Çocuk terbiyesi, yalnızca bireysel bir mesele olmamalıdır. Bilakis insanlığın ahlâkî geleceğini belirleyen bir medeniyet meselesidir. Çocuklarımızı, yaşlarına ve duyarlılık düzeylerine uygun biçimde aktif bir vicdan eğitimiyle desteklemeliyiz.

İnsanın yolculuğu doğumla başlamaz; o, ilk nefesiyle birlikte yeni bir anlam inşasına koyulur. Ana rahminde bedeni şekillenen ve ruhu üflenen insan, dünyaya geldiğinde şahsiyetini ve anlamını inşa etmeye başlar. Montessori’nin “ruhsal embriyo” kavramı, bu ikinci doğumu — insanın kendi benliğini, anlamını ve istikametini kurma sürecini — ifade eder. Yetişkinin görevi ise bu ruhsal inşayı destekleyecek huzurlu, güvenli ve hikmetli bir çevre hazırlamaktır.

İnsanın gelişimi yalnızca doğuştan getirdiği potansiyelle değil, içinde bulunduğu çevrenin dokusuyla da şekillenir. Çünkü çocuk, dünyayı yalnızca gözleriyle görmez, ruhunun derinlikleriyle de emerek öğrenir. Her çocuk, çevresini sorgulamadan özümsediği, kültürünü, dilini, duygularını ve inançlarını içine sindirdiği bir dönem yaşar. Bu dönem, doğumdan altı yaşına kadar uzanan en hassas evredir.

Çocuğun Hassas Dönemi ve Emici Zihin

Bu dönem, pedagojinin “emici zihin” gözlemiyle İslâm’ın doğal eğilim anlayışının birleştiği noktadır. Çocuk bu süreçte dilin, inancın, nezaketin, adaletin ve aidiyetin de ilk tohumlarını emer. Bu nedenle insan, çevresi içinde oluşur. Çevre, çocuğun eğilimlerini ortaya koyabileceği ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılayabileceği biçimde tasarlanmalıdır.

Böyle bir ortamda çocuk, merakının yönlendirdiği iç motivasyonla hareket eder; özgürlüğünü bağımsızlık yoluyla elde eder. Bu özgürlük, başıboşluk değildir. Çocuğun iç disiplinini bulduğu bir denge hâlidir. Bu hâl, insan doğasının huzurla buluştuğu noktadır: iç disiplin, öz güven, neşe, sosyal uyumluluk ve emeğe saygı…

Çocuğun Doğasında Öğrenme ve Değer Aktarımı

Müslüman anne baba, bebeğin doğumundan 6 yaşına kadar olan hassas dönemi, en etkili öğrenme yolu olan gözlem süreci içinde yaşantılarıyla ve bilinçli yönlendirmeyle değerlendirmelidir. Erişebilecekleri raflara meraklarını besleyecek kitaplar ve oyuncaklar koymak, bir okuma köşesi oluşturmak gibi düzenlemeler, çocukların o evin bir parçası ve değerli olduklarını hissettirir. Ayrıca doğru seçilmiş nesnelerle, ana rahminde başlayan eğitim süreci geliştirerek devam ettirilmiş olur.

Efendimiz’in (s.a.v.) çocuklara asaletli bir muamele yapılmasını tavsiye etmesi, insana yakışır gelişimin ruhuna işaret eder. Çünkü çocuk bir “eksik varlık” değildir. O, Allah’ın emaneti olan bir şahsiyettir. Onu ciddiye almak, ona güven duymak, acele ettirmeden gelişim sürecine anlayışla şefkatle yaklaşmak, merak ve enerjisini doğru yöne teşvik edecek ilgi ve sohbet ortamı sunmak; cesaretin ve şahsiyetin ilk tohumlarını eker.

Çocuğun doğasında var olan öğrenme kabiliyeti ve çevresiyle kurduğu bağ daha derin bir anlam kazanır. Çocuk, doğasında iyilikle, anlam arayışıyla, düzen ve zamanı verimli kullanma duygu ve ihtiyacıyla yaratılmıştır. Çocuğun içinde bulunduğu düzen bu doğallığı desteklediğinde, kaostan düzene; dağınıklıktan ahenge ve zaman bilincine doğru ilerler.

