Önce maddeler halinde Ledünnî ilmin özellikleri üzerinde duralım:
1-"Allah’tan başka hiçbir kimseden yardım görmeyen, hiçbir hocadan faydalanmadan kendi kabiliyet ve himmetleriyle çalışıp, doğruluk ve bilhassa ilim elde eden ve kendilerini insanlık meziyetleri ile süslemiş olanlar, bu makama sahip olmuşlardır.” (1)
2-Ledünnî ilim, ilhâm yoluyladır... “İlhâm nedir?” sorusunun cevabını İBDA DİYALEKTİĞİ’nin “Şeriat ve Tasavvuf” bahsinden gösterelim:
"İlhâm, dindeki gizli olgunlukların bir aynasıdır. Dinde bulunan bir başka kemalât ve olgunluk değildir. Nasıl ki İÇTİHAD hükümlerin zahir olması ise, İLHÂM da esrarın ve ince bilgilerin zâhir olmasıdır ki, bunu birçokları anlayamaz.”
İlhâmın Şeriattaki yerini ve Ledünnî ilimle ilgisini aynı bahisten aktaralım:
"Evet, Şeriat’ın hükümleri dört vesikaya bağlıdır ve ilhâm buna dahil değildir; ama Şeriatın hükümleri dışında dine ait işler çoktur. Burada beşinci asıl İLHÂM’dır. Hatta denilebilir ki, üçüncü asıl, yani üçüncü vesika “ilhâm”dır. Kitap ve sünnetten sonra kıyamete kadar bu asıl devam edecektir.”
3-"Şeriat’ın hükümleri dışında dine ait işler çoktur”(2) bunlardan önemli biri de Ledünnî ilimdir.
4-Ledünnî ilim, dindeki gizliliklerin açık edilmesinden başka bir şey değildir... Çünkü, yeni meselelere karşı üretilen yeni çözümler dinin gizliliklerinin açık edilmesidir. Ledünnî ilim, “nazariyattan zaruriyata geçiş”tir.
5-"Allah bu ilmi, bu Şeriat’ta kendisine Resûlü’nün diliyle ibadet edilmesi için getirmiştir. Bunların aracıları “fakih-idrak sahipleri” yazı ve çizgi âlimleridir. Bu ilimler Ledünnî ilimlerdir.”(3)
6-Ledünnî ilim, basiret sahiplerine aittir. –"Müminin ferasetinden korkunuz, çünkü o, Allah’ın nuru ile nazar eder”- ölçüsünü biliyoruz- Ledünnî ilmin ilhâmla ilgisini düşünür, basiret ve ferasetin ilhâm mânâsına geldiğini de hatırlarsak, bu ölçünün ilhâm ve Ledünnî ilme işaret ettiğini de anlarız. Ve Allah’ın Resûlü’ne söylemesini emrettiği:
-"Bana ve benim yolumda yürüyenler için basiretle Allah’a dua edin. Onlar bu makamın sahipleridir. Onlar bu ümmet içinde İsrail oğullarının veya kavminin içindeki İsrail peygamberleri gibidirler...”
7-"Bu ümmetin peygamberlerinden çıkan ilimler olmadığı gibi, peygamberlerin vârisleri olan evliyaların da ilmi değildir; ne şerî, ne tasavvufî... Bu ilim “indî”dir. İnsan şahsiyetiyle alâkası vardır. İndî: Şahsî, zatî, mevzua mahsus...”(4)
8-Hayatın yeni meselelerini Şeriat’a bağlayacak anlayış ve diyalektiğe sahip olmak ayrı bir ilimdir. İşte Ledünnî ilim budur...
Her mevzu kendi usûl, esas ve kurallarıyla ele alınır –Hiçbir mevzu başka bir mevzuun yedeğinde ele alınamaz- Ayrı bir ilim gereklidir. İslâm’ın hasrı dışında hiçbir mevzu kalamayacağına göre, bu ilmin ehemmiyeti ortaya çıkar...
Hayatın yeni meseleleri, yeni çözümler ister ve her mevzuun kendine mahsus özellikleri vardır... Ledünnî ilim olmazsa zamanın icabına göre değişen meselelere çözüm üretilemez ve hayatın dışında kalınır. Ve yapılanlar da havanda su dövmekten öteye geçemez. Bu ise Allah’ın, “Ben kulumu eşya ve hadiseleri teshir etmesi için kendime halife olarak yarattım.” Emrini anlamamaktır.-
Demek ki Ledünnî ilim sahiplerinin, İslâm’a büyük hizmetleri söz konusudur...
9-"Hikmet müminin yitik malıdır. Nerde bulsa alır...”
10-Ledünnî ilim, "mukadder oluş”tur...
11-Ledünnî mahiyetteki meseleler de, her mevzu gibi, kendi "usûl, esas ve kurallarıyla” ele alınır...
