Bugün dünyanın en kolay işi Müslüman öldürmek ve Müslümanları sömürüp birbirine düşürmek... Belli bir dünya görüşü ve yine merkezî bir şahıs etrafında birleşemeyiş, küfür ve nifak taifesi karşısında Müslümanların daha aciz ve zayıf duruma düşmesine sebep olmakta... Öyle ki, işgal ve yok edecekleri gruplara yahut devletlere karşı ‘kara propaganda’larını masumiyet penceresinden yürütüp, zihinlerin hazır olduğuna ve operasyon adı altında gerçekleştirecekleri ‘katliam’lara tepki gösterilmeyeceğine inandıkları anda ölüm kusmaya başlıyorlar. IŞİD bahanesi ile Irak’a düzenlenen saldırı da bunlardan biri... Zihinlerde oluşturulan IŞİD algısının ne kadarının doğru ne kadarının yanlış olduğu meçhul... Ancak şurası kesin ki, IŞİD bahanesi ile yürütülen propaganda temelde İslâm düşmanlığı ve İslâm’ı imhaya dönük... Daha ötesi, dünya genelindeki tüm İslâmî hareketleri ve emperyalizme karşı yürütülen en güçlü ve koordineli savaşı ‘TAM’ DA ZAFER AŞAMASINDA’ karalayarak küçük düşürmek, itibarsızlaştırmak. Hatırlayın, ABD’nin Dış İlişkiler “köpeği” ne demişti: ‘Müdahale etmesek Bağdat’ı da alacaklardı.’

Ve yine Suriye gündemine bakın; rejim çökmek, Şii terörü bitirilmek ve İran kendi evine çekilmek noktasına gelmişti. IŞİD hepsinin kökünü kazıyordu. Memnun olursunuz yahut olmazsınız, Irak’ta sağlam ve sıhhatli bir itikada sahip Müslümanlar bile ABD, İsrail ve İran nefreti ve öfkesi sebebi ile IŞİD gibi meçhul bir örgütün etrafında halkalanmış, ABD ve İran diktatörlüğünü yıkmaya başlamıştı. Burada Vehhabiliğin İngiliz emperyalizmi ile olan işbirliğini ve yine selefi grupların Mısır, Yemen ve Pakistan örneklerinde olduğu gibi zaman zaman Batı ile aynı paralelde eylem ve fikir ürettiklerini söylememize ve geniş geniş anlatmamıza gerek yok. Burada mesele ‘ideolojik anlamda’ doğru tavır almak ve yine aynı tavır neticesi komploları ve provokasyonları bile kendi lehimize çevirici fikir ve propaganda iklimini oluşturmak.

Batı bütün bunları hesaba katarak ve İsrail gibi bir terör ve yağma devletinin Ortadoğu’dan silinip gideceğini düşünerek harekete geçti. Önceki hafta ABD Dışişleri Bakanı John Kerry uzun soluklu bir Orta Doğu turunu tamamladı ve elinden geldiğince ‘Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD)’ örgütüne karşı mücadele edecek koalisyona destek topladı. Şu anda IŞİD karşıtı koalisyona 40’ın üzerinde ülkenin destek verdiği belirtiliyor. Bu ülkelerin içinde aralarında Suudi Arabistan ve Katar'ın da bulunduğu 10 Arap ülkesi de var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerine bakılırsa Türkiye de var. Bu arada Ürdün Başbakanı en-Nusur, diğer ülkelerin içişlerine karışmayacaklarını ifade ederek, ülkesini İslâm Devleti'ne karşı oluşturulan koalisyona katmayı reddetti.

Elbette bu ittifaka karşı El Kaide de boş durmayıp ittifak çağrısı yaptı. 

El Kaide'nin iki kolu ortak bir açıklamayla Amerika'ya karşı birleşmeye çağırdı. Özellikle ABD'nin birçok ülkeyle ittifak yapmasına karşı Irak ve Suriye'deki bütün grupları kendi iç mücadelesini bırakıp IŞİD liderliğinde ortak cihada çağırdı. Yapılan açıklamada, "Aranızdaki kavgaları durdurun. ABD pusuya yatmış şeytani ittifaklar yapıyor. Bu ittifaka karşı savaşmalıyız" deniliyor. Ortak açıklamayı Arap Yarımadası'ndaki El Kaide ve Mağrip İslâm'ındaki El Kaide grupları yaptı.

