Milletimizin en önemli hususiyetlerindendir; nerede bir mazlum görsek ondan taraf olur, karşısındakine ise husumet beslemeye başlarız. Cemiyetimiz, Batılılaşma şiarıyla garbzedeleştirilse de bu haslet ondan sökülüp alınamamıştır; fakat manipülasyon araçlarının herkesi etkileme kabiliyetini haiz olduğu dönemde hadiselere hisleriyle bakan cemiyetlerin manipüle edilmesi daha kolay olacağından rüzgâra da çabuk kapılıyor, çok çabuk inanıyoruz. Bu hâlimiz, yalanı sanat olarak icra edenlerin fazlasıyla işine geliyor; dışarıdakiler için de içeridekiler için de böyle…

24 Şubat sabahı Putin’in “Ukrayna’ya operasyon” başlattığını açıklamasının ardından esasında Rusya ile Batı arasındaki savaşta gerek Rusya’ya karşı tarihî düşmanlığımız gerekse de Ukrayna halkının masumluğu sebebiyle -haklı bir şekilde- Rusya’nın karşısında; fakat Ukrayna’nın yanında olayım derken Batı’nın yanında bir tavır ortaya çıktı. 

Savaş sahasından gelen görüntülere ilk anda herkes inandı. Daha ilk günden Rusya’nın Kiev’i ele geçirmek üzere olduğuna dair söylentiler eşliğinde Batı cephesinden “Rusya iki günde işi bitirecek” iddiaları gelirken, nasıl oluyorsa Kiev semalarında uçan Rus jetlerinin, sokaklarında sivil araçları ezen Rus tanklarının videoları geldi karşımıza… Fakat savaşın üçüncü haftasında biz hâlâ Kiev’in ne zaman Rus hâkimiyetine geçeceğini konuşuyoruz.

Anlayacağınız, enformasyon savaşı sahadaki çatışmaların önüne geçti. İki günde Rusya’nın Kiev’i ele geçireceğine inandırılan herkesin zihninde bugün Rusya çok büyük bir bozguna uğramış durumda… Rusya’nın Anglo-Sakson birliğinin ittirmesiyle şeytanlaştırılması ve köşeye sıkıştırılması da bu fikrin olgunlaşmasında etkili oldu. Elbette bu söylediklerimiz Rusya’nın aslında zor durumda olmadığını iddia ediyormuşuz gibi de anlaşılmasın; Rusya’nın Anglo-Saksonların kıskacı altında olduğu aşikâr.

Aslında savaş esnasında yapılan manipülasyonlarla insanların idraklerinin iğdiş edilmesine, Batı’nın kendini meşru zemine taşırken karşısındakini şeytanlaştırmasına hiç de yabancı değiliz.

Ya bizim memleketimizde az çok kırılmaya başlamış olsa da Batı’da hâlâ kabul edilen sarığıyla-sakalıyla “Müslüman teröristtir” şeklinde bir zokayı tüm dünyaya nasıl yutturduklarını bilmiyor muyuz?

Ya senelerce “diktatör, diktatör” denile denile şeytanlaştırılan Saddam Hüseyin’in kimyasal silahlara sahip olduğu iddiasıyla Irak’ın işgalini meşrulaştırmalarını ve o bizim halkımızın dahi buna inandırılmış olmasını, daha sonra çıkıp da “aslında kimyasal silah filan yokmuş” dediklerini hatırlamıyor muyuz?

Yahut bizi “Esad düştü düşecek”, “ha müdahale ettik, ha edeceğiz” yalanlarıyla Suriye bataklığına diplomatik olarak çektiklerini ve daha sonra burada doğrudan Türkiye’nin millî güvenliğine tehdit oluşturan unsurlar teşekkül ettiklerini unuttuk mu?

Veyahut da, Türkiye’yi Suriye’de Rusya ile restleşirken NATO müttefiki olmasına rağmen yalnız bırakmalarını, “IŞİD’e silah yardımı yapıyor” denilerek Türkiye’nin terör örgütlerine yardım eden devlet olarak görülmesini sağladıklarını?..

Anlaşılan unuttuk ki; bugün yine Batı’nın ipiyle kuyuya inmek için can atanlar var.

Öyleyse tekrar hatırlatalım…

Batı manipülasyon sanatkârıdır ve aslolan Rusya’nın da bir parçası olduğu Batı düzeninin yıkılmasıdır!