Bir seri makale halinde Baran dergisinde yazdığım konular, 15 Temmuz Darbesi’nin bazı gariplikleri ile başladı. O gecenin ilk saatlerinde Marmaris’te meydana gelen katliam girişimine (Cumhurbaşkanına Suikast Davası) dair “Kim Saldırdı?”, ardından Akıncı Üssü/GKB Çatı Davası’ndaki (Yurtta Sulh Konseyi Davası) tutarsızlıklar hakkında “Fazlalıkları Atarak” başğındaki seri makalelerim, bu iki serideki ana fikri (“tutarsızlıklar”) destekleyici mahiyette yan makaleler. Bunların devamı mahiyetinde meşhur toplantının yapıldığı iddia edilen, darbenin en önemli ayağı olduğu söylenen “villa” üzerinde bir dizi makalenin de malzemeleri hazır.

Böyle bir konu içerisinde ilerlerken, tamamen tevafuki olarak önüme gelen (Batı Karadeniz gezim esnasında gönüldaşların anlattıkları) “Kasap Amca Dolandırıcılığı”nın evraklarıyla da rezalet bir hadiseyi seri halinde yazmaya giriştim. Evet, rezilliğin, sefilliğin, kokuşmuşluğun, korkaklığın, adam kayırmacılığın, bu vezindeki tüm kelimelerin müşahhas hale geldiği bir hadisedir “Kasap Amca Dolandırıcılığı!”

***

Bazı hadiseler oluyor, bitiyor, aradan aylar geçtikten sonra muhalif basında, üstelik kopkoyu bir istismar ile yer buluyor. Sadece muhalif yerlerde bahsedildiği için, hadisenin doğruluğu veya hatalı olduğu noktasında hiç ses çıkmıyor, görmezlikten geliniyor, yapanın yanına kar kalıyor sefihliklerde!

17/25’i düşünün. “Amerikan maliyesini” belki ilgilendirebilecek bir meseledir o; her devlet kendi menfaatine çalışır, TC hükümetinin yaptığı da buydu. Bu menfaat üzerine, birtakım devletler üstü anlaşmalar bahane edilerek başlatılan savcı-polis iş birliğinde gerçekleşen bir ihanettir 17/25! Fezlekeye herhalde yanlışlıkla konulan bir “tape”de, dönemin bir bakanının bürokratlardan biriyle yaptığı konuşmanın içeriği oldukça önemlidir. Zarrab üzerinden gerçekleştirilen “mali operasyonun” Amerikalılar tarafından bilindiği, baskı yaptıkları, baskının sebebinin de Amerikan şirketi Cargill’in operasyona dahil edilmesi talebinin reddedildiği konulu tape kaydı, polis operasyonunu boşa çıkarmaktadır. Buna rağmen devam edilmiştir.

Bu ihanet olduğu gibi, ortaya çıkan tape ve görüntüler eşliğindeki rüşvet iddiaları da hakimlik önüne getirilip hükme bağlanmalıydı aslında. Bağlanmadı. Muhalefete prim vermemek için TBMM’de aklandılar üstelik. Acun Ilıcalı’nın uçağıyla Florida’ya gittiği iddia edilen, daha doğrusu anlaşmalı teslim için ABD’ye giden Rıza Zarrab ise itirafları ortaya çıktıktan sonra (“cari açığı kapatan vatansever işadamı” olarak bilinen İranlı), hainlik ile itham edilmeye başlandı. O itiraflar da gösteriyordu ki, 17/25, Amerikan maliyesiyle ilgili bir operasyondu ve “kara para” işin maskesiydi. Fezlekede dahi çok küçük bir kısma sahip, Zarrab ile içeriği suç içermeyen altı telefon konuşması olan Halkbank müdür yardımcısı Hakan Atilla’nın ABD’den çıkış yaparken tutuklanması tam bir skandaldı. Zarrab’ın dahi tutuklandığını duyunca şaşırdığı, itiraflarında aralarının iyi olmadığını, ne rüşvet verdiğini ne onun istediğini söylediği Atilla’nın tutuklanması, ABD’nin “haydut devlet” olduğunun açık gösterisiydi ve tutukluluk da şantaj malzemesiydi.

