“Müslüman en iyisine layıktır!” diyerek felakete varacak bir çığır açıldı. Beyaz muhafazakarlık denilen bir portre oluştu. Ahlâksızlık ile zafer elde etmek istediler ama yaptıkları ahlâksızlıklar ile kaldılar. “Hû” yüzüklü eller faize gitti, başörtülü bacılar banka sistemine entegre edildi. “Elhamdülillah başörtülü sporcumuz, cazcımız, şarkıcımız, askerimiz var…” diye sevinenler acaba kerhane sokaklarında başörtülü fahişe gördüklerinde de sevinecekler mi? Başörtüsü ile örtündüler de ahlâk örtüsünü unuttular.

“Müslüman zengin olmalı.” diyerek ticaret ile iştigal eden abilerimiz, altlarına “Merso” çektiklerinden bu yana ne kadar infak ettiler acaba mallarından? Mücahid abilerimiz, “vakıflar açmalı, o yüzden zengin olmalı.” derlerdi. Müteahhit olup müşterilere ev satmaktan unuttular kendi mahallelerini... “Ümmete faydalı hizmet edelim.” diye “makam-mevki sahibi olalım, gavur vali olacağına bizler vali olalım!” diyenler; vali oldukları zaman akrabalarını kayırmaktan ümmete vakit bulamadılar. Başta söyledikleri doğruydu da, neticesi felaket oldu...

Oysa zafer makamı, mülk sahibi olanların tekelinde değildi. Hasan el-Benna ne müteahhitti ne de vali... Şeyh Usame, müteahhitliği bırakıp da zafere koşmamış mıydı? Peki ya Molla Ömer? Vallahi onun yaşadığı harabe evde hiçbirimiz yaşamaya razı olmayız. Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun, ne parada gözü vardı ne de makamda. Ahkâm-ı ilâhiye için çabaladı, ardından pek çok güzel eser bırakarak Hakk’a vâsıl oldu.

Müslüman, zengin ve makam sahibi olmasın mı? Olsun elbette!.. Fakat zengin olmak her şeyin çaresi değil... Müslüman’ın imanı da zenginleşecekse ne güzel, zenginleşsin tabiî. Bir Müslüman, ufak derneklerde minder üstünde otururken gösterdiği samimiyetin aynısını lüks koltuklarda da gösterecekse makam sahibi olsun. Olmasın demiyoruz... Allah daha çok versin.

Yirmi senedir iktidar sahibi olan “Müslümanlar” ne niyetle girmişlerdi bu yola, şu an ne haldeler? Fevkalade bir ibret tablosu oluşuyor gözümüzün önünde. Yokluk çekerken kürsülerde “Şeriat” diye haykıran Müslümanlar bugün her türlü imkana rağmen maslahat(!) icabı dinlerini unutup demokrasi ve laikliğe razı oldular. Allah’tan başka destekçileri olmadan evvel hilafet bayrağı altında konferanslar düzenleyen mü’minler, bugün oldukça güçlü olmalarına rağmen hilafeti lağveden şahsın fotoğrafları altında parti konferansları yapmaktadırlar.

Allah-u Azimüşşan, Müslümanları tekrardan eski samimiyet ve mücadelesine kavuştursun. Âmin!

Baran Dergisi 719. Sayı