Diğer taraftan kitleler halinde yaygınlaşan ve artık batıyla hesaplaşma vaktini ‘bugün yarın’ gibi yakın zamanlara yayan mazlumların İslâm bayrağı altında birleşmesi emperyalizmi rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlığın neticesinde bir kez daha HAÇLI ORDUSU kurarak İslâm’a ve Müslümanlara karşı savaş açmıştır. Mesele burada IŞİD’in kimliği yahut hangi davaya hizmet edip etmediği meselesi değildir. Mesele burada ABD ve Yahudi lobilerinin başını çektiği ve adına ‘Koalisyon Güçleri’ dedikleri Haçlı ordusunun kime ve neye hizmet ettiğidir. Hatta biraz daha ilerisi, kimleri niçin öldürdüğü, hangi toprakları ne sebeple bombaladığıdır. Adına ‘Koalisyon Güçleri’ dedikleri HAÇLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün Iraklı Müslümanları korumak-kollamak için harekete geçtiğini düşünecek kadar saf değilsiniz herhalde. 1991’den beri Irak’ı kan gölüne çeviren, milyonlarca insanı öldüren, katleden doğrayan, paramparça edip tankların altına atan, ellerine geçirdikleri Müslüman annelerin karnındaki çocukları babalarının önünde akıl almaz şekillerde katledip bunları kahkahalar eşliğinde fotoğraflayan ve milyonlarca kadına tecavüz edip onları adları duyulmamış bombalarla öldüren katleden, birçok genç kızı seks kölesi olarak yıllarca ‘askeri üs olarak kullandıkları’ yerlerde tutanlar bu BARBAR ve HARAMİ KOALİSYON GÜÇLERİ değil miydi? Neymiş? IŞİD iki tane batılının kafasını kesmiş. Ya senin kestiğin milyonlar, ya senin kimyasallarla tanınmaz hale getirdiğin bebeler, ya senin harabeye çevirdiğin şehirler, ya senin birbirilerinin yüzüne bakmaya utanan, ‘bizi öldürün’ diye yalvarmalarına sebeb olduğun kadınlar?

Evet, İslâm dünyası yeni bir HAÇLI SALDIRISI altındadır. Ve bu defa uluslar arası çapta dev bir kampanya ile yürütülmektedir bu saldırı. Medya unsurları ön planda olmak üzere, içte ve dışta İslâm ve Müslümanlara düşman ne kadar örgüt, grup ve unsur varsa topyekûn İslâm’a karşı saldırıya geçmişlerdir. Ülkemizde kendisine sol cenahta yer bulmuş halk ve millet düşmanı sahte solcular ve güya Kürt özgürlüğü üzerinden hareket eden Kemalistleşmiş jakoben Kürtler, rüzgar ne yandan eserse o yana yelkenlerini açana liberal muhafazakâr Müslümanlar (!), ılıman İslâm’ın teröristleşmiş yapıları vs. hepsi, topyekûn İslâm’a ve Müslümanlara karşı saldırıya geçtiler. Ve müthiş bir algı operasyonu ve ‘zanlı’ kılma propagandası ile ‘Ehl-i sünnet ve’l cemaatin selefi-IŞİD'e olan mesafeli tavrını kullanarak’ milletin suskunluğundan daha bir cesaretle İslâm ve İslâmî mücadele önderlerine hakaret etmeye, saldırmaya ve dine karşı içlerinde besledikleri hastalıkları kusmaya başladılar. Bunun bedelinin ne kadar ağır olacağını en iyi kendileri bilmektedir. Bunun korkusu ile kendilerine güya ‘meşru’ bahaneler üretme derdindeler. AMA ARTIK KAÇINILMAZ OLAN BİR ŞEYDİR Kİ; BU TOPRAKLARDA KÜFRÜN HİÇ BİR ÇEŞİDİ ARTIK VAROLMAYACAK VE BAŞLARI BİR BÖCEK GİBİ EZİLECEKTİR.

