Altın çağında İslâm, bütün ilim­lerde zirvede iken, fen ilminin temeli sayılan matematik sayesinde de astronomi-gökbilimde büyük âlimler yetiştirmiştir. İslâmın yükselişi ile gök­bilimin yükselişi paralellik arz etmiştir diyebiliriz. Matematik, astronomi, tıp, tabiat ilimleri, fizik, kimya ve benzer­lerinde en ileri idiler. O zamanlar ilim­lerin ayrılmazlığı vardı. Öyle ki, şair olan Fuzulî, din sahasında kitap yazdı­ğı gibi, astronomi ve matematik saha­sında da kitap sahibidir. Keza, Şair Ömer Hayyam keşifleri olan matema­tikçi ve astronomdur. Bir çok şair veya din alimi, fennî ilimlerde de ileri git­miştir, bütün ilimlerden pay sahibi ol­muştur.
Ortaçağ karanlığındaki Hristiyanlık âlemi, ilim adamlarını engizisyonlarda yargılayıp diri diri yakarken; İslâm dünyasında ise, din ile ilim birlikte, ilahi hikmet ve hakikatlerin avcılığına çıkmıştı. Ve öyle güzel meyveler dev­irmişti ki, Batı Rönesans’ını bunlara borçlu.
“Rabbim! İlmimi artır” diye dua etmesini Resûlünden isteyen Allah’ın buyruğunu yerine getiren Müslümanlar zaman ve mekanlarına da hakim olmuşlardır. Batı’ya da öncü olan bu Müslümanlardan bazıları:
Harezmî: Cebir ve astronomi.
Ferganî, Cezerî, Nasıriddin-i Tusu ve Ali Kuşçu: Astronomi...
Birunî: Astronomi, Coğrafya ve dünyanın yuvarlaklığını ortaya koymuştur, dünyanın hem kendi ekseninde hem de güneş etrafında döndüğünü açıklamıştır.
İbn Heysem: Fizik, Obtik alanı vs.
Cabir b. Hayan ve Razi: Kimya.
İbn Nefis: Tıp
Cahız: Biyoloji
Vakıaların hendesî ihtar ve icabını anlayan Müslümanlar altın çağlarını yaşamış, eşya ve hadiseleri zapt ve tes­ir görevini tavsattığı zaman ise, Kanuni’den beri olduğu gibi, kaybetmiştir.
Allah Kur’an’ında “Kara ve denizin karanlıklarında kendileriyle yol bulası­nız diye sizin için yıldızları yaratan O’dur” diye buyurur ve Kur’an’a sarı­lan Müslümanlar o zamanlar bunun icaplarını yaparken, Hıristiyanlık ise, akıl ve bilimi aforoz etmekle meşgul idi. Şimdi ise işler tersine döndü.
Hıristiyanlığın bu bağnazlığı onun sonunu getirdi. Hristiyanlığa en büyük darbeyi vuran Rönesans diye nitelenen akımın öncüleri matematikçi ve astro­nomlardır. Kopernick, Galileo ve Kepler gibilerdir.
Dünyanın sabit ve güneşin dünyanın etrafında döndüğünde ısrar ve inat eden Hristiyanlık, kendi matematikçi ve astronomlarının ölümcül darbeleriyle yıkıldı.
Yükselen İslâm göklerle tanışır ve halleşirken, göklerden gelen haberler (mecazî değil hakiki mânâda) Hristiyanlığın sonunu getirdi.
Bugün bizdeki ilim ve kültür seviyesi dünkü Hristiyanlıktan farklı olmadığı gibi, Batıdaki ilim ve kültür seviyesi dünkü İslâm çağından farklı değil. Bizim bıraktıklarımızı onlar almıştır, onların bıraktıklarını biz... Allah çalışa­na, çile çekene veriyor demek, kim olursa olsun.
