt da aranmaz, ama eğer görünen bir kasıt varsa yanlıştaki gerilim artar, acil yardım çağrıları yapar.
Yanlış derken, kasdımız, kelimelerdeki telaffuz, yazım, baskı yanlışı dahil, her konudaki her seviyeden her türlü yanlıştır. Yanlışta büyük küçük ayırımı yapılmaz; az zararlı, çok zararlı şeklinde tasnife de tâbi tutulmaz, görüldüğü yerde üstüne gidilir.
***
Yanlış, öncelikle sahibi eliyle düzeltilmeyi bekler ki, doğru olan da budur.
Peki, sahibi ilgilenmiyor veya bu durumdan memnun görünüyorsa, ne olacak?
Bu durumda, yanlışın farkına varanlar müdahale edecektir. Kimse, bana ait değil, kime aitse o düzeltsin diyemez. Çünkü, sorumluluk herkesi kapsar.
Yanlışın ortada bırakılması, onu daha riskli hale getirir. Ortada bırakılan yanlış çevresindeki doğrular için tehdittir, bertaraf edilmezse yıkıcı olur, yaygınlık kazanır ve önü alınmaz hale gelir.
Bir yanlış, arkasından bir dizi yanlışa yol açar, arkadaşlar.
Yanlışın yayılma hızı doğruya nisbetle daha fazla ve daha kolaydır. Hatta aradaki hız farkının bilimsel verilerle de desteklenerek altı kat fazla olduğu söylenir.[2]
Görüldüğü yerde hemen bertaraf edilmeyen yanlış katlanarak büyür, ağırlaşır ve zamanla yerinden oynatılamaz hale gelir, bu size garip gelmesin.
İşlenen bir günah nasıl acil tövbe beklerse, yanlış da öyle bekler düzeltilmeyi.Tövbe gecikirse günah taşınamaz ağırlığa ulaşır, kimse bunu göze alamaz.
Yanlış yerinde durmaz; elden ele dilden dile dolaşır ve her yerde bulaşıcı izler bırakır.
Görene, duyana, yanından geçene bulaşmayan, zarar vermeyen yanlış yoktur, bu uyarıyı ciddiye alın arkadaşlar.
***
Sözgelimi, “Emr bi’l-m῾arûf, nehy ῾ani’l-münker” ilkesi ciddiye alınmadı, unutuldu da ne oldu? Evden câmiye, işyerine, sokaktan okula, üniversiteye akla ziyan yanlışlar sarmalında kaldık; köyler, kasabalar, şehirler türlü türlü yanlışa battı, bunu görmemek nasıl bir gaflettir!
Yanlış’ın önünde doğru diz çökmüş durumda, buna nasıl razı olursunuz?
***
Ancak yanlışı düzeltme işi, bir hekimin vücuttaki ağrıyan noktaya müdahalesi gibi dikkat ve hassasiyet ister. Yanlışı düzeltmede hassasiyet önemlidir, aksi halde başka yanlışlara yol açar. Yanlışa yol açan yanlışlar da vardır ki, bu duruma düşmek de doğru olmaz.
Yanlışa müdahale işi kolay değildir.
Yanlışın öncesi vardır, görülmesi gerekir. Bir nevi ortam, etraf taraması yapılır, sonra yanlışa gelinir, bunlar dikkate alınmadan yapılan müdahale fayda yerine zararla neticelenebilir.
Yanlışa müdahale öncelikle hassasiyet ister.
Hele, dostlar arasındaki yanlışa müdahale hem hassasiyet, hem cesaret ister. Böyle durumlarda bilgi, incelik, zerafet ecel terleri döker. Bunun ucunda dostlukları kaybetme tehlikesi vardır. Dost çevrenizden belli edilmeden dışlanmış olabilirsiniz.
Belli seviyelerdeki bilgi, incelik, sözü kullanmadaki mahâret, yanlışı düzeltmede başı çeker. Söz iyi kullanılırsa kırma, kırılma yaşanmaz, müdahale mutlulukla neticelenir. Müdahalenin maksadı da zaten böyle bir neticeye ulaşmaktır.
***
Yanlış dağınık, düzensiz sözü sever; dağınık, düzensiz sözde kendine mutlaka yer bulur.
Başı sonu belli olmayan sözde, yanlış yuva yapar.
Düzeltilmeyi bekleyen yanlış konusunda, sizin de mutlaka söyleyecekleriniz vardır, olmalıdır.
Esasen herkesin, her konuda yanlışa karşı ve doğrudan yana sözü, tavrı, duruşu olmalıdır.
Yanlış karşısında susmak marifet değil, ihanettir.
Yanlış karşısında susmanın mazereti yoktur arkadaşlar.
***
Sözle, sözdeki yanlışlarla ve bu yanlışların yol açtığı zararlarla ilgili uyarılarımızın hedefi sizler değilsiniz desem, rahatlar mısınız?
Yoksa tam aksine, biri bana “Senin halin âhirete imanı olan birinin haline bezemiyor dese, ben ona: vallahi haklısın, hakkımdaki bu hükmünü sakın değiştirme derim” diyen velideki şuur yangınına benzer bir duyarlılıkla “Bu sözlerin ve daha fazlasının tek muhatabı benim, başkası olamaz” mı dersiniz?
Düşünün bakalım, hangi tarafta görürsünüz kendinizi?
Bir de ne tarafta olduğunu bilmemek var.
Nerde olduğunu, nerde durduğunu bilmeyenin yeri hiçbir yer değil midir?
***
Yanlış konusundaki uyarılarımızdan, bu uyarıların sık tekrarından sıkılmaya başlamış olabilirsiniz. Muhtemeldir ki ortada yanlış da görmüyorsunuzdur. Görseniz bile üzerinde durulmaya değer şeyler olmadığını düşünüyorsunuzdur.
