İnsanın boşa geçireceği hiçbir zamanı yoktur. Tatil de buna dâhildir. Elbette Allah’ın yarattığı güzellikleri görmek, tabiatı hissetmek Müslüman’a yasak değildir. Aksine, Müslüman bu dünyada güzel ve kaliteli bir yaşam sürmelidir.
Geçenlerde oğlumun söylediği bir cümle, tatil kavramı üzerine yeniden ve derinlemesine düşünmeme sebep oldu: “Tatile gitmek istiyorum. Bana iyi gelecek. Meslek okulum başlamadan önce tatile, yenilenmeye ihtiyacım var.” Bu söz, yalnızca bir istekten ibaret değildi. Altında sadece yorgunluk değil, bir arayış ve belki de modern hayatın kutsadığı, vitrinleştirdiği tatil algısı vardı.
Bugün tatil, bir ihtiyaçtan çok, görünür olmanın aracı olarak sunuluyor. Hedonist yaşam felsefesiyle iç içe geçmiş bir dünyada tatil, bir dinlenme süreci değil; performans sergileme alanına dönüşmüş durumda. Ne kadar uzaklara gittin, nerede kaldın, ne kadar “farklı” ve “özgün” bir deneyim yaşadın; tüm bunlar artık bireysel tatminin değil, toplumsal kabulün ölçütü hâline geliyor. Zygmunt Bauman’ın “akışkan kimlik” kavramı burada anlam kazanıyor. Modern birey, kimliğini kalıcı değerlere göre değil; geçici, değişken ve modaya uygun trendlere göre inşa ediyor. Tatil, bu performansın bir sahnesi. Sosyal medyada paylaşılan her kare, sadece bir anı değil, bir “onaylanma” arayışı. Bu gösteri, psikolojik baskılar da üretiyor. Başkalarının tatil deneyimlerini izleyen kişi, kendi yaşamını yetersiz ve eksik görmeye başlıyor. Tatil bu hâliyle, dinlendirmek yerine stres yükleyen bir dönüşüm yaşıyor.
Oysa sormamız gereken soru çok daha basit: Ben neyle dinleniyorum? Ruhum ve bedenim neyle dinginleşiyor? Yani herkesin yaptığını mı istiyorum, yoksa bana gerçekten iyi gelen nedir?
Bu sorulara dürüst cevaplar vermek kolay değil. Çünkü sistem, hepimizi benzer tatil formlarına yönlendiriyor. Bir film repliği bu durumu çarpıcı şekilde özetliyor: “Tek tip insan oluşturmak istiyoruz. Hepsi bizim yazdığımız kitapları okuyacak, bizim öğrettiğimiz müzikleri dinleyecek, bizim tatil yerimize gidecek. Büyük reklam kampanyalarıyla insanlarda yapay tatil özlemi uyandıracağız.” Bugün bu yapay özlem, toplumsal norm hâline gelmiş durumda. Ünlüler, influencer’lar ve reklamlar aracılığıyla tatil, bir zorunluluk gibi dayatılıyor. Hatta bu çarkın dişlileri arasında öğütülen insanlar dahi hâlinden habersiz, hatta memnun şekilde sosyal medya aracılığıyla bir de reklam yüzü olabiliyor. Ekonomik gücü sınırlı olanlar bile bu gösteriye katılabilmek için borçlanıyor, kredi kartına yükleniyor, tatil kredisi çekiyor ya da bir yıl boyunca çalışıp birikim yapıyor. Kimi zaman da, başka insanların tatil gösterisi, tatile gidemeyen aileler için çatışma sebebi olabiliyor.
Ancak bu sadece seküler dünyaya ait değil. Muhafazakâr tatil anlayışı da benzer bir sorun yaşıyor. Kadın-erkek havuzu ayrımıyla mahremiyetin yalnızca mimari düzenlemelerle sağlandığı otellerde, büyük bir sekülerleşme söz konusu. Plajlarda ise böyle bir ayırıma da gerek duyulmuyor. Dış görüntüde “İslâmî” gibi duran bu ortamlar, aslında tüketimi, gösterişi ve konforu; eğlenceyi, müziği, yemeyi içmeyi önceleyen seküler bir yaşam biçimini içten içe teşvik ediyor. Müslüman’ın ruhuna dokunmayan bir tatil biçimi, dinlenmekten çok uzaklaştırıyor. Tatil, eğlencelerimiz için taviz verebileceğimiz, israf edebileceğimiz, kendi istek ve zevklerimizi her şeyin üstüne çıkaracağımız bir süreç değil. Tatil, vicdanı da tatilden muaf tutmaz.
