Hürriyet:

"Tuba Ünsal bir röportajında şöyle dedi: “Babaannem Sare sayesinde namaz kılmayı, dua okumayı, ve ibadet etmeyi öğrenmiştim. Sonra dinin modern toplumdaki tabularıyla kendimi meditasyon yaparken, anlamadığım dilde sakristçe mantralar dinlerken buldum. Şimdi tekrar sabah namazına da başladım."

Onur Baştürk' ün yazısından:

"Çok sevindim seni gördüğüme" veya "çok iyi gördüm seni" gibi söz kalıplarını fazla kullanmayın... Dizilerde kullanıla kullanıla bayatladı. Durduk yerde bütün projelerinizi anlatmayın. İnsanlar aslında hikaye seviyor. Onlara gidip gördüğünüz yerleri ya da ne bileyim başınıza gelen bir olayı anlatın. Ama kimseye ders vermeyin, nasihatler de bulunmayın. Ben bilirim havasına girmeyin.

Casey Afleck röportajından:

"Ben kendi içimde ruhani bir varlığım. Her gün ince ayar yaptığım ve mükemmelleştirdiğim bir iç pusulam var..

Tanıdığım hiç kimseye doğru yöne ayarlanmış ve öyle kalabilen bir pusula verilmedi. Maalesef mıknatıs bazen fırlıyor ve yolumuzu bulmak için elinizden geleni yapıyorsunuz.

.... Biliyor musun, bazı günler evliliğin 40 yaşını geçmiş insanlar için yapılması gerektiğini düşünüyorum, çünkü gençken kendin hakkında hiçbir şey bilmiyorsun ya da ben bilmiyordum.

Kendim hakkında bir şey bilmiyordum, başkalarına nasıl davranacağımı, kendime nasıl davranacağımı bilmiyordum. Yaşlandıkça çok şey öğreniyorsun ve muhtemelen en iyi öğrendiğin şey de diğer insanlarla nasıl bir ilişki içinde olman gerektiği.

Yönetmen Ferzan Özpetek'le "Şans Tanrıçası" filmi münasebeti ile yapılan röportajdan:

"Diyelim biriyle berabersiniz ve ilişkide sorun var... Rafaella Carra’nın söylediği güzel bir sözü var... “Cinselliğin ateşi söndüğü zaman şefkat girer araya ve aşkın anlamı şefkattir... Şefkatin, duygunun olması önemli. Beraber olduğunuz kişi bir süre dostunuz, anneniz, babanız gibi oluyor. İlişki bambaşka bir şeye dönüşüyor. O bambaşka şeye geçiş çok önemli. Orada karşındakini kaybetmemelisin. Bence eğer anlaşma, sevgi, şefkat varsa ilişki çok hoş bir hale geliyor...

İstanbul Kırmızısı'nın kapağında da yazmıştım, annemin bir sözü: "Aşktan daha üstün bir şey yoktur." Ben aşksız yaşayamam. Yani aşk dediğin şey de sadece bir kişiye değil, birçok şeye karşı duyduğum bir olay.

Milliyet Pazar’dan Adil Yıldırım'ın köşe yazısından:

Yüzyılın Hatası

Öte yandan bazı kadınlar detaylı bilgi vermeyi ve daha ilk görüşmede tamamen şeffaf olmayı sever; bunu erkeğin gözünde olumlu bir intiba yaratacağını düşünerek yalnız geçirdiği süreci anlatmakla kalmaz en son ilişkisinin neden ve nasıl bittiğini roman okur gibi anlatır. Buna yüzyılın hatası denir…

Bu ifadeden sonra aklıma şu ifade geldi.

"Erkekler kadınların ilk aşkı kadınlar ise erkeklerin en büyük aşkı olmak isterler."

...Boşanma sonrası eski karısından bahseden erkekler için de aynı durum geçerlidir. Son derece olumsuz tabirler kullanıp eski karısını kötüleyen bir erkeğin zaten prensip olarak ahlaki davranmadığı ortada.

Milliyet Sanatta Samet Karagöz köse yazısı:

Kültürel İktidar

“Geçtiğimiz günlerde AK Parti Yerel Yönetimler Kültür Sanat Kongresi düzenlemiş… Üç gün boyunca süren kongrede birçok kişi konuşmuş.

İskender Pala açılış konuşmasında şunları söylemiş: “Daha fazla kültür merkezi yapmayın, yaptığınız kültür merkezinin içini doldurun, sanatçının küçüğü büyüğü olmaz. Konuklarınızı en iyi şekilde ağırlayın, neye biniyorsanız ona bindirin ne yiyorsanız onu ikram edin, yaptığınız etkinliklerde mutlaka ama mutlaka tanıtıma da önemli bir bütçe ayırın.”

Mehmet Özhaseki ise kültüre ayırdığınız bütçeleri artırın, kültüre ayırdığınız paranın boşa gideceğini sakın düşünmeyin... İsmail Kılıçarslan’ın da, profesyonellerle çalışmayı tavsiye etmesi profesyonellerle çalışmanın sanıldığı kadar maliyeti yükseltmediği ve ortaya çok daha kaliteli işler çıkacağı ifadeleri yer aldı.”

Dileriz söylemler fiiliyata dökülür.

Ümran Avcı, Özlem Anar'la yeni kitabı vesilesiyle konuşuyor. Özlem Anar "Aşık Kedi", "Kedi Dili" eserlerinin ardından bu kez: “Pisi Pisine" ile okuyucu karşısında. Yazarın bu kitaplarında kedilerin öykülerini kendi ağızlarından dinlerken, insanları onların gözünden görüyoruz. Onların iyilik ve hoyratlıklarına şahitlik ediyoruz. ... Yazar ne diyor... İnsanın kendisini aynada görmeye ihtiyacı var. Tabiat ve hayvanların bize yansıttığına bakabilsek kafamızdaki kalıpların ne kadar yapay olduğunu görebiliriz. Antik dönemde Kinizm, köpeklere bakarak onlardan öğrendikleriyle bir felsefe okulu kurdu. Hırs, kibir, zenginlik peşinde koşmanın insana sadece acı getirdiğini savundular. Belki kedilere de bakmışlardı... Kadınlara çocuklara, yaşlılara ve hayvanlara nasıl davranıldığı medeniyetin kriterlerinden sayılır... Merhametsiz insanların kalplerini yumuşatamayabilir ama aldırışsız insanlar için yapılacak şeyler vardır elbette... Tevfik Fikret'in Zerrişte adlı bir kedisi varmış. Anlamı altın tel, sırmaymış. Pırıl pırıl tüyleri olan bir kedi canlandı gözümde. Nurullah Ataç keskin bir şekilde kedileri sevmeyenlerle asla anlaşamadığını baştan belirtmiş. Huxley yazar olmak isteyenlere mutlaka kedi edinmelerini tavsiye etmiş. Hemingway kucağında ya da masasında kedi olmadan yazamazmış. Poe yazarken omzundan indirmezmiş. Son olarak Bilge Karasu'dan bir söz: “Günlerden deniz, sulardan Salı, yürürken vatoz, yüzerden kedi."

Benim aklıma bu yazıdan sonra şunlar geldi... İnsan kâinatın özüdür, kâinatta ne varsa insandan iz taşır... Ve tabii ki Peygamber Efendimiz’in, “kedi babası” Ebu Hüreyre lakabını verdiği sahabî efendimiz.