Üç yaş civarındaki çocuğun düzen isteği, aslında iç dünyasında kurmak istediği ahengin ve zamanı anlamlandırma çabasının bir yansımasıdır.

Sanat, Doğa ve Bedenî Etkinlikler

Müzik, resim, spor ve doğa gezileri de çocuğun gelişiminde önemli bir denge unsuru oluşturur. Bu tür etkinlikler, çocuğun duygularını ifade etmesine, enerjisini sağlıklı bir biçimde yönlendirmesine ve kendini keşfetmesine imkân verir.

Ritim tutmak, renklerle oynamak, bedeniyle hareket etmek ya da doğayı gözlemlemek; hepsi çocuğun hem bedenini hem ruhunu uyum içinde geliştiren doğal öğrenme yollarıdır. Bu sayede çocuk, bilgi sahibi olmakla birlikte estetik duyarlılık, sabır, dikkat ve içsel denge de kazanır.

Doğal eğilim ana rahminde başlarken, değer aktarımını ertelemek bu sürece müdahale anlamına gelir. Çünkü çocuk, doğduğu andan itibaren bilgiye, anlamaya ve aidiyete açtır. Eğitim, çocuğa dışarıdan bir kimlik giydirmek değil, onun içinde zaten var olan hakikati beslemektir. Küçük yaşlardan itibaren sevgi ve güven temelli bir değer sistemi kazandırmak, doğasında bulunan iyiliği ve içsel inancı beslemektir.

Modern Çağda Değer Aktarımı

Modern çağın pedagojik kaygıları bu süreci Müslüman toplumlarda da geciktirmiştir. Kimi zaman yanlış anlaşılma endişesiyle, kimi zaman toplumsal baskılarla, kimi zaman da çocuğun zarar görebileceği korkusuyla, kimi zamanda vaktinin erken olduğu düşüncesiyle, kimi zaman ise ihmal edilerek değer aktarımı ertelenir. Oysa insanın doğal eğilimi, hayatın akışı boşluk kabul etmez; değer aktarımının gecikmesi, çocuğun anlam dünyasında boşluk oluşturur. İnsan ruhunun doldurmadığı her alanı başka bir fikir, alışkanlık veya yönelim işgal eder.

Bugünün çocukları artık ideolojiler yerine dijital sistemlerin etkisi altındadır. Pedagojik etki de müfredatlardan ziyade algoritmaların eline geçmiştir.

Bilgiye ulaşmanın hiç olmadığı kadar kolay, fakat anlamın her zamankinden zor olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bugünün gençliği —tıpkı bizler gibi— bilgi bolluğu içinde anlam kıtlığı çekiyor. Zihinler, sayısız verinin gürültüsü arasında derinliği yitiriyor; kalpler ise maneviyattan uzaklaştıkça yönsüzleşiyor. Maneviyatla bağını yitiren insan, içsel dengesini ve empati yeteneğini kaybediyor. Adalet duygusu, merhamet ve öz denetim zayıfladığında ise kişi, iki uç arasında savruluyor: ya gücün sarhoşluğuyla zulmeden oluyor ya da anlam yoksunluğunun ağırlığıyla zulme uğrayan. Böylesi bir çağda, çocuklara değerleri yalnızca soyut kavramlar hâlinde değil, hayatın içinden örneklerle anlatmak gerekir.

Korkuları olan bir çocuğa Peygamberimizin cesaretini hatırlatabilir, doğruyu konuşmadığına şahit olduğumuz zaman ise Muhammed’ül Emin oluşunu anlatabiliriz. Her durumda ve her yaşta, ihtiyaca göre Resûlullah Efendimiz’in (sav) güzel ahlakı, çocuklarımıza aktarabileceğimiz en temel bilgidir. Böylece ideal bir şahsiyet, çocukların hayatında belirginleşir.

Örneğin, hayvanlara zarar veren bir çocuğa ecdadımızın canlılara gösterdiği merhameti anlatabiliriz. Onların ahlakı; adalet, cesaret, iffet ve hikmet üzerine kuruluydu. İslâm’a ve Peygamberimize olan bağlılıkları sayesinde dünyada adaletin terazisini kurduklarını çocuklara örneklerle gösterebiliriz.

