Yaşanan her hadise Türkiye’nin durumunu ve nasıl bir ülke olduğunu daha fazla ortaya çıkarıyor. Türkiye, işgale uğramış ve bağımsızlığını kazanamamış bir ülkedir. Buna rağmen Türkiye’nin cumhurbaşkanı gönüldaş Erdoğan’ın saygınlığını hedef alan saldırılar gerçekleştiriliyor. Objektif olmak gerekirse gerçekten çok zor bir süreçten geçiyor. İnatla direniyor ve onun hâlâ yaşıyor olması bile bir mucize sayılabilir. Yerli işbirlikçilerine onu öldürmeleri için çoktan emir vermişlerdir bile; Amerika’nın bir alışkanlığıdır bu.

Aslında Türkiye ile Amerika müttefik iki ülke olabilir; ama ABD’nin emperyalist, Siyonist ve Pro-Siyonist politikacıları ve politikaları Türkiye ile ABD arasındaki bu çatışmaya sebep oldu. Amerikan Başkanı Donald Trump şu anda aşırı Siyonist bir çizgide. Buna rağmen, hâlâ Donald Trump’ın destekçisiyim; çünkü emperyalistler onun arkasında durmuyor. Rejim Trump’ın Kuzey Kore’ye saldıracağı gibi propagandalar yapıyor. O, baştan beri ABD’nin Suriye ve Irak’taki faaliyetinin karşısında duruyor ve bu da Türkiye’de de işgalin sona ermesi mânâsı taşıyor. Fakat insanlar Trump’ın bir Amerikan başkanı kadar güçlü olmadığını bilmiyor. Amerikan emperyalizmi, bazı Kemalistlerin ve Gülenistlerin kabul ettiği bir politika takip ediyor. Tüm bu çatışmaların temelinde Türkiye’nin bağımsızlığına kavuşmak için çaba sarf etmesi yatıyor. Türkiye’nin böyle bir çaba içinde olması ve nihayetine bağımsızlığına kavuşması müesses nizamın bölgesel ve global politikaları açısından bir tehdittir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bu vaziyet sebebiyle Moskova’ya yakınlaştı ve Moskova da bu yakınlaşmaya mukabele etti. Rusya Devlet Başkanı Putin Türkiye’ye ziyarette bulundu. Bu ilişkinin gelişmesi gerçekten önemliydi. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Müslümanların kurtarılması için çaba sarf ediyor. Ayrıca Erdoğan Chavez döneminden beri Venezüella ile de yakın ilişkiler geliştirdi, ticarî yatırım anlaşmaları yaptı. Geçtiğimiz haftalarda da Maduro’yla görüştü ve bir anlaşma imzaladılar.

Çatışma durumu, dile getirildiği gibi Erdoğan’ın herkesi saf dışı bırakıp tek adam olmasından değil, Erdoğan’ın Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenecek vaziyete getirme emelinden kaynaklanıyor. Türkiye, 1980’lerden beri hızlı bir şekilde gelişiyor ve tarihte Avrupa, Asya ve Afrika’ya hükmeden büyük Türkiye olma yolunda ilerliyor.

Buna karşın, Türkiye’nin, nüfusun önemli bir kısmını oluşturan Kürtlerin gerçekliğini kabul etmesi gerekiyor. Kürtler kötü insanlar değiller; fakat manipüle ediliyorlar. Onlar Türklerden daha uzun süredir bu topraklarda yaşıyorlar. Türkler Anadolu’ya geldiğinde onlar bu bölgede yaşıyorlardı. Onların tarihî ve millî haklarını kabul etmek gerekir. Tabiî ki Siyonist ve Emperyalistlerin Irak’ın kuzeyinde devlet kurmasını kabul edemeyiz; ama Kuzey Irak, Siyonist ve Emperyalistlerin en önemli üssüdür. Dolayısıyla Türkiye ve İran karşı çıkıyor; onlar da Türkiye ve İran’la açıktan çatışamazlar. Kuzey Irak’taki Kürtler gibi, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler de Amerika tarafından “İslâm Devleti” ile mücadele bahanesiyle silahlandırılıyor. Bu bütünlük içerisinde düşününce her şey daha açık görülüyor. Emperyalizme ve Siyonizm’e karşı savaşması gereken Kürt gençler, emperyalizmin ve Siyonizm’in düşmanlarına karşı savaştırılıyorlar, kanları akıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bağımsız Rus devleti ile yakın ilişkiler geliştirmesi, Arap hükümetleri ile İran’ın tüm ideolojik çatışmalarına rağmen yakınlaştırılmaya çalışılması bu durumun farkında olunmasından kaynaklanıyor. Şunu kabul etmek gerekiyor ki, İran, Ortadoğu’nun tek bağımsız devletidir; bunun Erdoğan’a saygı meselesiyle alâkası yok, ama Türkiye hâlâ işgal altındaki bir ülkedir. Türkiye, uzun bir süredir, geleneklerine ve inançlarına sahip çıkarak bu durumdan kurtulmaya çalışıyor. Bu gerçekten önemli ve önümüzdeki on yıl içerisinde Erdoğan’ın bunu yapabileceğini düşünüyorum. Erdoğan sembolik olarak tüm Müslümanların yeni “sultan”ıdır; ayrıca Türkiye vatandaşı ve komşu ülkelerdeki gayrimüslimler için de öyledir. Türkiye’nin tarihi uyandırmak için atacağı tek bir kurşun yeter. Fakat Türkiye’deki Erdoğan muhaliflerinin de Esed sonrasında Suriye’de İslâm düşmanı olmayan dürüst bir insanın getirilmesi hususunda ona destek vermesi lâzım. Başta Filistin’deki kutsal şehirler olmak üzere Müslümanların tüm kutsal beldeleri Siyonist işgalden kurtarılmalı, tekrar fethedilmelidir. Arabistan da kurtarılmalıdır. Filistin’deki kutsal yerler Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından kullanılabilmelidir.

Türkiye, barışçıl politikalarla bölgedeki ağırlığını artırırken, topraklarındaki işgal üslerinden de kurtulmalıdır; sadece Almanlardan değil. Tarihî olarak Türkiye ile Almanya’nın yakın ilişkileri olmuştur. Türkiye’ye karşı Almanya’nın tavrı ile ABD’nin tavrı farklı olması gerekirdi. Tarihî ilişkiler ve NATO dolayısıyla bugün de müttefik olmalarına rağmen Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler tıpkı ABD ile olduğu gibi gerilimli ilerliyor. Bunun sebebi de Türkiye’deki bazı gazeteciler hakkında ajanlık faaliyeti yürüttükleri iddiasıyla başlatılan soruşturmalar ile Alman askerleriyle alâkalı yaşanan gelişmeler. Tekrar hatırlatayım; Büyük Türkiye’yi parçalayan Skyes-Picot antlaşması imzalandığında Türkiye ile Almanya müttefikti. Osmanlı’yı Fransızlar ve büyük ölçüde İngilizler parçaladı. İngilizler çok zekidir ve sadece Ortadoğu’da değil dünyanın her yerinde yaşanan hadiselerde İngiliz zekâsının bir dahli vardır. Çok ince bir siyaset izler ve planlar kurup uygulamaya geçerler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tavsiyem bu hususta dikkatli olmasıdır.

Allah Türk insanını ve tüm gerçek Müslümanları korusun…
Allahu Ekber.
 
15.10.2017

Baran Dergisi 562. Sayı