Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan, pazartesi günü, İbn-i Haldun Üniversitesi Külliyesi Açılış Töreni’nde, Türkiye’nin bir inkılabın eşiğine geldiği, artık yeni bir medeniyet telâkkisi ortaya koymamız gerektiği, şartların Türkiye’yi bu değişime zorladığı, eğitimden medyaya kadar memleketteki müesseselerin mevcut zihniyet içinde kalmak suretiyle köhnediği istikâmetinde ehemmiyetli bir konuşma yaptı. Bu konuşamadan öne çıkan bazı bölümleri, hem kendi dünya görüşümüzdeki yerini işaretlemek ve hem de günümüz Türkiye’sinde iktidar çevresi ve dışındakilerin keleşliğini göstermek adına ara başlıklar hâlinde tahlil edelim.

Tarih Şuuru-Hafıza

- “Yaşadığımız her hadise geçmişi anlamadan geleceği kavramanın mümkün olmadığını bize tekrar tekrar hatırlatıyor. Meseleye siyasi ve ekonomik taraflarını bir kenara bırakarak sadece ilmi yönüyle bakacak olursak, mesela Batı dünyası tıptan sosyolojiye kadar pek çok alanda ilhamını bizim köklerimizden almıştır. Buna karşılık biz kendi köklerimizi tamamen unutarak veya dışlayarak onun türevlerini esas kabul etmek suretiyle iki asırdır kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz. Bir başka ifadeyle fikri bir buhranın içinde çırpınıyoruz. Halbuki siyasî bağımsızlığın da ekonomik bağımsızlığın da temelinde fikri bağımsızlık yatar. Osmanlı'dan Cumhuriyete ülkemizin bu süreçte yaşadığı tartışmaların merkezinde hep geleceğimizi nerede arayacağımız sorusu yatmıştır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının bu bölümünde yeni bir tarih muhasebesi yapılması gerektiğinden ve bu tarih muhasebesiyle beraber senelerdir bize dayatılan sokma hafızanın yerine asıl hafızamızı kazanmamız gerektiğinden bahsediyor. Son bir asırda hafızamızın hatırda kalan bölümlerinin de kökünden kazınması için harf, dil, lâiklik, kılık kıyafet, tevhid-i tedrisat gibi “devrim” adı altında gerçekleştirilen, müşterek hafızamızın pratik hayata aksülamellerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bu hareketlerin tamamını karşısına alıyor ve fikrî bağımsızlığı işaret ediyor.

Bilindiği üzere Büyük Doğu-İbda fikriyatının en önemli bahislerinden biri de “Tarih Muhasebesi” bölümleridir. Çünkü tarih muhasebesi hafızadır ki, hafıza olmadan şuur da olmaz, ahlâk da olmaz. Bu bakımdan Erdoğan’ın açıklamalarının yeni bir hafızayı davet eder mahiyeti, istikâmetin belli olması noktasında bize kalırsa son derece ehemmiyetli bir çıkıştır.

Batıcılık

- “Sonuçta, ülke ve millet olarak kendimizi kontrolsüz bir Batılılaşma fırtınasının içinde bulduk. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından bir Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması, Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır. Her dönemde elbette bu fikri sancıyı yaşayan, tartışmayı ve arayışı sürdürmeye çalışan dava insanları çıkmıştır. Ama bunların sesi ve üretimi devlet gücünü de arkasına alan kayıtsız şartsız Batıcılığı savunan zihniyetin faşist dayatmaları karşısında yetersiz kalmıştır.”

Tatavayı bırakıp peşin peşin ölçüyü koymak gerek: Biz Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettik; ve Lozan’da, birileri, bizim adımıza, siyasî olarak kaybettiklerimizden sonra elimizde kalan bize ait ruh köklerimize kadar her ne varsa, onları da teslim etmek üzere bir teslimiyet anlaşmasına imza attılar. Bunun neticesinde de devlet desteği ile sistematik bir şekilde ferd, cemiyet ve devlet planlarında büyük bir yabancılaşma hareketi başlatıldı. Cemiyetimizin bir kısmı bu süreçten kendisini koruyup bugünlere kadar özünü kaybetmeden gelebilmişse de, diğer bir kısmı kendi insanına yabancılaştı. Bu bölüm aslında yine tarih muhasebesi, hafıza bahsiyle münasebetli olduğundan çok da uzatmaya gerek yok.

Yalnız burada dikkat çekmek istediğimiz bir husus var. Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir konuşma yapıyor ve hemen ardından Ak Parti Gençlik Kolları, gençlere, kendisini milletimizin ruh köklerini kurutmaya adamış, Allah’a ve Resûlü’ne düşmanlıkta nam salmış, Batıcıların putu konumundaki Mustafa Kemal’i idol gösteren bir video hazırlayıp yayınlıyor. E şimdi hâl böyle olunca da, insan kendisini “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demekten” alamıyor tabiî. Partinin başı statükoya karşı çıkarak yeniliği davet ederken, yeniliğin temsilcisi olması gereken gençlik kolları statükodan yana tavır koyuyor, olacak iş mi? Kusura bakmayın ama idrakler işte tam da böyle iğdiş ediliyor.