Paylaşmayı öğrenen bir çocuğa ise sahabe efendilerimizin fedakârlığını anlatmak faydalı olur. Zorlandığı bir başka durumda, farklı sahabîlerin gösterdiği itaat, cömertlik, sevgi ve ilme olan bağlılık, çocuklara değer aktarımının somut örnekleri olarak sunulabilir. Bu yaklaşım, değerleri sadece kelimelerden çıkarıp yaşantıya dönüştürür. Anlattıklarımız yaşamımızla bütünleştiğinde, çocuklar bu öğretileri daha iyi anlar ve kalplerine yerleştirirler.

Yaşa Göre Duyarlılık Dönemleri

Her çocuğun yaşına ve gelişim evresine göre farklı bir duyarlılık dönemi vardır. Bu dönemlerde çocuğun çevresindeki ilişkileri sorgulamasını teşvik etmek, onun değerleri içselleştirmesini ve kendine özgü bir bilinç geliştirmesini sağlar. Çünkü doğru zamanda kazandırılan her değer kalıcı olur; kaçırıldığında ise yerine koymak güçleşir.

• 0–3 yaş: Çocuk çevresini farkında olmadan emer. Ona saygı göstermek, sakin bir düzen kurmak ve merakını desteklemek gerekir.

• 4–6 yaş: Nezaket, düzen, iyilik ve keşif dönemidir. Hikâyeler, kıssalar ve oyunlarla değerler kazandırılmalıdır.

• 7–12 yaş: Sorumluluk bilinci gelişir. Paylaşma, yardım ve iyilik gibi davranışlar somut eylemlerle desteklenmelidir.

• 13–18 yaş: Akıl yürütme ve sorgulama öne çıkar. İnanç, tartışılabilir değil; yaşanabilir hâle getirilmelidir.

Her duyarlılık dönemi, çocuğun potansiyelini açığa çıkaran bir fırsattır. Yetişkinin görevi, bu potansiyeli sevgi, sabır ve anlayışla yönlendirmektir. Çünkü insanın gerçek olgunluğu, bilgiyi kalple; aklı vicdanla buluşturabildiği noktada başlar.

İnancı Yaşamak ve Farkındalık Geliştirmek

İnanç, öğrenilen bir bilgi olmanın ötesinde; hayatla deneyimlenen bir idraktir. Ahireti teorik bir düşünce olmaktan çıkaran, insanın her eyleminde farkındalığını diri tutmasıdır. Bu bilinç, kişinin kendini muhasebeye çekmesini ve sorumluluk bilinci kazanmasını sağlar.

Ergenlik dönemindeki gençler için nasihat etmekten çok, onları dikkatle dinlemek önemlidir. Yaşadıkları deneyimleri ve kararlarını paylaşmalarına izin vermek, inancı kendi yaşamlarında deneyimlemelerine fırsat verir.

Dinlenmeyen nasihat verilen, yargılanan bir genç, savunma refleksi geliştirebilir ve kendi muhasebesini yapamaz; bu nedenle dinleme, kendi farkındalığını destekleyen en temel yaklaşımdır.

Çağın Gerekliliklerine Göre Rehberlik ve Örnek Olmak

Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurur: “Çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil, onların çağlarına göre yetiştirin.” Bu söz, yalnızca çocuklara neyi öğretmemiz gerektiğini anlatmaz, onlara hangi istikametin ruh olarak kazandırılması gerektiğini de gösterir. Günümüz dünyasında çocuklar teknolojiyi yoğun şekilde kullanıyor; onları sadece sınırlamak yerine, doğru ve verimli kullanmayı öğretmek veya daha uygun alternatifler sunmak, çağın gerekliliklerine göre rehberlik etmektir.

Bu sorumluluk, yalnızca sözle değil, yaşayarak ve örnek olarak mümkündür. Kendi emeğimizi, sabrımızı ve çalışkanlığımızı göstermek, çocuklara sorumluluk ve değer bilinci kazandırmanın en güçlü yoludur. Ayrıca sanat, bilim, müzik ve doğa ile olan etkileşimlerini desteklemek, onların estetik anlayışını ve yaratıcılığını geliştirmeye yardımcı olur. Böylece çocuklar, yalnızca bilgiyle değil, deneyim ve değerle büyürler.

