Hayatlarımızda bazı ânlar vardır, bunları hiç unutmayız ve ilginçtir ki üzerinden zaman geçtikçe, hafızadaki tazeliğini yitirmemesi için tekrar tekrar anlatırken ilâve edilen görüşler ve üzerine yüklenen anlamlarla beraber bu ânları uzatırız.

Meselâ 9/11’in hatırasını ele alalım. Bir akşam üzeriydi, evde çeşitli işlerle uğraşırken, televizyonda açık olan haber kanalı da bana eşlik ediyordu. Öyle zannediyorum ki hiç unutmayacağım o ân böyle bir esnada cereyan etti. Yoksa durup dururken kimse bir tarihte yapmış olduğu alelusul bir işi hatırlamaz; fakat onunla beraber cereyan eden hadise, yeri gelir son derece sıradan bir şekilde işletilmekte olan zamana bile anlam katar, hafızada bağlam olarak değerini bulur.

Neyse, ilk uçakla İkiz Kulelere yönelik feda eylemi yapılmış, bütün televizyon kanalları mutad yayınlarını kesmiş, Amerikan televizyonlarının simultane tercüme edilen canlı yayınları ile beraber ateş topuna dönen binanın görüntüsü ekranlara yansıtılmış ve yaşanmakta olan şeyin ne olduğu anlaşılmaya çalışılıyordu. Tam da Amerikan televizyonlarından birinden aktarılan bir konuşmadan, bu yaşananın kaza olabileceği konuşulmaktayken, ikinci uçak ufukta kadraja girdi ve adamın sözü daha yayında yankılanırken süzüldü, süzüldü ve İkiz Kulelerin diğerine girdi.

İşte, tam bu esnada yaşananın kaza olup olmadığını anlamaya çalışan o adamın ağzından “America under attack!” cümlesi işitildi. Ekranda konuşan o adamı, ilerleyen dakikalarda bulunduğu okul gezisinde açıklama yapan dönemin Amerikan Başkanı George W. Bush da tasdik edecek ve Amerika’nın zannedildiği kadar da emniyetli bir yer olmadığı, izlediği politikalar neticesinde hasıl olan öfkenin günü geldiğinde Amerika’yı Amerika’da vurmaya muktedir olduğu, Amerika’nın zannedildiği gibi dokunulmaz olmadığı o gün, “America Under Attack!” cümlesiyle resmiyet kazanacaktı.

11 Eylül günü gerçekten de saldırı altında olan Amerika, ilerleyen günlerde bu saldırının gerçekleşmesine sebeb olan siyasetini değiştirmek yerine tam aksine hareket ederek Afganistan ve Irak başta olmak üzere İslâm âlemini işgâl etmeyi tercih etti. Bu siyasetin neticesinde ise artık Amerika yalnız Amerika’da değil, aynı zamanda Afganistan’da, Irak’ta, Avrupa’da ve İslâm âleminin neredeyse bütün beldelerinde saldırı altına girdi.

Üstad Necib Fazıl’ın Amerika hakkında yapmış olduğu “ahmak fil” nitelemesini haksız çıkartmamak için azamî derecede çaba sarf eden Amerikalılar, 11 Eylül gününe kadar dokunulamaz, erişilemez zannedilen Amerika imajını kaybetmekle kalmadılar, Donald Trump dönemine kadar Irak ve Afganistan’da sonu gelmez ve kaybetmeleri mukadder olan savaşı sürdürmekte ısrar ederek, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş’ın galibi olmak suretiyle elde ettikleri imajı da Afganistan’ın dağları ile Irak’ın çöllerine gömdüler.

Burada bahsimizi biraz açalım. İkinci Dünya Savaşı ve ardından Soğuk Savaş’la beraber iki büyük zafer elde etmiş ve iletişim vasıtalarını da büyük bir maharetle kullanarak “yenilmezlik” idrakini bütün dünya kamuoyunun zihinlerine zerk etmekte muvaffak olmuş Amerika için maruz kaldığı bu saldırı, her şeyden öte tılsımın bozulması, zihinlerde kurulu hegemonyanın yıkılması anlamına gelmiştir. Bugün dünya siyasetini konuşurken artık çok kutupluluktan, ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinin Amerika’nın emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirmemesinden bahsedenler, bu değişimin milâdının İkiz Kuleler’i hedef alan saldırı olduğunu hâlen kavrayabilmiş değiller. Global mânâda şuuraltı Amerika’nın zafiyetini gördü; fakat beş duyu organından gelen malûmata esir edilmiş şuurlar, bugün bile Amerika’nın bir saldırıya uğrayabileceğini ona konduramamakta ve değişen konjonktürü görüyor, üzerine konuşuyor olmasına rağmen hâlen ısrarla Amerika’yı vuranın Amerika olduğunu savunmayı sürdürmektedir. Oysa ki, İkiz Kuleler saldırısından sonra Afganistan ve Irak’ı bir domuz sürüsü gibi çiğneyen Amerika’nın daha 20 sene olmamışken önce Irak’tan, şimdi de bütün NATO desteğine rağmen Afganistan’dan nasıl kaçacağını şaşırmış hâli bile bu vaziyetten anlayanlara çok şey söylemelidir.

