1970’lerden evvel bütün ülkeler, uluslararası hukuka göre konvertibilite şartları çerçevesinde, para basmak için altın teminatı vermek zorundaydı. 1970’lerde düştüğü zor durum sebebiyle kendi koyduğu kaideyi çiğneyen emperyalist ABD, “benim param rezerv para” diye metazori yaparak kalpazan para basmaya başladı. Dünyanın neresinde olursa olsun, sıradan bir kimse dahi para bassa kalpazanlık suçundan en ağır cezaya çarptırılır. Dünyadaki en küçük ülke bile, altını teminat verdiği için batsa dahi parasının karşılığında altını vardır. Buna mukabil alenî kalpazanlık yapan ABD, battığı takdirde herkes göz göre göre dolandırılmış olur. Hiç kimse dolarının karşılığını alamaz. Buna rağmen bazıları ABD’yi savunmaya devam eder. 

Bütün dünyayı dolandırmak, tüm insanlığın malını-mülkünü çalmak, kâğıt ve mürekkepten başka hiçbir karşılığı olmayan kâğıt parçasıyla dünyayı aldatmak meşru hâle geldi; fakat bugün Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi halkının ve mazlum milletlerin hakkını korumak için dolardan kurtulmaya çalışıyor olması, Rusya, Çin ve diğer devletlerle yerel paralar üstünden ticaret yapmak için anlaşmaya çalışması meşru değilmiş. Bu ne kadar aşağılıkça bir durum? 

Türkiye’de beyinleri yıkanarak köleleştirilmiş ne kadar Batı ajanı varsa, hep bir ağızdan “ABD haklı, hükümet Batı piyasalarının kabul edeceği birilerini ekonominin başına getirmeliler” diye söyleniyorlar. Esasında açıkça diyorlar ki, “ekonominin başına bizim gibi Batı ajanı birilerini getirmeliler. Yerli ve millî isimleri getiriyorlar!”

Gelgelelim bugün etrafında yaygaralar koparılan doların gerçek sahibinin Amerikan devleti olmadığını da belirtmemiz gerekir; dolar basma yetkisi FED’e ait, bu da 13 büyük Yahudi şirketinin bir araya gelerek kurdukları bir oluşum.

Nasıl mı? Şöyle; Amerikan halkı İngiltere’ye karşı isyan edip ayaklandığı zaman bu isyancıları Yahudi bankerler desteklediler. Bunun karşılığında da Amerikan parasını basma yetkisini talep ettiler ve para basma yetkisi 13 büyük Yahudi şirketinin ortak oluşumu olan FED’e verildi. Amerika, İngiliz kralından kurtuldu. Fakat daha büyük bir felaketin yakalarına yapıştığını 1865 yılına kadar fark edemediler. 1865 yılında kölelik meselesi etrafında değerlendirilen Amerikan iç savaşını sona erdiren Adraham Lincoln, “savaş giderleri gerekçesiyle” bankerlerin elinden para basma yetkisini aldı. Fakat bu durum uzun sürmedi, Lincoln öldürülünce eski düzene geri dönüldü. Bankerler dolar basmaya devam ettiler.

Bankerler iki defa Avrupa’yı kana buladıktan sonra, 1944 yılında Bretton Woods para anlaşması ile doları dünya parası olarak kabul ettirdiler. Bu anlaşma ile 1 ons altın karşılığının 35 dolar olduğu var sayıldı. 

1960 senesinde, Kennedy, hazinenin bankerlerden borç almasına karşı çıktı. Bankerlerin para basma yetkisini devlete devretmesini talep etti. Fakat suikasta uğradı. Halk Kennedyleri seviyordu, başkanlık koltuğunu almak için kardeşi R. Kennedy hazırlanıyordu ki o da suikasta kurban gitti.

Bir söylentiye göre 1965’te Fransız devlet başkanı General De Gaulle, ABD’nin karşılıksız para bastığını, yani elindeki altın miktarından daha fazla dolar basıldığını fark etti ve Fransa’daki dolarları gemilere doldurup Amerika’ya göndererek, Amerika’dan elindeki dolar karşılığında altın talep etti. ABD’nin ilk etapta bu talebi karşılamasına rağmen sahtekârlığı anlaşıldı. Bunun üzerine 1972 yılında başkan Nixon tarafından doların altın karşılığı, kaldırılmış oldu. Dolar karşılığı paraya dönüştü. O günden beri Amerika kalpazanlık yaparak bütün dünyayı dolandırıyor.