Bu arada ABD ve koalisyon güçlerinin hava saldırılarına hedef olan, onlarca şehit veren Nusra Cephesi Müslüman halkların diline tercüman olmak mahiyetinde; “ABD saldırıları Nusra’ya değil, İslâm’a karşı bir savaştır’ şeklinde bir açıklama yaptı.

Sadece Nusra mı? İslâm karşıtı düşünceleriyle tanınan ABD’li milletvekili Michelle Bachmman, İslâm Devletine karşı yapılan savaşın esasında İslâm'a karşı yapılan bir savaş olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Konuşmasına devam eden Bachmman ‘Bu ilahî savaştır. Yapmamız gereken İslâmî cihadı yok etmektir’ dedi.

Benzer ifade İngiliz Independent gazetesinde de dile getirildi. Gazete, IŞİD'e yönelik başlatılan operasyonla ilgili olarak 'Türkiye, sana ihtiyacımız var' başlıklı bir başyazı yayınladı.Yazıda her çeşit Türkiye'yi gaza getirme ve yalakalık dili kullanılırken şu ifadeler oldukça dikkat çekici ve emperyalistlerin gerçek niyetini gözler önüne serici: "Eğer Türkiye operasyona, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bahsettiği siyasî ve askerî desteği verirse, cihatçı örgütü yenme şansı büyük ölçüde artar... Türkiye'nin ABD-Arap ittifakına katılmaktaki isteksizliğini anlamak kolay ve Türkiye hükümetini radikallerin gizli sempatizanı olarak göstermek de büyük bir yanlış yorumlama olur..."

Şimdi merak edilen şey İSLÂM'A VE MÜSLÜMANLARA KARŞI OLAN BU SAVAŞTA TÜRKİYE HANGİ TAVRI ALACAK? Amerika-İsrail ve İngiliz çıkarları için Müslüman katliamına ortak mı olacak, yoksa izzetli ve onurlu bir dış politika mı geliştirecek? 

Ve yine davası için ölmeyi göze almış bir kitleyi topyekûn yok etmeye kalkışsalar bile bu ateşin bir kıvılcım gibi ülke ülke gibi yayılmasına kim engel olacak yahut engel olunabilecek mi?

Bugün Müslüman katliamına ortak olanların sonunun ne olacağına en güzel örnek, Birleşik Arap Emirliklerinden IŞİD operasyonuna katılan kadın F-16 pilotunun ailesi tarafından reddedilişidir. Bir Sabiha Gökçen vakası. Biz ne zaman Dersim katili Sabiha Gökçeni reddedeceğiz bilinmez ama, birileri eğer ‘Koalisyon güçleri’ adı verilen ‘Haçlı Ordusu’ arasında yer almaya ısrar ederse bu millet tarafından fena halde evlatlıktan reddedilecek, biline...