12-Ledünnî ilim, şerî olmayan mevzuların dindeki ölçülere nisbet edilmesi olup, Şeriat’ten ayrı bir şey değildir.
Nasıl ki, bir ağaçta, kök, gövde, dal, yaprak ve yemiş, farklılıklarına rağmen bir bütünü belirtiyorsa, şerî ilimler dışında olan Ledünnî ilim de böyle bir farklılık içinde Şeriat bütününe nisbeti belirtir... Bir misâl: Hukuk, alâkalı olduğu hükümler dışında alâkasız olduğu hükümleri de kapsar. Öyle ki, hukukta belirtilmeyen hadiseler hukukun müsadesi kapsamındadır –Şeriat’ın, “yasaklar belirtilmiştir, yasaklar dışında kalanlar mübahlardır” hükmünde görülen de budur- Yasaklar tek tek belirtilirken ayrıca mübahlar belirtilmemiştir. Zaten buna imkân da yoktur. Mübahlar, şerî hükümlerin dışındadır, şerî hüküm mevzuu değildirler. İsteyen yapar. İsteyen yapmaz. Fakat şerî hükümlerin dışında olması, Şeriat’ın karşı olduğu mânâsına gelmez. Bilakis mübahlar, Şeriat’a nisbetledir...
"İstisnalar kaideyi bozmaz” derken, istisnaların da kaideden olması mevzuumuza misâldir...
13-Ledünnî ilim, hem vehbî, hem kisbîdir.
14-Ledünnî ilim, dünyanın tevil ve tabirine dairdir.
Allah Resûlü buyuruyor: "Nas uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar!..”
"Demek ki, dünya hayatında görülen şeyler uyuyan kimsenin rüyasında gördüğü şeyler gibidir; yalnız hayâldir... Böyle olunca onun te’vil ve tabiri lâzımdır!..” İBDA külliyatından işaretlediğimiz bu hikmet mevzuumuz olan Ledünnî ilme de işaret eder. Dünya hayatında görülenlerin te’vil ve tabir edilip İslâm’a nisbet edilmesi gerekir. Şerî olan veya şerî olmayan meselelerin. Şerî ilimler malûm... Şeriat hükümlerinin dışında dine ait birçok işin olduğu da malûm... Ledünnî ilim, bu işlerin Şeriat’e nisbetle te’vil ve tabiridir.
15-İBDA Mimarına ait, Ledünnî ilim ile ilgili şu ifadelere dikkat edelim:
"Bu ilimlerden biri de, (bitki ve yeşillik) ilmidir... Rüya:Yerden biten bitki...Nebat:Bitki... Hudurat: Yeşillik, bitki... Hudârâ: Allah için.Allah aşkına... Hudârâ: Deniz-Kamûs: Deniz, lûgat...”(5)
Yukarıdaki alıntıda, bitki ve yeşillik ilminin Ledünnî ilimlerden olduğunu ve rüyanın da yerden biten bitki mânâsına geldiğini gördük –Demek ki rüya tabiri de Ledünnî ilmi gerektirir- Ledünnî ilim sahibi Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü serisi ile de bir rüya olan dünya hayatı içindeki rüyalarında tabir ve te’vilini yapar.
16-Madde 14’deki alıntıda da görüldüğü üzere, Ledünnî ilimlerden biri de lûgat ilmidir... İkinci maddede belirtildiği üzere:”Allah bu ilmi bu Şeriat’ta kendisine Resûlü’nün diliyle ibadet edilmesi için getirmiştir.Bunların aracıları”fakih-idrak sahibleri” yazı ve çizgi âlimleridir...” “Dil ve mânâ toplayıcısı” hakim Salih Mirzabeyoğlu’nun bütün ilimlerin kökü olan iştikak ilmine sahib olduğunu biliyoruz... Allah ve Resûlü’nün “Dil ve mânâ toplayıcılığı vasfından pay sahibi hakim Salih Mirzabeyoğlu eşya ve hadiseleri teshir için yeni bir dil ve yeni bir anlayış ortaya koyarak Allah ve Resûlu davasının bir remzi olmuştur... Her dünya görüşü yeni bir dildir. “Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu BD-İBDA dünya görüşü ile İslâm’a muhatap anlayışı idrak ettirerek, “fakih idrak sahipleri”nin kim olduğunu göstermiştir. Mukadder oluş halinde “Resûlün dilini” de ifadelendirmiştir...
Kainatın topoğrafyası olan 6 ciltlik Tilki Günlüğü serisinin de lisânı cem eden “Kusto lûgatı”nı ihtiva ettiğini belirtelim.