Ve tüm bunları konuşurken, Gazze’de yaşananlar gibi büyük acıları da göz ardı edemeyiz. Çocuklar açlıktan ölürken, insanlar bombalarla sınanırken; bizlerin “tatil” konusuna daha hassas yaklaşması gerekmez mi? O gösterişli tatil paylaşımlarının ardında, kardeşlerinin gözyaşını görmezden gelmek bir vicdan zafiyetidir. Bir yanda tatil fotoğrafları, bir yanda Gazze için ağlayan satırlar. Aynı elden çıkan iki uç, birbirine değmeden, aynı kalbin içinde yer buluyor/mu?
Tatil, ne sadece bir keyif molası, ne de bir statü gösterisidir. Okul ve iş temposundan uzaklaştığımız bu süreyi, tüketim kültürünün yönlendirmeleri, sosyal medya gösterileri ve toplumun beklentileri içinde “tatil”in kendisini tüketmeden, onu anlamlı bir içsel durak hâline getirebiliriz. Hayatı zarafetle yaşamak, sadelik ve nefsin tutsaklıklarından kurtulmak, gösteriş odaklı tatil anlayışının tam karşısındadır. Uzun zamandır ziyaret etmediğimiz bir yakınımızı veya dostumuzu ziyaret etme fırsatı… Tabiata çıkıp tefekkür içinde bir yürüyüş… Bol bol kitap okuma… Yapılmayı bekleyen işleri ruh huzuruyla tamamlama… Sevdiklerimize, çocuklarımıza ayırdığımız kaliteli vakit… Belki ilim, belki kaza ibadetlerimiz için bir fırsat…
Gençler içinse tatil, çok daha öğretici ve farkındalık kazandırıcı olabilir. Örneğin:
- Tarihî köyleri ya da kendi köylerini ziyaret edip yaşlılarla sohbet etmek, onların tecrübelerini kayıt altına almak,
- Kullanmadıkları kıyafet, oyuncak ve eşyaları ikinci el olarak satarak bu geliri Gazze’ye bağışlamak,
- Bu süreçte hem tüketim alışkanlıklarını sorgulamak hem de paranın değerini ve yardımın manevi gücünü idrak etmek,
- Dijital detoks yapmak, telefondan ve sosyal medyadan uzaklaşıp doğada ilim ve kamp faaliyetlerine yönelmek,
- Marangozluk, zanaatkârlık, müzik aleti çalmak gibi beceriler edinmek, üniversite ya da kariyer dışında kalan alanlarda üretken olabilmek.
Bu tür somut ve şuurlu örnekler, tatilin sadece bedenî değil; zihinsel ve ruhsal bir yenilenme süreci olmasını da sağlar. Çocuklarla birlikte ikinci el satış yaparken insanların o ürünleri alırken ne kadar çok düşündüğünü görmek, kendimiz için de bir sorgulamaya dönüşebilir: “Ben bu ürünü alırken hiç düşünmemiştim bile.” Bu farkındalık, ihtiyaçlarımızı sorgulamayı ve tüketimle olan ilişkimizi dönüştürmeyi sağlar.
İnsanın boşa geçireceği hiçbir zamanı yoktur. Tatil de buna dâhildir. Elbette Allah’ın yarattığı güzellikleri görmek, tabiatı hissetmek Müslüman’a yasak değildir. Aksine, Müslüman bu dünyada güzel ve kaliteli bir yaşam sürmelidir. Fakat bu yaşam, İslâmî ölçüler içinde, gösteriş ve israftan uzak, nefsin arzularından arınmış bir biçimde yaşanmalıdır. Tatil, kalabalığın tersine sükûnetle yaşanan sade mekânlarda geçirilir. Gösterişe değil, nefes almanın kıymetine odaklanır. Zamanı tüketmek yerine, zamanla bütünleşme hâlidir.
Aylık Baran Dergisi 42. Sayı Ağustos 2025