Geçtiğimiz hafta yayınlanan sayımızda Gazze’nin ödediği vebâlden ve bu vebâlin başta iktidar olmak üzere bize bakan yönünden bahsetmiştik. Şimdi de meseleyi biraz daha içinden ele alalım. Muhatabı olduğumuz Batı Medeniyetinin vaaz ettiği “Yeni Dünya Düzeni”nin son demlerinin yaşandığı, artık umumî bilgi hâline gelmiş vaziyette... İktidarlarla yönettikleri toplumlar arasındaki uyumsuzluklar bütün bir dünya çapında çirkin bir şekilde sırıtıyor. Bunun yanı sıra, senelerdir komplo teorisi olarak değerlendirilerek bulandırılan hakikatler de, ayan beyan gün yüzüne çıkıyor. 

1999 senesinde İBDA Cebheleri “Ümmetin Kurtuluş Yılı” çıkışını yaparken, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tarafından vurgulanan en önemli hususlardan birisi “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” idi. O gün için bu durumu kavrayamayanlar, 1999 senesinden beri meydana gelen gelişmeleri gözlemleyecek olurlarsa, Büyük Doğu-İBDA’nın rolünü ve mânâsını daha net bir şekilde idrak edebilirler deyip, gündeme yönelik değerlendirmelerimizle devam edelim.

Diyarbakır

Türkiye, her ne kadar emperyalist devletlerin kapitalist ekonomileri içerisinde tüketici olarak üst sıralarda yer alsa da, Amerika’ya karşı oluş oranlarının bir türlü düşülemediği, anketlere göre dünyada Amerikan karşıtlığının en yüksek olduğu ülke konumunda. Hâliyle ABD’nin en önemli müttefiki (!) olarak görülen Türkiye’de, ABD’nin sevimli görünmesi için çeşitli organizasyonlar düzenleyerek kanlı ellerini belinin ardında gizleyip “aslında biz ne kadar da iyiyiz” demesi ve imajını düzeltmesi gerekiyor. İmaj danışmanlığını kimden aldıklarını bilmiyoruz ama görünen o ki, ABD merkezli büyük meblağlara erişen bütçelere sahip “Think Tank” kuruluşları, bu topraklardaki meseleyi bir türlü kavrayamamışlar. Hâliyle Amerika’yı da yanlış yönlendiriyorlar. 

Gelelim Diyarbakır’a... Geçtiğimiz hafta Amerika’nın imaj çalışmalarından birisi için bütün şartlar müsaitti (!) aslında. İslâm’a güzel görünmek için bölge halkına verilecek bir iftar yemeği ne kadar da hoş (!) olurdu; hava da güzeldi. Şeyh Said Meydanına çadırlar kuruldu, yemekler sipariş edildi, iftar vakti de yaklaştı. İftara 45 dakika kalıncaya kadar ABD Adana konsolosluğu için her şey güzeldi herhâlde… Tâ ki Müslümanlar Amerika’nın kurduğu sofrayı başlarına geçirinceye kadar. 

Bu Amerikalılarda da hiç akıl yok, Allah akıllarını almış…

Birincisi, “Yeni Dünya Düzeni” denen milenyum projesinin “Dinler Arası Diyalog” planı bu topraklarda tutmamıştır. Despotik din düşmanı Kemalizm'le başlanan, olmadı, yumuşatılmış milliyetçilikle devam edilen, sonra ulusalcılığa kıvrılan, ulusalcılık tutmayınca “Ilıman İslâm”a yönelen Büyük Doğu Coğrafyası’nda Batı emperyalizminin ve Siyonizm'in hâkimiyet projesi iflas etmiştir. Hâlen bunun ardında yol almaya çalışanların bu hakikati kabullenmemekteki inatları, bizlere ne kadar çaresiz durumda olduklarını, ellerinde bir alternatifleri kalmadığını resmetmektedir.