17-Ledünnî ilim "yenilik sırrı”na açık olmalıdır...”Aksiyon cephesini”örgüleştirme yolunda ilk ve tek olan “İdeolocya ve İhtilâl”adlı eserden kumandanımızın şu ifadelerini mevzuumuzla alâkalı olarak işaretliyoruz:
-"Eşya ve hadiseler zemininin sürekli olarak yeni olması, eşya ve hadiselerin zaptı memuriyetinin de sürekliliğini vurguluyor. Burada insanın rolünü öz olarak ifade edersek; insan”hareket içinde hareket eden” bir görev yüklenmiştir...”(6)
Bütün bu özellikleri saydıktan sonra İBDA külliyatından işaretleyelim: Ledünnî ilim, Allah’tan ilhâm yoluyla mânâlar kavramak işi...”(7)
Ledünnî ilim hakkında iki şerî delil:
Allah Resûlü, hurmaları aşılamamalarını buyurmuşlar, neticede aşılanmayan ağaçta hurma olmaması üzerine şöyle buyurur:
-"Hurmaları aşılayınız... Sizler dünyanın işlerini benden daha iyi bilirsiniz...”
Bu hadisten de açıkça görüldüğü üzere Resûl buyruğuyla Ledünnî ilme işaret ediliyor. Bu ilmin, peygamberin ilmi de olmadığı görülüyor –şerî ilim dışı, fakat Şeriat dışı değil- Peygamberin ilmi değil fakat peygamberin karşı çıktığı bir ilim de değil... Bilakis hurma aşılama olayında görüldüğü gibi teşvik ettiği bir ilim...
Gelelim diğer delilimize... Hz. Ali buyuruyor:
-"Tecrübe faydayla birlikte ayrı bir ilimdir!..”
Bu ilmin gerekli olduğunu kimse inkâr etmez. Kim hayatta tecrübenin ona kazandırdığı ilimden istifade etmez. Kim düşmanın topu tüfeğine karşı kılıçla savaşmayı savunur. Kim arabayı değil de atı tercih eder. –Kim telefon, telsiz vs. haberleşme araçlarını kullanmaz. Kim tedavi için yeni tıbbi aletlerin altına yatmaz. Şifa için yeni aletleri kullanmaz.-
Asrın icaplarına göre ticaret olayı, sanayi olayı yeni ve zaruri bir ürünün alınması, satılması ve kullanılmasından doğan hukuk, kentleşme, belediye hizmetleri, ulaşım araçları ve taşımacılık ordu, (kara, deniz, hava) devlet modeli, dernek, vakıf ve benzeri kuruluşlar, mimarî, eğitim... vs. Nasıl olacak?.. Sıkılmazsanız daha da sayabiliriz. Sağlık ve bakım, mahkemeler ve kanunlar, mülkî teşkilat, bankalar ve inhisarlar, nafia işleri, matbuat ve propaganda... vs. Nasıl olacak?..
Bir müslüman olarak bu mevzulara kayıtsız kalamayacağımıza göre, İslâm’a muhatap anlayış, te’vil ve tabir ve Ledünnî ilmin zarureti kendiliğinden ortaya çıkıyor...
Aksi takdirde "Asr-ı Saadet’te bunlar var mıydı?” diyen ahmakların cümlesine iltihâk etme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız...
Ledünnî ilim kimlere verilmiştir? Yukarıda anlattıklarımızdan bu sorunun cevabının açığa çıktığının kanaatindeyiz.
Fakat burada şu önemli çıkıntıyı yapmak istiyoruz: Ledünnî ilmin özelliklerini sayarken birinci maddede “hiçbir hocadan faydalanmadan kendi kabiliyet ve himmetleriyle çalışanların bu ilme sahip olduğunu” aktarmıştık.Üstadımızın Kumandan’a “hiçkimseye hiçbirşey borçlu değilsin!..” dediğini biliyoruz. Ledünnî ilmin Kumandan’a verilmiş olduğu Üstad Necip Fazıl’ın “hiçkimseye hiçbirşey borçlu değilsin..” sözüyle âşikârdır. Ve bunun ispatı halinde İBDA külliyatında...
Eşya ve hadiselerin İslâm’a nispetle te’vil ve tabiri demek olan İBDA, ortaya koyduğu dünya görüşüyle dindeki gizliliklerin gösterilmesine ve Ledünnî ilme misâldir.
1- Salih MİRZABEYOĞLU, İBDA DİYALEKTİĞİ, İbda Yayınları, 3. Basım, Sf. 96
2-a.g.e., Sf. 93
3- a.g.e., Sf. 96
4- a.g.e., Sf. 96
5- a.g.e., Sf. 96
6-Salih MİRZABEYOĞLU, İDEOLOCYA VE İHTİLAL, İbda Yayınları, 2. Basım, Sf. 50
7-Salih MİRZABEYOĞLU, İBDA DİYALEKTİĞİ, İbda Yayınları, 3. Basım, Sf. 97
 
 
(Akıncı Yolu, Yıl: 2, Sayı:19, 1Kasım 1996, Sayfa:9)