Hakan Atilla’nın Halkbank tarafından tutulan Amerikalı avukatlarının savunmalarında, “Zarrab önüne gelene rüşvet veren biri, bunlar dosyadan da anlaşılıyor, Halkbank’da tutuklama yapılacaksa, bu yüzbinlerce dolar rüşvet alan müdür Süleyman Aslan’dır; Amerikalı maliye ajanının dikkatini Rıza Zarrab’ın ismini vererek ona çeken Hakan Atilla değildir.” (1) cümlesi, önemlidir. Denilebilir ki, müvekkilini kurtarmak için söylenmiştir bu sözler! Pek fayda etmediğini herkes gördü! Tüm o rüşvet ilişkileri iddiası, Amerika’daki davada esas delil olarak görüldü üstelik! Burada yargılama yapılsaydı, isterse beraat ile neticelensin, mahkeme sürecinden geçtiği için TC hükümetinin eli güçlenir, rüşvetçilerle çalışılıyor temasının oluşması engellenirdi. Yapılmadı. Olmadı.

17/25 ile kendilerine gün doğduğunu gören bazı kesimlerin hukûka takla attıran akıllarına tabi olundu; gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiğinde ne olursa, o oldu bundan sonra da! Erdoğan Bayraktar’ın geçtiğimiz Eylül ayı sonunda ağzından çıkan cümlelere kadar gelindi. Dikkat edin yalnız! E. Bayraktar 17/25’in Fetö operasyonu olduğunu açıkça söylüyor ama ortada rüşvet ilişkileri varsa bunun da açığa çıkarılmasını istiyor.

***

17/25 ve Zarrab’dan “Kasap Amca Dolandırıcılığı”na gelinir mi? Gayet tabii! Biz hadisenin özü gibi, ona bakan usul üzerinde de durduğumuz için, gelmemek ne mümkün.

Veya muhalif basında çokça lafı edilen, video sitelerinde faillerinin kayıtlarından geçilmediği, üzerinden çokça istismar da yapılan “Fetö Borsası” meselesine bakalım. Ak Parti İzmir başkan yardımcısı olan Ahmet Kurtuluş, savcılık tarafından “itirafları” dikkate alınarak tahliye edilmişti. Evinde tedbir uygulanıyordu. Polis kıyafeti giymiş Yener Toya tarafından da evinde katledildi. İzmir ve çevresindeki “FETÖ borsası”na dair isim isim açıklamalarda bulunmuştu. Mahkemede çok daha geniş ifade vereceği belliyken katledildi. 15 Temmuz darbesinin öne alınmasına sebep olduğu iddia edilen İzmir’de yürütülen soruşturmanın iddianamesini yazan savcı Okan Bato’nun da adı geçiyordu ifadelerinde. (2) Bu itiraflardan sonra, Okan Bato, HSK tarafından basit bir savcılığa sürüldü. (3) En son kararname ile Antalya’ya gönderildi ama onca iddiaya rağmen ihraç edilmedi. Yazdığı iddianame, 15 Temmuz ile ilişkilendirildiğini, o soruşturmada kullandığı (Foça üssünden) iki itirafçının da (Şapka ve Kuzgun) 15 Temmuz’un “Fetöcü darbe” olduğuna dair en önemli tanıklar olarak darbe davalarının sacayağı haline getirildiğini unutmayalım yalnız.

17/25 ve “Fetö Borsası”nın “Kasap Amca Dolandırıcılığı” ile alakası mı var ki onlardan bahsediyorsun diye de sorulabilir bu durumda. Her şeyin her şeyle alakası vardır diyerek çıkılabilir bir soru olmasına rağmen, yukarıda yazdım, öz ve daha önemlisi usul ile ilgileniyorum ve bu usullerdeki benzerliği/beceriksizliği öne çıkarıyorum.