İkincisi, Diyarbakır’da meydana gelen hadiseye gelecek olursak, Diyarbakır’ın izzetli Müslümanları “Kendinden Zuhur Diyalektiği” çerçevesinde gerekeni gereken yer ve zamanda yerine getirmişlerdir. ABD iftarına atılan her tekme, topyekûn Müslüman Anadolu’nun tekmesidir. İftar çadırında Müslüman Anadolu tarafından tekmelenen her nesne de, emperyalizmi yaşayan ve yaşatan her şeydir. Amerika’dır, İsrail’dir, Fransa’dır, Almanya’dır, Birleşmiş Milletler’dir, NATO’dur, petrol şirketleridir, Coca Cola’dır, vs… Bunun net bir şekilde anlaşılması önemli…

Büyük Doğu Coğrafyasının merkezi konumunda bulunan Anadolu, artık bu topraklarda eskisi gibi Batılıların rahat rahat at koşturamayacaklarını deklare etmiştir. Ulusalcı-Kemalist politikalardan sonra Diyalog-Ilımlı İslâm projesinin iflâs ettiğini deklare etmiştir. Hâsılı, 1999 senesinden sonra neden artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını ve olmayacağını ayan beyan ifâde etmişlerdir.

Bu konudaki son sözümüz HDP'ye. 90 yıldır bütün ülkenin, Batılıların, bilhassa Amerikalıların güdümündeki Kemalistlerden ne çektiğini, Türkler kadar Kürtler de biliyor. Eğer Amerika ile "iş" tutup bir şeyler elde edeceğinizi umuyorsanız, yanıldığınızı size İmralı'daki önderiniz söyleyecektir. Hele ki, bir de buna iftar gibi dinî bir faaliyetten yol vermeye çalışmak, en hafif tabirle iş bilmezliktir ve kusura bakmayın buna karşı gösterilen tepkiler provokasyon filan değildir. Aklınızı başınıza alın. Kemalizm'in Türk versiyonu kötüyse, Kürt versiyonu da kötüdür.

Gazze

Büyük Doğu coğrafyası içinde Diyarbakır neyse Gazze de odur. Geçtiğimiz sayımızda Gazze’de yaşananlardan bahsetmiştik. Ölümün istatistikî bilgi hâline geldiği şu zaman diliminde işin rakamlara bakan yönünü haber bültenlerine bırakıp işin ruhuna dönelim.

İsrail’in Gazze’ye karşı önce hava ve sonrasındaki kara operasyonunu neden başlattığı hâlen muamma. Kaçırılan Yahudiler, yakılan Müslüman genç derken işler bu noktaya geldi. Biz işin nedenini de bir kenara bırakalım ve nelere vesile olduğuna bakalım.

Gazze’ye gerçekleştirilen saldırı vesilesiyle senelerdir dünyanın Siyonizm tarafından idare edildiği hakikatiyle bütün bir dünya yüzleşmiş oldu. Artık minare kılıfa sığmıyor. Dünyada ön plana çıkan iktidarlar, medya ve STK’ların hepsi birden Gazze meselesinde üç maymunu oynayarak senelerdir konuşulan, paranoyaya, komplo teorilerine bağlanan bir hakikati heykelleştirerek dünya gündeminin meydan yerine dikmiş vaziyetteler. 

Demokrasi yalanıyla sevk ve idare edilen Batı dünyasının idarecileriyle toplumları arasındaki uyumsuzluk da faş olmuş vaziyette. Arab Baharı için yapmış olduğumuz teşhislerden birisi olan millet-iktidar uyuşmazlığı, Batı dünyasında da artık kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Gazze’de İsrail’in başlattığı operasyon, senelerdir anlatılan demokrasinin Batı’da bile bir hakikati olmadığını net bir şekilde ortaya koymuş durumda. Amerika’dan Almanya’ya kadar bütün milletler İsrail’in zulmü karşısında bir araya gelirken, Batı’nın şatafatlı liderleri ciğerlerine işlemiş olan maymunluğu dışa vuruyorlar. Gazze vesilesiyle artık Batı’da işlerin eskisi gibi yürüyemeyeceğini, “Yeni Dünya Düzeni”nin de her planda iflâs ettiği rahatlıkla söyleyebiliriz. Üstad Necib Fazıl’ın “bundan sonra inkılâblar kıtalar çapında olacak” derken kast ettiği mânâ da bu vesileyle daha kesin bir şekilde anlaşılıyordur umarız.