Vakıaların hendesî ihtar ve icabına uymayanları vakıalar dışına atarak ce­zalandırır. “Göklerden ne olacak, mad­de dediğin gelir geçer” diyen rehavet halindeki Müslümanların, İslâm hamle ruhuna zıt hâli bizi bugünlere getirdi. Şu ân ise, istenen seviyede olmasa da üzerindeki ölü toprağını atmaya çalışan, kıpırdayan ve kaynayan bir İslâm âlemi var. Bunun fikirde ve aksiyonda yenilenen İslâma Muhatap Anlayışı olarak, BD-İBDA sistemi ve hareketi var.
Bir Batılının modern hayat tarzını eleştiren sözü: “Yeryüzünün telaşesinden, göklerin azametini unuttuk.”
İmam-ı Gazalî Hazretleri buyuru­yor: “Astronomi bilmeyen kimse, Al­lah’ı tanıma hususunda noksan kalır.”
2009 Astronomi Yılı ilan edildi. Bu vesileyle gökbilim kültürümüzü göz­den geçirelim.
Göklerden yeryüzünü öğreniyoruz. Bundan bahsettik.
Uçsuz bucaksız gökler Allahın aza­metinden nişâne, kulun aczini hatırla­tan vesile.
Öyle ki, uçsuz bucaksız kainatta Samanyolu galaksisi bir kum tanesi ka­dar, Güneş sistemi ise Samanyolu ga­laksisinde bir kum tanesi kadar, Dünya ise Güneş sisteminde bir kum tanesi ka­dar ve biz Dünyada bir kum tanesi ka­darız. Fakat içimizde maveraya yük­selmeye bir iştiyak var, dünyaya sığ­mayan bir düşünce ufkumuz var.
Gökada veya Galaksi olarak da isimlendirdiğimiz Samanyolu, eski Türkler’de Saman Uğrusu, Osmanlılarda Hacılar Yolu olarak da isimlendi­rilmiş. Samanyolu gerçekte, devasa yıldızlar (Gökada) sisteminin içindeki bir noktadır. Samanyolu uzunluğu 100 bin ışık yılında.
Çıplak gözle 5-6 bin yıldız görüle­bilir. Şehir ışıklarında bu sayı düşer. Rahat görülebilen 130 parlak yıldız var. Aslında güneş büyüklüğünde 300 milyar yıldızımız var.
Gözlerimizi 5 dakika kadar karanlı­ğa alıştırmak gerek. Gökyüzünün öğre­nilmesi, bir miktar alıştırma ve biraz da sabır gerektirir.
Kolunuzu ileriye uzattığınızda, yumruğunuzun genişliği yaklaşık 10 derecedir. Bu kavramlar, yıldızları göz­lerken oldukça kullanışlıdır. Mesela: Kase gibi görünümü ile göze kolayca çarpan bir grup yıldız, Büyük Kepçe (ya da ait olduğu takım yıldızı nedeniy­le Büyük Ayı) olarak isimlendirilir ve gökyüzünde yumruğumuz büyüklü­ğünde bir yer kaplar. Yumruğumuzun biri diğerinin üzerine gelecek şekilde, ufuktan itibaren üst üste yukarıya doğ­ru koymaya devam edersek, dokuz yumruk sonra Başucu Noktası’na ula­şırız. Yani, ufuktan itibaren başucuna kadar olan açı 90 derecedir.
Gezegen ile yıldız farkı: Yıldız göz kırpar, titreşir, gezegen ise titreşmez. Gezegenler yıldızlar gibi ışık kaynağı olmamasına rağmen (Güneşin ışınını yansıtırlar) yakınlıklarından dolayı parlak gözükürler. Görebileceğimiz gezegen sayısı 4-5 dir, fakat çok sık yer değiştirirler: Venüs (Zühre), Jüpiter (Müşteri), Mars (Merih), Merkür, Satürn…
En parlak gezegen Venüs (Zühre), en parlak yıldız Sirüs (Akyıldız)’dan 10 kat daha parlak gözükür.
