28 Şubat’la hesaplaşmanın ilk davası, 2 Eylül 2013 tarihinde Ankara 13. Ağır ceza mahkemesinde başladı. Aralarında Çevik Bir, Çetin Doğan, Erol Özkasnak, Teoman Koman gibi paşaların ve YÖK başkanı Kemal Gürüz’ünde bulunduğu 38’i tutuklu 103’ü sanık yargılanıyor. Bir numaralı sanık eski  Genelkurmay Başkanı Karadayı sağlık gerekçesiyle duruşmaya katılmadı.

28 Şubatın mağdurları ve ilk davaya müdahil olanlar, milyonlarca kişiyi etkileyen darbenin sadece askeri ayağı değil siyasi, yargı, medya ve sermaye ayağının da hesap vermesi gerektiğini söyledi. Fakat ilk gün müdahillerin yeterli derecede davaya ilgi göstermediği görüldü. Belki hükümet gereken çalışmaları yapıyor rehaveti, belki de ileriki günlerde müdahil ve kamuoyu hareketliliği olacak. 28 Şubat’ın önemli mağduru Saadet Partisi de ilk gün görülmedi.

28 Şubat davası ilk duruşma başladı, fakat Fatih Çekirge, Ertuğrul Özkök, Süleyman Demirel, Zafer Mutlu ve Vural Savaş nerede? Bu beşli çeteye sermayenin önemli isimlerini ve 28 Şubatta yok edilen milyon dolarların hesabı da katılmalı. Hepsi suça ortak, öyle ki milletin gözünün içine baka baka, postalları göstere göstere, tankları yürüte yürüte yaptılar bunları. Gazete patronları “topyekün savaş”  ilan ettiler. İBDA-C yargılamaları da bu sürece göre gayrı adil idi. Bin yıl sürecek denen 28 Şubat’ın akamete uğraması da İbdacıların tepki ve direnişleri sonucunda oldu. Demokrasi söylemi ile darbelere karşı durulamaz, güç ve direniş ile darbelere karşı durulur. Mısır örneği önümüzde. Silahlı mücadele ne reddedilebilir, ne kabul edilebilir. Bu bilinmeli ve çiviye karşı çivi olmasını da bilmeli.

MAZLUM-DER Genel Başkan’ı Ahmet Faruk Ünsal duruşma öncesi kısa fakat işin özünü veren bir açıklama yaptı. Açıklamaya Eğitim Bir-Sen, Başkent Kadın Platformu, Özgür Eğitim-Sen, Ahdevefa Platformu, İlk-Der destek verdi.

Ayrıca 28 Şubat’ta idamla yargılanan Hüda Kaya, 14 yaşında terör örgütüne üyelikten tutuklanan Yakup Köse ve evlenmesinin üzerinden bir gün geçtikten sonra gözaltına alınıp, dokuz yıl sonra bırakılan Tayyar Tercan konuşma yaptılar. 

Eğer 28 Şubatçı hak ve halk düşmanı zihniyetin kökü kurutulmazsa, Müslümanlar, dirlik bulamayacağı gibi, Ülkemizin ilerlemesi önünde de her zaman engel olurlar. Ülkemiz bağımsızlık ve büyüme yolunda gidemez, çünkü bu gerici-darbeci ve ulusçu zihniyet her zaman sorun çıkarır. İçlerindeki samimi unsurlar hariç, Gezi olaylarının kıvrıldığı yer de burasıdır. Eskiye dönüş hayalleri besleyen, tatlı yaşamını arayan Geziciler.

AKP, kendi iktidarına tehdit gördüğü Ergenekoncuların askeri ayağı ile hesaplaşırken ve bu hususta doğru yaparken, demokrasi ve liberalizm yolunda her naneyi yiyen yoz bir gençlik yetiştirmiştir ve bu hususta yanlış yapmıştır. Bu vebal onların sonunun başlangıcı da olabileceği gibi, Müslüman Anadolu’ya da ihanete yol açabilir. MAZLUM-DER’in açıklamasındaki şu paragrafı da dikkatle okunmalı ve işin kültür ve şuurlanma kısmına eğilmeli diyoruz:

“Bu postmodern darbenin önde gelenleri yargılanıyor. 103 sanık 2 Eylül’de Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde hakim önüne çıkacaklar. Ancak medyada, akademik dünya’da, bazı meslek kurumlarındaki işbirlikçilerine uzanacak şekilde tahkikat derinleştirilmeli ve ek iddianame ile dava açılarak bu davaya dahil edilmelidirler. Aksi takdirde canlı bir bünye gibi olan toplumun temizlenmesi eksik kalacak ve sosyal bünyeyi rahatsız edecektir. Darbeyi ve darbecileri sonuç veren hastalıklı devlet yargılanması ve sosyal bünye, şeffaf ve denetlenebilir bir devlet dizaynı ile toplumun ayağı ise iyi bir eğitim, bilinçlenme ve farkındalık çalışması ile düzeltilmelidir.”

28 Şubat’ın sembol ismi Salih Mirzabeyoğlu davasıyla ilgili paragraf ise şöyle:

“28 Şubat mağdurlarının durumlarının düzeltilmesine ilişkin çalışmalar sonuçlanmalı ve tüm mağduriyetleri giderecek şekle dönüştürülmelidir. Mahkum edilmiş veya hâlâ cezaevinde tutulan Salih Mirzabeyoğlu gibi mahkumlar yeniden yargılanmalıdır.”

İlk duruşmaya gelelim.