Her zaman ifâde ettiğimiz üzere Türkiye Cumhuriyeti arşivlerinin ivedilikle açılması ve tarihin sahte kahramanlardan, gerçeğin ta kendisini faş etmek yoluyla temizlenmesi gerekiyor.

Fikrin İktidarı – Mutlak Fikrin İktidarı

- “Aynı şekilde gerçek iktidarın, fikri iktidar olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Tek tek bireylerden başlayarak toplumun tamamına ve oradan da insanlığa uzanan fikri iktidar yolu gerçekten zor ve zahmetli bir süreçtir. Şahsen bu konuda kendimi biraz mahzun hissediyorum. Samimi bir muhasebe ile geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum. Bunu iddialı söylüyorum bugün Batı'nın üniversitelerinde bizim ulaştığımız bu kemiyete onlar ulaşamadılar. Bunun yanında hele hele orta öğretimde hiç mi hiç ulaşamadılar. Biz bunları aştık. Şimdi burada keyfiyet üzerindeki süreci bizim hızlandırmamız gerekiyor. Eğitim-öğretim görüyorlar ama çoğu alanda hepimizi mutmain edecek düzeyde yetişmiş insan gücüne sahip değiliz. Genç bir nüfusa sahibiz hamdolsun ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz. Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde hep benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. En haklı olduğumuz konularda bile dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. İşte bunun için de fikri iktidarımızı hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim. Hiç kimsenin bu fikri iktidar arayışından rahatsız olmaması gerekir. Bu arayışın sona ermemesi bir ülkenin ve toplumun felaketi demektir. Tam tersine bu arayışa herkesin destek vermesini, katkı sağlamasını özellikle bekliyoruz.”

En başından beri ifâde ettiğimiz üzere, kemmiyet planındaki gelişmeler, keyfiyet planında karşılığını bulmazsa faydadan çok zarar getiriyor. Türkiye’nin dört bir yanına açılan üniversiteleri ele alalım meselâ, Erdoğan’ın da dediği üzere, bu girişim içtimâî büyük bir aydınlanmayı peşinden getirmediği gibi, tam tersine büyük bir yozlaşmanın da kaynağı hâline dönüştü. Kızıyla erkeğiyle okuyacağım bahanesiyle evinden çıkan çocukların neler ile muhatab olduğunu ve sonrasında başlarına neler geldiğini gazetelerin üçüncü sayfalarında okuyoruz. Yine toplu konutlar ve sitelerin inşaatıyla, insanın varlığını idrak etmesinin temel şartı sayılan toplumdan uzaklaşması ve bununla beraber mahalle baskısının ortadan kalkması neticesinde ipinden boşalan beygir misali hayvanlaşanların ne tip rezaletlere imza attığını da, sırf bu rezillikleri normalleştirmek için çekilen televizyon programlarında gördük, görüyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan fikrin iktidarı diyor, biz ise bilindiği üzere bu geniş çerçeveyi daraltıyor ve “Mutlak Fikir”in, İslâm’ın iktidarı diyoruz. “İnsanı aşkın, “Mutlak” ölçülere dayanan anlayıştan zuhur eden yeni bir düzen tesis edilmeden, tek tek fertlerden başlayarak bütün toplumu kuşatacak ve teşkil ettiği numuneliğin muvaffakiyetiyle insanlığın geri kalanına sıçrayacak olan fikrî iktidar için başka bir kaynak tanımıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan da zaten bu mânâyı kastetmiş olacak ki, hemen ardından ekliyor:

- “Tek vazgeçilmezimiz inancımızın naslarıdır.”

Bu arada unutmadan, Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ya, “Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor”. diye, medya da Erdoğan’ı adeta tasdik edercesine onun bu konuşmasını alıyor ve “Eğitimde Reform” başlığı altında gündeme getirerek, bütün bu konuşmayı öğretim sisteminde sanki bir değişiklik olacakmış gibi lanse ederek, kendi seviyesizliğinin seviyesini bu vesileyle bir kez daha isbat etmiş oluyor.