Taş gezegenlerde en büyük biziz, sulu ve yaşam olan gezegenlerde. Ma­viyiz sudan dolayı.
Venüs’e, yanlışlıkla Sabah Yıldızı, Akşam Yıldızı veya Çoban Yıldızı da denmiştir. Çok yer değiştirdiği için ol­sa gerek. Fakat Venüs gezegendir, en parlak gezegendir. Gün batımından he­men sonra veya güneşin doğuşundan önce (Batı veya Güney tarafından) izle­nen en parlak cisimdir. Konumu, ufka yakındır.
Gecenin ilerleyen saatlerinde (Ve­nüs batmışsa) en parlak cisim, Jüpiter (Müşteri) gezegenidir.
Mars (Merih) ise kızılımtrak rengiyle kolayca görülebilir. Satürn de gö­rülebilir, Merkür zor görünür.
Gelelim yıldızlara:
Gözle görülebilen yıldız sayısı 6000 civarındadır. Bu yıldızların yarısı güney yarım kürede, yarısı da bizim de bulunduğumuz kuzey yarım kürededir.
Dev teleskopla 500 milyar yıldız görülebileceği tahmin ediliyor. Göre­bildiğimiz mesafe 13.5 milyar ışık yılı.
Eldeki verilerle kainatın simülasyonu, beyin hücre yapısına benziyor. Gö­rebildiğimiz galaksi kümelerinin kü­melerinin kümeleri. Beyin cerrahları bu görüntüye çok şaşmış.
Yıldızların çoğunun adı Arapça. Sonra Batılılar kodlamış.
En parlak yıldız Sirüs dedik, tabiî güneşten sonra. Akşam güney tarafında gözleniyor genellikle, daha sonra Batı­ya doğru batıyor. Tabiî mevsimlere gö­re yönleri değişiyor. Yıldızlar yavaş yavaş batıdan batar, Avcı takımyıldızı, belindeki inci dizisi üç yıldız ve açıl­mış kolları ve ayaklarını sembolize eden yıldızlarla kolayca bulunur. Ve onun hemen üstünde Boğa takımyıldızı ve boğanın sırtındaki Ülker. Ülker’in diğer adı Süreyya ve diğer adı da Yedi Kız Kardeş; insanı heyecanlandıracak bir dizi-grup halindeki yedi yıldızlar. Göklerin derinlikleri, Yedi Kız kardeş­lerin güzellikleri bizi, yeryüzünün hazlarından daha fazla heyecanlandırmıyorsa kusur bizdedir, zevkini ve heye­canını yitirmiş gözlerimizdedir, aklımızdadır, yüreğimizdedir. Yedi Kız Kardeşleri çıplak gözle görebilenler daha mutludur bence.
www.skyandtelescope.com sitesin­den gökyüzüyle ilgili bir çok bilgiye ulaşabilirsiniz. Günlük gökyüzü harita­larını o sitede ve diğer yerlerde bulabi­lirsiniz. Meraklı olan arar bulur. Hem zevke hem kültüre hitap eden yönü ol­duğu gibi, boş zaman aktivitesi için faydalıdır.
Kış Üçgeni denen üç yıldız: Procyon-Betelcegöz-Kapella
Yaz Üçgeni denen üç yıldız: Vega-Denep-Altair
Tam tepededir bu yıldızlar.
Bir nokta olan bizlerin yani dergi­mizin, çok uzaklardan gelecekler için tam adresimizi vererek, uzay serüveni­mize şimdilik son vermek istiyoruz.
Kainat. Başak Süper Kümes (Virgo. 110 Gökada içerir). Yerel Küme. Sa­manyolu Gök Adası. Güneş Sistemi. Dünya. Türkiye. İstanbul. Şişhane / Beyoğlu. Emekyemez Mah. Gümüşgerdan Sok. No: 6/ 4
 
 
Baran Dergisi 120. Sayı
30 Nisan 2009