Mahkemede paşaların aileleri ile rahat görüşmeleri, mahkeme heyetine alaycı cevaplar vermeleri dik bakışlarıyla baskı altına almaya çalışmaları, ilk dikkat çekenler. Fakat, Baran Dergisi muhabiri orada paşaları yakınları ile görüşürken de gözledi. Paşaların çoğunun bakışları kaymış ve yüzleri bembeyaz idi, mahkum edası suratlarına sinmiş. Çetin Doğan ise sürekli koordine ediyormuş havasında ayağa kalkıyor, herkesin ailesi ile selamlaşmaya çalışıyor, örgüte moral-motivasyon vermeye çabalıyor. Mahzun duran komutanların yanında hiçbir şey olmamış gibi duran arsızlar da vardı.

 Hiçbir askeri başarısı olmayan ve işi gücü halkına postal yalatmak olan bu paşaların üniforma cazibesi kalmayınca süt dökmüş kediye döndüklerini söyleyebiliriz. Fakat dışarıdaki iş birlikçileri ile her zaman fırsat kolladıklarını da bilelim.

Gözaltılardan başlamak üzere imtiyazlı yargılandıklarını da belirtelim. Onları içeri tıkan zihniyet batıcı ve demokrat olmalarına rağmen bu ABD ve İsrail’e karşı bir söylem geliştirmedikleri gibi mezara giderken bile dine sövmeyi ve dindarlara kinini göstermeyi ihmal etmediler.

 Her zaman dönüş yolunda olan ve samimi için bir parantez açmak gerekir. 28 Şubatçı paşalar o kadar nefrete mucip insanlar ki, bu parantezi açmakta geciktim. Fakat yinede hakkaniyetten ayrılmayalım ve düşünceleri ne olursa olsun, zulme maruz kalan ve adil yargılanmayanların yanında olduğumuzu belirtelim. İnandığımız İslam’ın yüce adaleti gereği. Atatürkçü olup da anti emperyalist tavır gösteren ve Ergenekoncu da olmayan kişi ve zümreleri de tanıyoruz ve zaman zaman onlarla da dergimin adına röportajlar yaptığımızı da belirtiyoruz.

28 Şubat darbe döneminde verilen yargı kararları şeklen incelenip usule uygun deniyor, yani kitabına uydurulmuş. Halbuki hukukun temel ilkeleri çiğnenerek bu usul şartı yerine getirilmiş. Adil yargılanmak nerede, savunma hakkı nerede? Hakimler tarafsız mı yoksa 28 Şubat’ın brifingli yargısından ve estirilen irtica ile mücadele rüzgarından etkilenerek cezalar mı verilmiş? Her şey malum aslında. 28 Şubat’ta yargısız infazlar, işkence ve zulümler olmuş. Polisinden, askerine bürokrasisinden siyasetçisine kadar bu çark acımasızca işlenmiş. Ailesi ve çoluk çoçuğuna kadar bu zulüm çarkından geçen ve dik duruşunu bozmayan İBDA bağlılarını ve tüm dik duran Müslümanları buradan selamlıyor ve onların sayesinde Türkiye’nin bu hesaplaşmaya daha kolay kıvrıldığını ifade ediyoruz.

Sağır sultanın bile duyduğu bir yargılama dönemi idi 28 Şubat darbe dönemi. Dosyalara bakıp usul şartı tamam deyip Yargıtayın onaylaması da “hukuki” manasına gelmez. Daha yeni yardım ve yataklıkdan ve türban davasından 28 Şubat mağdurlarının cezalarını onayladı Yargıtay.

İmam Hatiplilerin ve türbanlıların nasıl gayri kanuni yargılanacağı ve ceza verileceği kararları verilmiş “gizli” toplantılarda. Keza Salih Mirzabeyoğlu ve arkadaşlarına da böyle bir danışıklı dövüş yargılamaları yapıldı. Onun için Salih Mirzabeyoğlu kendisine idam cezası verildiğinde (2 Nisan 2001) “tiyatro bitti!” diyerek tepkisini dile getirmişti. Hukuk, açık, objektif, genel ve soyut olmalı değil mi? Şimdi soralım; şeffaflık bunun neresinde?

Ordu kaba kuvvet kullanarak 28 Şubat darbesini yaptı. Kemalist paşalar hayat konforları bozulmasın diye darbe yaptılar. Fikri olarak bir yönleri yok. Fakat İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu bir fikirle ortaya çıkıyor, “ordu fikrin emrindedir, milletin yumruğudur” diyerek işi ideolojiye bağlıyor, onurlu insan olmanın ve müslümanca tepki vermenin yolunu açıyordu. Zindanda olmasına rağmen, halâ zehri şifaya döndürerek eserlerini veriyor ve “Ümmetin kurtuluşu esastır” diyerek af falan da dilenmiyor.

Darbe ile hukuk ele geçirildi ve adalet varmış gibi mahkemeler çalıştı. Darbe kararları garipdir ki, “Türk milleti adına” karar veren yargıçlarca onaylandı. Bu kararları veren hakim ve savcılar da gazeteciler de “Türk Milleti” adına” yargılanmalıdır.

28 Şubat darbesinin tüm sonuçlarıyla hesaplaşılmalı. Mısır’da Mursi’ye darbe yapıldı. Halbuki darbecilere hesaplaşılsa ve köklerine kadar inilse idi darbe olamazdı. Darbecilerle hesaplaşırken sonuna kadar gitmek hususunda sabır ve irade göstermezsek, darbeci zihniyet tekrar yeşerir ve bizler kaybederiz. 28 Şubatla bütün sonuçlarıyla ivedilikle hesaplaşılmalı, 28 Şubatın tüm mağdurlarına yeniden yargılanma ve iade i itibar yolu açılmalı.