KOALİSYONUN HEDEFİ IŞİD’İ GÖSTERİP SÜNNÎ DİRENİŞİ VURMAK

Bugün Irak'ta hareket eden sadece bir örgüt yoktur, onlarca örgüt vardır. Fakat düşmanlık edilen tek bir hareket vardır; Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat. Ve ‘Irak-Şam İslâm Devleti’ diye bilinen IŞİD, Irak’ın bağısızlığı ve özgürlüğü için mücadele eden onlarca örgütten sadece biridir. Diğer taraftan IŞİD’in tabanının ve üst yönetimin önemli bir bölümü Saddam’ın Cumhuriyet muhafızlarından geride kalan iyi eğitilmiş askerler oluşturmaktadır. Şu veya bu şekilde ülkelerini işgal eden ve adına ‘Koalisyon Güçleri’ denen terör örgütlerine karşı vatanlarını cansiperane savunmaktadırlar. Bedir Tugayları, Kudüs Tugayları, Irak Hizbullahı, Mehdi Ordusu ve Ölüm Tugayları vs; bu terör gruplarına bağlı binlerce silahlı terörist, yıllarca Bağdat başta olmak üzere tüm Irak’ta Sünnî kesimlere yönelik eylemler yürüttüler. Bunlardan El-Hekim grubunun kontrolünde olan Bedir Tugayları, Sünnîlere bu derece acımasız davranırken, Amerikalı işgalcilere tek kurşun sıkmadı ve işgal güçleriyle karşı karşıya gelmedi. Mehdi Ordusu ise camileri yakması ve Filistinlileri öldürmesi ile öne çıkmış bir Şii terör örgütüdür. Bu Şii eşkıya çetesi bir gün içinde onlarca Sünnî camisini, içinde imamı, müezzini ve cemaati ile birlikte bombaladı, yaktı, yıktı. Binlerce Müslüman bu Şii militanlar tarafından işkence merkezlerine götürüldü, cesetleri ıssız mekânlara, çöplere ve nehirlere atıldı. Nihayetinde aynı örgüt alçak yüzünü Filistinlilere gösterdiğinde İsrailli katilleri bile aratacak düzeydeydi. Irak’taki Filistinli mülteci kamplarında, Irak işgalinden bu yana, İsrail’in Filistin’de öldürdüğünden çok daha fazla Filistinlinin öldürüldüğü resmî Irak raporlarına yansımıştır. Şimdi Irak’ta durum buyken gelinen noktaya bakmak lazım; öyle klavyeden ve sanal dünyadan ‘savaşanları kendi şartlarında’ incelemeden ahkâm kesmenin anlamı yok.

Yahudi-Batı ve İran koalisyonunun üzerinde ittifak ettiği Şii Maliki yönetiminin baskı ve zulümlerine karşı artık sabredemeyen Sünni aşiret, grup ve örgütler (yaklaşık 14 grup, 20 aşiret) 9 aylık bir çalışma sonucunda birlikte hareket etme kararı alarak her sahada Maliki hükümetini işlemez hale getirdiler. IŞİD, Cemaat Ensar El-İslâm, El-Ceyş el İslâmî Fi’l Irak, Ceyş er Rical et-Tarikat en Nakşibendiyye, Ceyş el-İzzeve’l Kerame, Kataib Suvar el Sünne. Musul’da ise Cihad ve Değişim Cephesi adıyla bünyesinde 12 örgüt barındıran Sünni Cephe, IŞİD’i birkaç kez katlayacak savaşçı gücüne sahip. Ama ne hikmetse IŞİD ön plana çıkarılmakta ve onun üzerinde bir algı operasyonuna imza atılmaktadır. Nihayetinde Ehl-i Sünnet’in, IŞİD’in bağlısı olduğu Selefi görüşe mesafeli oluşu bu kara propagandaya zemin oluşturmakta ve Batı’nın iğrenç emellerini –içteki hainler eliyle- gerçekleştirmesini kolaylaştırmaktadır.

Diğer taraftan IŞİD sadece içeride destek bulmamış dışarıdan da destek bulmuştur. Dışarıya açık olan örgütlerin en büyük sıkıntısı şudur; FBI-CIA gibi örgütlerin kolayca sızması. Bu sızma, kara propagandaya malzeme olacak ana unsurların ‘Hollywood tarzı stüdyo çekimler’ için tedarik edilmesi olduğu yaşadığımız bilgi kirliliği ve yoğun enformasyon bombardımanı ile görülmektedir. Kafalarda algı karmaşası olarak oluşturan Batı, ‘düşman İslâm’ karşısında kitleleri manipüle ederek kendi savaşını kazanma peşindedir. Buna karşı çıkışın anahtarı belli bir ideolocya etrafında düşman kuvvetlere cepheden saldırmak ve düşmanın kara propagandasını boşa çıkarıcı ruh disiplini oluşturmak. YANİ İDEOLOJİK EĞİTİM

Dönelim dışarıdan Irak’a akın akın gelen yabancılara;

‘İnanç Savaşçıları’ diye gündem oluşturan bu yabancı savaşçılar hakkında Anadolu Ajansı’nın haberlerinden özetle;

Irak'ta ve Suriye'deki çatışmalarda yer almak üzere bölgeye giden militanlar, Avrupa'da en fazla Fransa, İngiltere ve Almanya'dan yola çıkıyor. Müslüman göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Fransa'dan bugüne kadar yaklaşık 900, İngiltere'den 500 ve Almanya'dan da 400 civarında kişinin savaşmak için Irak ve Suriye'ye gittiği ifade ediliyor.