***

“Kasap Amca Dolandırıcılığı”nda hakkında onca iddia olan “yedi tarikatın şeyhi M. Fatih Çıtlak”, bilhassa Malatyalı müşteki Mahmut Çelik’in artık görülmemesi imkansız iddialarını anlattığı videoları akabinde devreye giren “sayın Cumhurbaşkanının avukatı” eliyle olması kuvvetli şekilde, şüpheli olarak alınan ifadesi sonrasında, “ben tarafları barıştırdım” beyanıyla dosyadan uzaklaştırılmış ise, bu dosyadaki ve bazı dosyalardaki “çapakların” temizlenmesindeki “usul benzerliği” üzerinde duruyorum.

Ortada aslında bir usul yok yalnız, dikkat edin! Varolan tozu topağı “mevzuat süpürgesi”yle halının altına süpürme, gözden uzaklaştırma sözkonusu. BİRGÜN birileri veya kendileri unutup, bahar temizliği için halıyı balkondan çırpmaya niyetlenip yerinden hafif kaldırdığında o toz topak tekrar ve bu sefer temizlemesi zor şekilde kalıplaşş olarak odaya dolacaktır! (Zarrab davasındaki ileri/geri savunmalar gibi)

Makalelerimizde M. Fatih Çıtlak’ın, çeklerin el değiştirilmesi esnasında devreye girerek “ağrı kardeşliği” gösteren belediye başkanı Savcı Sayan ve avukatının suçlu olduklarını iddia etmiyoruz, bunu unutmayın. Biz, soruşturma dosyası içeriğinde, video sitelerinde bulunan onca müşteki beyanına rağmen bu üç kişinin dosyadan uzaklaştırılmasındaki garipliğe dikkat çekiyoruz. Biri “yedi tarikatın şeyhi”, diğeri belediye başkanı olan ismi bolca zikredilen bu kişilerin mahkeme önünde beraat etmelerinin imkânı verilmeliydi diyoruz. “Lekelenmeme hakkı” yani.

Birtakım ses kayıtları ve bazı WhatsApp yazışmaları mevcut, bir kısmı bana da ulaştırıldı. Bunların savcılığa sunulanları video sitelerinde yayınlanırsa, meşhur bazı avukatların ve kişilerin durumu nasıl olur, merak ediyorum.

17/25’den bu yana, adalet bakanı Abdülhamit Gül’ün “bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun!” çıkışını yapacak kadar hukuka takla attıran bir çetenin/yapının ellerinin ve aklının dokunduğu dava dosyalarıdır kısaca, makalemde bahsettiklerim! Günü kurtarıcı, yarını toza topağa boğucu, “kasap amca”da olduğu gibi müştekileri yalnızlığa terk edici bir sefihliktir, bahsettiğim. Onlara, bu “yol” yol değil diyoruz! Siyasi dosyalarda ne “haltlar” karıştırdınız ona pek bakmıyoruz, bunun karşılığı siyaseten gelir ama adi suç dosyasında müştekileri yalnızlığa itmenizin hesabını vermenizi isteriz, diyoruz.

Video sitelerini biz günaşırı takip ediyoruz, siz de takip edin. Müştekilerin zararlarını tazmin edin ama önce! Edin ki hak bir yol üzerinde olan “İstanbul beyefendisi” olduğunuza herkes kani olsun!

Notlar:

1) https://www.politikyol.com/sarraf-davasinda-hakan-atillanin-avukatlarindan-sok-savunma/

2) https://www.a3haber.com/2020/11/10/ek-ifade-veren-ahmet-kurtulus-ayrintilari-anlatti-itiraf-ve-tahliye-mi/

3) https://odatv4.com/guncel/dunya-bu-gorevden-almayi-odatvden-ogrenecek-05091842-145876

İlgili/ilgisiz:

https://www.antalya.edu.tr/tr/universitemiz/yonetim-1/mutevelli-heyeti