NATO’nun Afganistan’ı İşgâl Girişimi

2001 Ekim'inin 7. gününde başlayan Afganistan işgâli, Amerika Birleşik Devletleri tarafından 11 Eylül saldırıları gerekçesi ile yapılmıştır. Bu, dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un “terörle mücadele” gerekçesiyle başlattığı bir savaştır. Amerikan harekâtının hedefi, Usame bin Ladin'in yakalanması ve aynı zamanda Taliban ve diğer Taliban yandaşı güçlerin ortadan kaldırılması, böylelikle Afganistan'da iç güvenliğin sağlanmasıydı.

ABD ve Birleşik Krallık tarafından önce hava bombardımanı ile başlayan saldırı daha sonra da takviye güçlerle beraber Afganistan'a asker indirilmesiyle sürdü. 2002'de Amerikan ve İngiliz askerleri Kuzey İttifakı ile savaşa katıldı. Daha sonra yaşanan gerginlikler üzerine NATO güçleri (Koalisyon güçleri) Afganistan'a asker indirdiler. Daha sonra Amerikan hükûmeti kalıcı barışı sağlamak amacı ile bölgede asker bulundurup varlıklarını hissettireceklerini açıkladı.

Başlangıçtaki saldırının vahşeti Taliban’ı taktik bir geri çekilmeye zorladı; fakat Taliban kuvvetleri yeniden toparlandılar ve uzun sürecek bir askerî ve diplomatik savaşı bugüne dek sabırla sürdürdüler.

İşgâlin amacı olan El-Kaide'nin hareketlerini kısıtlamak amacına ulaşmadı.

Taliban ve diğer Taliban destekçisi güçler ortadan kaldırılamadı.

Afganistan’da Amerika ve başını çektiği ittifakın istediği istikamette değil de Taliban’ın arzu ettiği istikâmette bir iç güvenliğin tesis edilmesine ise az kaldı.

NATO Arkasına Bakmadan Kaçıyor

Takvimler 29 Şubat 2020 tarihini gösterirken, uzun süren görüşmelerin ardından Afganistan’da yenildiğini çok süslü zafer cümleleriyle duyuran ABD ile Taliban arasında anlaşma imzalandı. Ardından, ABD Başkanı Joe Biden'ın, 11 Eylül'e kadar Afganistan'daki Amerikan askeri birliklerinin tamamen geri çekileceğini duyurmasının ardından, ülkedeki son ABD askerleri de resmen çekilmeye başladı.

Türkiye-ABD-Afganistan

Türkiye ile ABD ilişkilerinde son dönemde öne çıkan konular arasında NATO güçlerinin çekilmesi sonrası Afganistan'ın başkenti Kabil'deki havalimanının güvenliği ön plana çıkıyor.

Bu konu, geçtiğimiz haftalarda düzenlenen NATO Zirvesi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki ikili görüşmede de ele alınmıştı.

Türkiye bu görüşmede son derece anlamsız bir şekilde Amerika’ya NATO güçlerinin çekilmesinin ardından Kabil'deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı'nın güvenliğini üstlenmeye devam etme teklifinde bulunmuştu.

Konuyla ilgili olarak 15 Haziran günü, ABD'den teknik bir heyet Türkiye'ye geldi. Savunma Bakanı Hulusi Akar, görüşmelerin başladığını ve devam ettiğini ancak henüz alınmış bir karar olmadığını açıkladı.

Kabil Havalimanının Önemi

İşgâlden sonra geçen 20 yılın ardından çekilmenin başladığı bu dönemde NATO için en önemli gündem maddesini başta Kabil olmak üzere Afganistan'daki kritik noktaların güvenliği oluşturuyor.

Taliban kısa süre içinde başkent Kabil'i bırakarak dağlara çekilse de görünen o ki sabırla, adım adım Kabil’e doğru ilerliyor.