Merkezi Amerika'da bulunan ve güvenlik araştırmaları yapan "Soufan Group" adlı şirketin hazırladığı rapora göre, Batılı ülkelerden 2 bin 500'den fazla savaşçı, Irak ve Suriye'de İslâm Devleti saflarına katıldı. Raporda, savaşçıların çoğunun 18-29 yaş aralığındaki gençlerden oluştuğu, savaşçıların yaşının giderek küçüldüğü, herhangi bir askeri eğitim almadan bölgeye gittikleri kaydediliyor. Müslüman olmayan ülkelerden Irak ve Suriye'ye gidenlerin büyük kısmının İslâmîyet'i sonradan kabul etmiş kişiler olduğu belirtiliyor.

Tabi bu arada sadece IŞİD’e dışarıdan yabancı savaşçılar gelmiyor; diğer örgüt ve gruplara da katılıyor bu kişiler. El-Nusra’ya’da, Ahraruşşam’a da ve tabii İslâm’a karşı savaşan YPG güçlerine de. Misal;

Avrupa’dan giden Hıristiyanların ağırlıklı olarak katıldıkları Süryani Askeri Konseyi’nin ocak ayından bu yana YPG çatısı altında faaliyet gösterdiği belirtiliyor. YPG, Avrupa’daki Kürt gruplar aracılığıyla bağış ve savaşçı toplarken, Avrupa’da yaşayan Yezidi gençleri de savaşmak üzere bölgeye çağırıyor. YPG’ye bağlı gruplar Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda ve Avusturya’da aktif yardım kampanyaları düzenliyor. Kampanyalarda, "Yezidilerin IŞİD nedeniyle Şengal’de fizikî ve kültürel soykırımla karşı karşıya bulundukları" vurgulanıyor.

Bütün bunlara rağmen Irak’taki Sünnî direniş durdurulamıyor. Ne Suudi Arabistan, ABD ve Fransız uçakları ne Kıbrıs’tan havalanan İngiliz uçakları ne de Türkiye-İncirlik'ten kalkan uçaklar durduramıyor Sünnî ateşi. ABD ile işbirliğine girenler, ABD’yi ebedi bölgede kalacak sanıyorsa çok yakında ne büyük bir yanılgıya düştüklerini anlayacaklar. Koalisyon Güçlerinden aldığı cesaretle Müslüman kıyımına girenler, bunun intikamı alınmayacak sanıyor. Şehirleri yağmalanmış, sokakları kirletilmiş, binaları harabe edilmiş bu vatanın evlatları yeniden dirildiklerinde, dost düşman çevresini hesaba çektiğinde, kimlerin neresinden konuşup kaçacak delik arayacağını çok iyi biliyoruz.

Bugün Katil sürülerine öncülük eden ABD ve İran gibi IŞİD’i gösterip binlerce Sünnî Müslümanı katliama tutan eşkıya birlikleri çok yakında nasıl bir inkılâpla devrileceklerini göreceklerdir.


NİHAİ SÖZÜMÜZ

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “Marifetname” adlı eserinden bütün bu olan bitenler karşısında hazırlanmamız ve hazır olmamız gereken şeyin ipuçlarını vererek yazımızı noktalayalım.

Dedi ki; (Büyük hadiselerin büyük amillerle hazırlanıp meydana geldiği zannedilmesin; en küçük bir hadise büyük bir ihtilâle sebep olur ve hattâ bu ihtilaller öyle anî vukubulur ki, bunu yapanlar da şaşkınlığa düşerler.) (sh. 274)

Dedi ki; (İspanyol atasözüdür… Allah pervasızlardan yanadır.) (sh. 267)

Dedi ki;  (İhtilâller uzun haksızlıkların kaçınılmaz sonuçlarıdır; asırlarca sürmüş cinayetleri bir ânda cezalandırırlar.) (sh. 269)

Baran Dergisi 403. Sayı