Vicdan ve Empati Eğitimi: Gazze Örneği

Gazzeli çocuklar, oyuncak tanımadan tüfeği tanıyan, ölümü henüz yürümeyi öğrenmeden hisseden bir çağda yaşıyor. Gazze örneği, çağdaş dünyanın vicdan haritasını ifşa eden trajik bir ayna ve öğretmen niteliğindedir. Egemen söylemler, medeniyet iddiasının altında zulmü meşrulaştıran bir dil üretmiş; bu dilin karşısında durmak ise siyasetin ötesinde, imanın, merhametin ve ahlâkın diliyle mümkündür. Mücadele, bilginin, sabrın ve hikmetin sahasında başlar; güç ve cesaretle devam eder.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, bu tabloyu şöyle tasvir eder:

“Oyuncak tanımadan tüfeği tanıdı,
kurşunu tanıdı,
gerçek dostu, düşmanı tanıdı.
Konuşamadan öğrendi özgürlüğün ne olduğunu,
yürümeden daha ölümü tanıdı çocuklarımız.
Öğrendiler onlar için olmadığını insan hakları beyannamesinin,
öğrendiler birleşmiş milletler diktatoryasını.
Ve tanıdılar parçalanmış göğüslerinde annelerinin,
çağdaş uygarlığın sırtlan yüzünü.
Filipin ordusu, Amerikan uydusu,
ya Moskof ayısı, ya Çin —
işi var fahişe yüzlü devlerin.”

Bu dizeler, çağımızın çocuklarının hangi mirasa doğduğunu ve hangi hakikat kırılmalarıyla yüzleştiğini gösterir. “Oyuncak” masumiyeti, “tüfek” ise dünyanın zalimleşmiş düzenini simgeler. Henüz konuşamadan ideolojik sloganların, yürüyemeden küresel çıkarların içine çekilen çocuk, insanlığın kaybolan vicdanının sembolüdür.

Bu nedenle çocuk terbiyesi, yalnızca bireysel bir mesele olmamalıdır. Bilakis insanlığın ahlâkî geleceğini belirleyen bir medeniyet meselesidir. Çocuklarımızı, yaşlarına ve duyarlılık düzeylerine uygun biçimde aktif bir vicdan eğitimiyle desteklemeliyiz. Bu; dua etmek, minik bir bağış için harçlığını biriktirmek, adil tepkiler için boykot gibi eylemleri deneyimlemek, kardeşine empati kurmasını teşvik etmek ve yaşanan zulmü onunla paylaşmak gibi somut yollarla gerçekleşebilir. Ayrıca bir gün gerektiğinde cesaretle mücadele edebilme bilincini aşılamak da bu sürecin önemli bir parçasıdır.

Böyle bir yaklaşım, çocukların vicdan, merhamet ve sorumluluk duygusuyla büyümesini sağlar ve onları hem ferdî hem toplumsal açıdan donanımlı kılar.

Erdem, Bilgi ve Hakikat

Farabi’nin “Erdemli Şehir” idealinde fert, toplumun ahlâkî merkezidir; erdemli fert olmadan adil bir toplum kurulamaz. Erdem, bilgiyle birleştiğinde insan, çağının tahribatına karşı direnç kazanır. Halbuki modern insan, teknolojinin imkânları içinde kendi kalbini unuttu; bilgiyi artırdıkça hikmeti yitirdi, iletişimi çoğalttıkça manasını kaybetti. İnsanın terbiyesi de bu doğrultuda akıl ile kalp arasında kurulan dengede şekillenir. Duygudan arınmış bilgi, vicdansız akıl, insanı hakikate değil, güce taşır. Bu denge, ferdi ve toplumu hakikî olgunluğa taşır, insanı çağının zorluklarına karşı dirençli kılar ve gelecek nesillerin sorumlu, ahlâklı ve bilinçli fertler olarak yetişmesini sağlar.

Aylık Baran Dergisi 45. Sayı, Kasım 2025