Şu ana kadar Taliban ile yürütülen barış görüşmelerinden de Amerika’nın istediği şekilde bir sonuç çıkmış değil. Bir başka ifadeyle ABD ve NATO askerleri, Taliban ile bir barış anlaşmasına varılmadan Afganistan'dan çekilmeye hazırlanıyor. Üstelik son dönemde ülkedeki şiddet olaylarında artış, çekilme sonrası güvenlik konusunu Batı için daha da önemli bir hale getiriyor.

Dağlık bir bölgede yer alan, deniz ulaşımı olmayan ve karayollarında ciddi bir güvenlik sıkıntısı bulunan Afganistan'ın dış dünyayla bağının kurulabilmesi için bu havalimanı hayati bir role sahip.

Kabil Havalimanı, çekilme sonrası güvenliğin sağlanması konusunda öncelikli yerler arasında yer alıyor.

Bazı ülkeler, Afganistan'daki diplomatik misyonlarını tutmanın ön koşulu olarak havalimanı ve hava taşımacılığının güvenliğini öne sürüyor.

Dahası uluslararası yardım kuruluşları bu ülkeye gerekli insani yardımları bu havalimanını kullanarak ulaştırıyor.

Taliban Bu Konuda Ne Düşünüyor?

Afganistan'da şu andaki en etkili güç olan Taliban ise Türkiye'nin önerisine karşı çıktı ve tüm yabancı askerlerin çekilmesi çağrısını yineledi.

Reuters’a konuşan Taliban'ın Doha’daki Sözcüsü Suheyl Şahin, Türk askerlerinin çekilmesi gerektiğini söyledi.

Şahin, “Türkiye son 20 yılda NATO güçlerinin bir parçasıydı, bu nedenle ABD'yle 29 Şubat 2020'de imzaladığımız anlaşma uyarınca çekilmeliler… Diğer taraftan Türkiye büyük bir İslam ülkesi. Afganistan'la tarihi bağları var. Gelecekte yeni bir İslami hükümet kurulduğunda onlarla yakın ve iyi ilişkiler içinde olmayı umuyoruz.” diye konuştu.

Reuters ise Taliban’ın Türkiye'nin önerisini reddetmesinin, topyekûn bir savaşın Kabil'i tehdit etmesi durumunda Kabil’de misyonları bulunan ülkelerin ve örgütlerin personellerini nasıl güvenli bir şekilde tahliye edebilecekleri konusunda ciddi soru işaretleri yarattığı yorumunu yaptı.

Hadiseyi Toparlayalım

Amerika ve NATO’nun askerî güçleri Afganistan’dan çekildikten sonra Kabil’de kalacak olan Batılı misyonların, olası bir Taliban saldırısı durumunda tahliye edilebilmesi için Kabil Havalimanının güvenliği son derece önemli bir hâl almış bulunuyor.

Türkiye ise Amerika ile yaşamakta olduğu siyasî gerilimi aşmak adına ateşle oynamak bahasına Batılı misyonların emniyetinin sağlanması için Kabil Havalimanı’nın güvenliğine talib oluyor.

Afganistan’da Yenilenlerden Biri de Türkiye’dir

Bizde umumî bir rahatsızlık var, yaşanan hadiseleri yalnız belli başlı açılardan ele alıyor ve işin kötü yanı bir süre sonra bu dar açıdan görünen resme de inanıyoruz.

Türkiye, NATO ile beraber Afganistan işgaline iştirak etmiştir ve NATO’nun Taliban tarafından mağlubiyete uğratılmasıyla beraber Türkiye de bu savaşta yenilmiştir.

Türkiye dinî gerekçelerle NATO’nun Afganistan’daki askerî operasyonlarına iştirak etmemiş olsa da onun dışında kendisine tevdi edilen bütün görevleri bugüne kadar yerine getirmiştir. Taliban da bugüne kadar dinî gerekçeler ile Afganistan’daki NATO unsurları arasında Türkiye’ye iltimas geçmiştir. Karşılıklı gelişen bu anlayış, Türkiye’nin NATO kuvvetleri ile beraber Afganistan işgaline katıldığı ve NATO ile beraber Taliban tarafından mağlubiyete uğratıldığı gerçeğini değiştirmez. Bununla beraber Amerika’nın Taliban ile yapmış olduğu anlaşma çerçevesinde NATO ile beraber bütün yabancı güçlerin Afganistan’dan çekilmesi kararından Türkiye vareste değildir.

