Kanımızı kimin emeceğini mi seçeceğiz yoksa memleketi kimin sevk ve idare edeceğini mi? Var mısınız?

Deprem, sel, fırtına, kuraklık, heyelan, yangın bizim coğrafyamızın tabiatında var.  Her ne kadar tedbir alınırsa alınsın, bu afetler yine yaşanacak; fakat esas olan insan ile tabiat arasındaki dengede toplumun bu afetleri asgarî zararla atlatacağı düzeni tesis etmek, şartları tayin etmek.

Biliyoruz, memleketimizde bir sürü afet yaşanıyor ve bunların neticesinde zurnanın son delikleri hukuk sistemi ile tanışırken, tedbir mahiyetinde çeşitli yönetmelikleri düzenlemenin ötesinde bir adım atılmıyor. 

Zurnanın son deliği bahsinin üzerinde durmakta yarar var. X şehir kurulmuş, yayılmış, alt ve üst yapısı inşâ edilmiş ve bunun nihayetinde yaşanan bir deprem yahut sel felâketinden sonra tek sorumlu müteahhit ile mühendis oluyor. Bir süredir televizyonlarda izliyorsunuzdur, bütün uzmanlar, Hatay’da ovaya ve hatta kurumuş Amik Gölü’ne yapılaşmanın uygun olmadığını ifâde ediyor. Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya için de benzer şeyler geçerli. 

Eskiden bu tip afetlere uygun olarak yatay bir şekilde tamiri mümkün malzemeden inşâ edilen küçük şehirler bu şekilde büyürken sırf altyapı ve yönetim maliyetleri düşük olsun veya zaten boş olduğu için ranta açık diye, bütün afetlere teşne merkezlere bu denli üst yapı inşa edilirken buna müsaade eden siyasetçisinden belediyecisine kadar sorumluluğu olanlar nerede?

Eskiden insanlar dere yataklarına, ovalara yerleşmez, evlerini yamaçlara kurarlardı. Bugünkü gibi motorlu taşıtlar olmadığı hâlde meşakkati göze alır, her gün tarlasına iner ve geri evlerine çıkarlardı. Daha bir iki kuşak önceki insanlarımız bile nerenin zeminin sağlam olduğunu, nerenin taşkın yatağı olduğunu, nerenin heyelan bölgesi olduğunu bilirlerdi. İnsanlar bunu bilirken, devlet müessesesini meydana getiren kurumların bunları bilmemesi mümkün mü?

Çok da uzağa gitmeye lüzum yok, bazısı hâlen hayattaki dedelerimizin şehirlerde beğenmediği için beş para vermediği yerler, bugün nasıl milyarlık yerler hâline geldiler? Bu aradaki milyarlar kimin cebine girdi?

Şehir planlaması yapan bakanlıkların bakanlarından başlayıp, il ve ilçe belediye başkanına kadar, siyasetin para ve oy toplamak bakımından finansmanını bu rantiyeden sağlayanlar, yaşanan afetlerin neticesinde meydana gelen maddî manevî kayıplardan sorumlu tutulmaz, haklarında işletilecek caydırıcı müeyyideler tesis edilmez ve tatbik edilmezse her seferinde yine ve yeniden aynı şeyleri konuşacağımız muhakkak değil mi? 

Taşkın ovasına şehir kurulmuş; sel bastığında buna kim izin verdiyse, altında kimin imzası varsa hesabını verecek.

Sıvılaşmaya uygun zemine şehir kurulmuş; zelzele olduğunda buna kim izin verdiyse, altında kimin imzası varsa hesabını verecek.

Yalnız öyle hapis cezası falan da değil, meydana gelen zararın maddî cihetini de sorumluluklarına göre bunlara pay edeceksin.

Bakın o zaman bir daha bu afetler insanımıza zarar veriyor mu? Bakın bakalım ilgili teknik kadrolar bir anda nasıl da liyakatli hâle geliyorlar. Ve bakın bakalım, rantiye kapısının kapanmasıyla beraber para kazanmak isteyenler gerçekten de iktisadî hakiki yatırım sahalarına yönelip de memleketi nasıl kalkındırıyorlar.

Daha seçimlere iki ay var. Bütün siyasî partiler hemen bir teklifte uzlaşsın ve bunu kanunlaştırsınlar. Kanunlaştırsınlar ki görelim, kanımızı kimin emeceğini mi seçeceğiz yoksa memleketi kimin sevk ve idare edeceğini mi? Var mısınız?

Ömer Emre Akcebe