Hele bir de eskilerde kalmış, üzerinden hayli zaman geçmiş, unutulmaya yüz tutmuş bir yanlışsa. Onu, durup dururken gündeme getirip müdahale konusu yapmak kime ne fayda sağlar. Böyle düşünenlerden uzak durulması en doğrusudur, hassasiyetinizden olursunuz.
***
Sabah evden çıktığınızda, akşam eve döndüğünüzde karşılaştığınız komşunuza veya komşu çocuklarına ilk sözünüz ne oluyor, nasıl söylüyor ve hangi seçilmiş zarif kelimelerle hitap ediyorsunuz ve nasıl bir karşılık alıyorsunuz?
“Selamün aleyküm”ünüz sıcak, içten ve derinden değilse, ne işe yarar?
“Nasılsınız?” dediniz, komşunuzun sıkıntılı olduğunu sezdiniz, ama anlamazdan gelip geçip gittinizse, işte size iki kocaman yanlış.
Paha biçilmez değerdeki selâmı ve hatır sorma sözlerini doğru kullanmadınız, komşunuza dürüst davranmadınız, yanlış yaptınız. Selâm ve hâl-hâtır’ı duyarsızlığınıza âlet ettiniz, onlara kıydınız.
Gerisini buna göre siz kıyas ediniz, daha ne yanlışlar gelecek aklınıza!
***
Uykuda geçen zaman hariç, her an muhtaç olduğumuz sözü doğru kullanmak, yanlıştan uzak tutmak, korumak, kurtarmak insan olma haysiyetimizin de gereğidir. Kendi kendine konuşulmaz, söz muhataba yöneltilir ve mutlaka bir gayeye yöneliktir, yanlışsız olur.
Doğru, düzgün olmayan, kalpten süzülüp gelmeyen sözden sıkılmayan muhatap var mıdır?
Sözünüz ister konuşmada, eylemde olsun, ister yazıda, kitapta olsun yanlışa bulaşmamış olmalıdır arkadaşlar.
***
Okuduklarınızdan, duyduklarınızdan sizde iz bırakmış ve hafızanızda yer etmiş sözler vardır, bunlar kusursuz sözlerdir. O sözlerde ekleme, eksiltme bile yapamazsınız, yapmaya kalkıştığınızda müdahaleniz hemen açığa çıkar.
Bu mânada söz geleneğinden, söz medeniyetinden geldiğimiz unutulmamalıdır. Biraz dönüp arkanıza baksanız, o geleneğin güçlü temsilcilerini görürsünüz.
***
Yanlışlar farkedilemeyecek kadar çoğaldı, benimsendi ve sevildi maalesef. O yüzden, yanlışa karşı çıkmak kimsenin aklından geçmiyor dense yeridir. Bakıyorum da öğretmenler, üniversite hocaları bile söz ve ifade yanlışlarında talebenin peşine takılmış gidiyorlar. Talebe öğrenmek için gelmiş, hoca da öğretmek için. Nasıl çıkılacak işin içinden?
Ben, yanlışının düzeltilmesinden mutlu olmayan talebe görmedim. Sadece derste değil; sözde, yazıda, her türlü hal ve davranışta da. Buna dair yaşadığım pek çok örnek vardır.
Hoca sadece ders veren değil, hayata da hazırlayandır. Hazır ve hazırlıklı değilseniz nasıl hazırlayacaksınız?
***
Konuşurken, yazarken, yazışırken bir an evvel bitirip başka işlere [nasıl işlerse] bakayım aceleciliğine mi yenik düşüyoruz, dersiniz?
Yazarken, yazışırken kimsenin paragrafa, cümleye, kelimeye, noktaya, noktalı virgüle dikkat ettiği yok, ben niye dikkat edeyim mi diyorsunuz?
İki üç dakikaya sığacak söz, üç beş satırda bitecek yazı için uygun kelime mi aranırmış, meramım nasıl olsa anlaşılır, yanlış varsa herkeste var diye mi düşünüyorsunuz?
Yoksa makam, ünvan arkasına sığınma yanlışına mı düşüyorsunuz; eğer öyleyse sizin adınıza bu pek vahim bir durumdur.
***
Konuşmada olsun yazışmada olsun, sözünüzü oluşturacak kelimeler, ateş hattına gönderilmeye hazır askerler gibi talimli, teçhizatlı değilse başka işlere bakın, derim. Aksi halde, kurtarılmayı bekleyen büyük bir yanlış içindesiniz demektir.
Sadece kendi yanlışınızdan değil, bütün yanlışlardan sorumlusunuz, bundan kaçamazsınız.
Eskilerde kalan yanlışlar da yenidir, sayfalar kapanmaz. Eski hesaplar kapanmaz deyiminde olduğu gibi.
Yanlışın üstüne gidilmesinden kimse rahatsız olmamalı.
İster eski, ister yeni olsun, yanlış düzeltilmeyi ister ve bekler.
Ancak, temeldeki sapmalara dayalı kötü niyetli yanlışları düzeltmek sanıldığı kadar kolay değildir.
[1] Yanlışın lügatteki tarifi: “1. Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymama durumu, yanılgı, hata. 2. Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymayan, aykırı olan, hatalı. 3. Yanlış bir biçimde, yanlış olarak, hatalı oalarak. 4. Biçimsel düşünme yasalarına uymayan, düşünlen şeyle uyuşmayan.” Hasan Eren vd., “Yanlış” Türkçe Sözlük , A-J, Yeni baskı, (Anakara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1988), 2/2385.
[2] İnternetteki veri tabanlarında bu konuda ilginç bilgilere ulaşabilirsiniz.