Afganistan’da Türkiye’nin Tek Muhatabı Taliban’dır

Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın güvenliğini üstlenmesiyle ilgili olarak Taliban “Türkiye son 20 yılda NATO güçlerinin bir parçasıydı, bu nedenle ABD'yle 29 Şubat 2020'de imzaladığımız anlaşma uyarınca çekilmeliler… Diğer taraftan Türkiye büyük bir İslam ülkesi. Afganistan'la tarihi bağları var. Gelecekte yeni bir İslami hükümet kurulduğunda onlarla yakın ve iyi ilişkiler içinde olmayı umuyoruz.” demişti.

Bu ne demek? Türkiye, sen NATO ile beraber buraya geldin. Şimdi NATO ile beraber buradan git. Sonra Amerika, şu, bu değil, biz oturur konuşuruz. Anlaşırsak sen bu sefer NATO’nun bir parçası olarak değil, Afganistan’ın davetlisi olarak buraya tekrar geri gelirsin.

Taliban ne kadar açık, net ve basit bir şekilde derdini anlatıyor değil mi?

Türkiye ne yapıyor? Hâlâ Amerika ile yok bilmem ne görüşmesi, yok güvenlik bir şey toplantısı falan... Hop, siz farkında mısınız bilmiyoruz ama biz bir kez daha hatırlatalım, Amerika Afganistan’da tıpkı daha önce SSCB’nin yenildiği gibi bütün NATO ile beraber mağlub edildi ve oradan kaçıyor biliyorsunuz değil mi? Biliyorsanız Amerika ile ne görüşüyorsunuz? Bilmiyorsanız… Ona hiç girmeyelim.

Yapılması Gereken

Şu saatten sonra Türkiye Afganistan’da bir rol üstlenmek istiyorsa ya NATO ile beraber Afganistan’dan ayrılacak ve Taliban ile yapacağı görüşmelerden sonra karşılıklı rıza çerçevesinde bu kez NATO’nun bir parçası olarak değil Afganistan’ın müttefiki olarak oraya gidecek yahut Taliban’a rağmen Amerika ile görüşmelerine devam edip, orada NATO’nun bir parçası olarak kalacak ve bu sefer de ona göre muamele görecek.

Amerika ile Türkiye arasındaki gerilimin dozunu düşürmek için Taliban’la Afganistan’da çatışmayı göze almak hangi süper zekânın fikriyse, bu fikri de her kim benimsemişse hepsini birden buradan kutluyoruz.

Evet, bir kez daha tekrar edecek olursak, birinci yapılması gereken Türkiye’nin NATO ile beraber Afganistan’dan çekilmesi ve eğer orada bulunmak istiyorsa bunu oradaki hakiki muhatab Taliban’la görüştükten sonra kararlaştırmasıdır.

İkinci yapılması gereken ise burnumuzu b.ktan çıkarmayan binlerce yıllık devlet geleneği palavrasını bir kenara bırakıp, Taliban’la yapılacak anlaşma çerçevesinde, Amerika’yı ve işbirlikçilerini bir yandan vuran, vurmaya devam ederken masaya oturtan, masada mağlubiyeti ikrar ettirip Afganistan’dan çekilmeye ikna eden, Amerika çekilme kararını aldığı ve hatta çekilmeye başladığı ândan bugüne kadar da kararlılığının göstergesi olarak vurmaya devam eden Taliban’a yetiştirilmek üzere diplomat gönderilmesidir. Amerika ve Avrupa’daki balo salonlarında yetişen diplomatları gördük, biraz da Tora Bora dağlarının eteklerinde diplomat yetiştirelim. Hem böylelikle bir memleket ile alâkalı anlaşma yapılması gerekenin o ülke ile girdiği savaşta yenilen ve ardına bakmadan kaçan işgâlciler değil de, o memleketin gerçek sahibleri olduğunu bilen diplomatlar yetiştirmiş oluruz.

Biz Hiç Unutmayacağız

Hiç unutmayacağımız ânlar demiş ve hadiselerin posasını yığmıştık. Afganistan kıssasından bizim aldığımız hisseye gelecek olursak. Biz, Amerika’nın Amerika’da vurulabileceğini, Amerika’nın girdiği hiçbir harbi kazanacak iradesi olmadığını, çizdiği holografik imajın ardındaki hakikatin hiç de sanıldığı kadar muktedir olmadığını ve imkânın ihaneti ne derecede olursa olsun bunun bir muharebenin kazanılması noktasında hiçbir ehemmiyeti olmadığını mıh gibi aklımıza kazıdık ve hiç ama hiç unutmuyoruz.