O tarihten beri, Amerika, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Domuzlar Diktatoryası” olarak adlandırdığı Birleşmiş Milletler vasıtasıyla dünyanın her tarafında barbarlara taş çıkartırcasına on milyonlarca insanı vahşice katletti. “Demokrasi götüreceğiz” dedi, Afganistan’da beş milyon Afganlıyı dünyanın gözleri önünde öldürdü. “Irak’a demokrasi götüreceğim” dedi, yakıp yıktığı yetmiyormuş gibi altı milyon insanı öldürdü. Afrika, Suriye hakeza. Amerika nereye giriyorsa oraya vahşetten ve açlıktan başka hiçbir şey girmedi. Yine Avrupalılar Afrika’ya medeniyet götürüp kalkındıracağız diyerek on milyonlarca insanı öldürüp açlığa ve sefalete mahkum etmediler mi? Yüzyıllarca barbarlıklarını, vahşiliklerini bize medeniyet diye yutturmadılar mı? 

İçimizden devşirdikleri misyonerlerle bizi hep kandırdılar.

Kendi yandaş ve işbirlikçileri vasıtasıyla darbeleri organize etti ve desteklediler, iktidarları belirlediler. Ama artık Müslüman Anadolu halkı Batı’nın gerçek-yamyam yüzünü gördü ve bu durum izzet-i nefsine dokundu. Bugün dolarla diz çöktürmek istedikleri Sayın Erdoğan, Batı’ya karşı bir haysiyet savaşı vermesi için bu halk tarafından başkan seçildi.
Onlar, zalimliğiniz ve adaletsizliğinizden dolayı gelecek yüzyıllarda yoklar ama bu millet devletiyle beraber ilelebet yaşayacaktır.

Yahudi ve Haçlı Batılı emperyalistler, yüzyıllarca tüm dünya haklarını onursuzlaştırıp modern köleler haline getirdi. Sonra da acımasızca sömürdü. Bunu içerden ayarttığınız işbirlikçi hainler vasıtasıyla yaptılar. Ama şimdi doları kullanarak nasıl bir dolandırıcı oldukları, nasıl sahtekârlık yaptıkları ortaya çıktı. Daha 1970’lerde Sayın Salih Mirzabeyoğlu bütün insanlığın onur ve haysiyetini kurtarma adına sizin maskelerinizi düşürdü:

“efendi olma hevesiyle
silahları bize döndü
Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız
birlik oldu birlikte savaştıklarımızla
-bedeli ihanet oldu kanımızın-
kara bir bulut gibi
kapkara düşünceyle 
-kiralık düşünceleriyle-
‘giydiler çıkardıkları çizmeleri’
emperyalistlerin…”

Bugün de Sayın Cumhurbaşkanımız, onların bu millete karşı saldırgan ve sömürgeci hamlelerine karşı bir milletin onur ve haysiyetinin mücadelesini yapmaktadır. Artık düşmanın ve yerli ajanlarının da maskesi düştü. Bu işbirlikçi ajanlar ister Müslüman görünümlü olsun, isterse solcu, ulusalcı, Kemalist ve hatta AK Parti içinden birileri de olsa hepsi belli.
Amerika, Sayın Erdoğan üzerinden Türkiye’ye karşı savaş açtı. Ajan papaz Brunson pazarlığı için Amerika’ya giden Türk heyetinin önüne koyulan şartlar bunu gösteriyor. Bu millet topyekûn olarak, tek yumruk gibi Devlet Başkanının yanında kenetlenmiştir. Amerika şimdiye kadar girdiği bütün ciddi savaşları kaybetti. Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta kendisini galip gibi göstermeye çalıştı. Sadece yakıp yıktı. Bugün de kolpacılık yapıyor.

Dünya ülkeleri onun kalpazanlığını ve kolpacılığını anlamış vaziyette. Onun tek gücü var, o da sahte para olan dolarla dünyayı dolandırıyor olması. Rahmetli Saddam Hüseyin’in “Ben dolarla petrol satmıyorum.” diye başlattığı sürecin bugün geldiği nokta itibariyle, herkes dolardan kaçıyor ve kendi para birimleriyle alışveriş yapmayı önceliyor. Batma sürecine giren ABD, bu manzarayı gördükçe çıldırıyor.

Erdoğan düşmanlığı da, onun eski cumhurbaşkanı ve başbakanlar gibi her söyleneni emir bilip “evet” dememesinden, bağımsız bir ülkenin liderine yakışır vaziyette davrandığı için… ABD ise artık silahtan başka hiçbir şey üretemiyor, yükselen ekonomiler karşısında güç kaybediyor. Sahtekârlık üzerine kurmuş olduğu gücü kaybeden piç devlet, kadim bir idarî tecrübeye sahip Türkiye’ye şartlar koşuyor. 
“Eceli gelen köpek cami duvarına pislermiş!”


Baran Dergisi 605. Sayı