Anlayışın Yenilenmesi

- “Onun dışındaki her şeyi geleceği kucaklayacak şekilde yeniden yorumlamak, yeniden üretmek mümkündür. Bir başka ifadeyle ne insanlığın milletimizin ve inancımızın binlerce yıllık birikimine sırtımızı döneceğiz ne de modern dünyanın sunduğu imkanları reddedeceğiz. Her ikisini birden değerlendirerek inancımızın mutlak hakikatlerinden aldığımız güçle çok daha büyük hedefler peşinde koşacağız. Esasen insanoğlu kimi zaman iyi yönde, kimi zaman kötü yönde kendisini sürekli yenileyen bir varlıktır. Bunun içinde sürekli yeni peygamberlerle Hakk'a davet edilmiş yeni ilim, fikir, gönül insanlarıyla kalbi ve dünyası yoğrulmuştur. Kendimizi mevcut şartlara hapsederek fikri tüketicilikten öteye geçemeyiz. Biz her alanda olduğu gibi fikri alanda da üretici olmanın gayreti içindeyiz. Geleceğe bırakacağımız en kıymetli mirasın fikri bakımdan üretken, nitelikli insan olduğu inancıyla bu doğrultuda var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz.”

- “Fikri iktidarımızı kökü ve ruhu itibarıyla bize ait olmayan bir medeniyete kaptırmamızın sebebi, bu sapkın akımların önlerinin bilinçli bir şekilde açılmasıdır. Fütüvvet ehli bir nesil yerine amorf bir nesil yetiştirme gayreti, ülkemize ve milletimize oldukça pahalıya mal olmuştur. Geçmişten bugüne yaşadığımız nice acıların, döktüğümüz nice gözyaşlarının, çektiğimiz nice sıkıntıların gerisinde, kuşaklar boyunca maruz kaldığımız bu fikri istila gerçeği vardır.”

Ve Erdoğan’ın konuşmasından yapmış olduğumuz iktibaslardan bu sonuncusunun karşılığını, yine Üstad Necib Fazıl’ın İdeolocya Örgüsü adlı eserinin, Akıncı Güç kadrosuna ithaf ettiği “Ek” bölümündeki, “İslâm Yenilenmez, Anlayış Yenilenir” diye başlayan bölümde buluyoruz. Bu bölümün son kısmını hatırlayacak olursak:

• İslâm, 500 yıl kılıcını elinde tutan Türkiye'de bozuldu ve her yerde altüst oldu. Bu, ancak Türkiye'de düzelirse her yerde sağlığa kavuşabileceğine ait ilahi bir ihtar...

· İslâmı yenileyecek olan nesil, bu ruh ve madde felaketleri Türkiye'sinde son ve som, hepçi ve bütüncü tepki halinde zuhur etmekle mükellef...

• Bunca zevalin ardından ancak kemal çığırı açılabilir...

• Dört büyük halifenin sırayla şiarları olan merhamet, celadet, edep ve akılda tam ikmalli ve teçhizatlı olarak, 15. İslâm Asrının eşiğinde, İslâmı yenilemek davasını çözümleyecek nesilden, ana rahmini tekmeleyici sesler duyuluyor. Aya gitmek hüner değil, bu sesleri güneşten duyulacak derecede fikirde ve aksiyonda yükseltmek marifet...

Hâkim Fikri Hâkim Görüş Hâline Getirmek

Tarih Muhasebesi’nden başlayarak Anadolu’nun millî hafızasını yeniden inşâ etmiş, bu hafıza sayesinde hatırladıkları ile kaynağı ve “Kurtuluş Yolu”nu işaretlemiş, zamanın ruhuna pençesini geçirmek için Batı tefekkürü ile İslâm tasavvufu üzerinde kanatlarını açarak ikincinin önünde birinciyi hesaba çekmiş ve bu suretle bütün dünya irfan yemişlerini yepyeni bir dil çarşafına silkelemiş, bizi “Kurtuluş Yolu”na sokacak ve orada tutacak gaye ve vasıta fikir sistemini inşâ etmiş, bu fikir sisteminin devlet ve idare mefkûresini örgüleştirmiş Büyük Doğu-İbda’dan başka bir fikir mihrakı yoktur.

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan her neyi kast ederse etsin, hissetmiş olduğu ihtiyaç bile başlı başına takdire şayandır ve hakiki İslâm ihtilâli ve inkılâbının yarısından fazlası tamamlanmış demektir. Artık ihtiyaç dillendirilmeye başlandığına ve bu ihtiyacın tek adresi de belli olduğuna göre, inkılâbı tamama erdirmek için geriye kala kala hâkim fikri, hâkim görüş hâline getirmek kalmıştır.

İşte o zaman, tek tek fertlerden başlayarak cemiyetin tamamına ve oradan da beşeriyete uzanan fikrî iktidar yolunun kapıları sonuna kadar açılacaktır!

Son olarak, fikir iktidarına giden yolun, mevcut olanın çatlaklarını sıvayacak reformdan değil, 1999’da başlayan ve 15 Temmuz ile beraber iyiden iyiye yükselen halk ihtilâlini, yukarıda bahsettiğimiz çerçeveye uygun inkılâblarla taçlandırmaktan geçtiğini de hatırlatalım.

719. Sayı