Gazze konusundaki gündem maddelerinden birisi de ateşkes. Bu husus, tam olarak anlaşılmıyor herhâlde. Senelerdir, İsrail Gazze’de dilediği cinayeti işliyor, istediğini öldürüyor, evleri yıkıyor ve hiçbir bedel ödemeksizin çekip gidiyor. Çünkü işlerin sıkıştığı kertede Batı’nın şatafatlı Siyonist köpekleri gelip ateşkes buyurarak İsrail’i kurtarıyorlar. İsrail nasılsa işlediği cürümleri kahir ekseriyetle uzaktan, alçakça, kahpece, “korkak Yahudi” deyimini ispat edercesine yapıyor. Hamas’ın ateşkes şartları net bir şekilde belli. Bunun haricindeki hiçbir ateşkes şartını kabul etmiyor. Bunu anlamayan şuursuz hümanistler var. Eğer ki ateşkes olmaz ve İsrail kara operasyonunu derinleştirmek zorunda kalırsa, savaş göğüs göğüse adil bir şekilde yapılacak. Bu İsrail için tarihinin en büyük mağlûbiyetinin de vesilesi olacaktır. Şimdi bu demde kalkıp Hamas’ın koyduğu şartlar haricinde ateşkes çığırtkanlığı yapmak, yalnızca İsrail’in menfaatine olacaktır. Biz bir yandan hatırlıyoruz ancak bir yandan da unuttuklarımız sürekli bas bas bağırıyor; bizim ölenlerimiz Allah’ın izniyle cennete gidiyor, dünya hayatından yana maksat peşinen hâsıl oluyor. Ya onlar, dünyaları kara, ahiretleri zift ve onları bekliyor cenennemleri… Gazze, İsrail’in dünyayı ve parayı sevdiği kadar ölümü seven, şehadete susamış bir orduyla bekliyor onları. Gazze’deki 70 yaşındaki Müslüman kadının “sonuna kadar direneceğiz” dediğe yerde geri kalanına hiç olmazsa susmak düşer.

Son olarak

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun 1999’da ifâde ettiği üzere o vakitten beri hiçbir şey eskisi gibi olmuyor ve artık ayan beyan görüldüğü üzere, eskisi gibi olmayacak da. Bugün biz bir eşikteyiz, tıpkı İstanbul’un fethedilmesiyle Yeni Çağ’ın açılması gibi bir eşikte...

Dünya üzerinde hâkim olan bütün paradigmaların yerle bir olduğu ortada; demokrasi masalı ve seçmene rağmen iktidarları ekonomik olarak avucunda tutan şımarık Yahudi’nin sırtlan yüzü deşifre olmuş durumda... Artık herkes her şeyi görüyor, medya marifetiyle gerçekleştirilen algı operasyonları sosyal medyaya tosladığıyla kalıyor. Köhnemiş Batı Medeniyetinin üzerine bina edildiği makinelerden müteşekkil metal iskele içten içe çöküyor… Ahir zamanın içinde bulunduğumuz bu deminde, Batı hâkimiyetinin bütün planlarda çöküşüne şahitlik etmeye hazırlanıyoruz. Dünya, yeni bir çağın, solmaz pörsümez yeni olan İslâm’ın hâkimiyetinin tekrar tesis edileceği çağın şafağındadır artık...

Bundan evvelki sayılarımızda da altını ısrarla çizdiğimiz üzere, işimiz bitmiyor, hattâ daha yeni başlıyor…



Baran Dergisi 393. Sayı...