Kim olduğu belirsiz ama ismi “Mustafa Levent Göktaş” olan bir "tivitır hesabı" ortaya çıktı, şunları yazdı:

"1959 yılında Niksar'da doğdum. 1980 yılında Kara Harp okulundan mezun oldum. 1995 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. 25 yıl TSK Özel Kuvvetlerde tim, tabur ve alay komutanlığı yaptım. 2005 yılında kıdemli albay rütbesinden emekli oldum. 1992 yılında Azerbaycan, 1998-2001 yıllarında Suriye, 2000 yıllarında Kırgızistan'da ve 1993 ve 1997 yıllarında Irak'ta görev gereği bulundum. Çalışkan ve başarılı bir subaydım. Kırgın olduğum silah arkadaşlarım var. Kullanıldığım durumlar oldu. Hepsini yavaş yavaş açıklayacağım. Yarından itibaren videolu anlatımlarım olacak. Net söylüyorum bazıları bu gece uyku uyumasın. Gerçek neymiş yarın görüşeceğiz. Beni Yere göğe sığdıramayıp dar zamanda yanımda olmayanlar k**** kursağında büyüyenler görüşeceğiz. Beni kullanıp bir kenara atanlar kâbusunuz olacağım. Siz korunaklı konaklarda kalırken ben sırt çantası ile orada burada geziyordum. K**** kursağında büyüyenler uyumayın lan uyumayın o tuğlayı Yarın çekiyorum. Altta kalanın canı çıksın! Ve şunu aklınızdan çıkarmayın beni Sedat Peker ile karıştırmayın! Devlet denilen aygıtı başınıza geçiririm! Ben yanarsam Siz de yanarsınız net!"(1)

Beceremedi tabii. Eski avukatı, hali hazır avukatı (ki kendisini "aile avukatı" olarak tanıttı, ama ortada bir MLG bir de kızı var "aile"den), tanıyanlar ve tanımayanlar, "kahraman ökk komutanı" dedikleri MLG hakkında garip garip konuşmaya başladılar.

M. Levent Göktaş’ın “Arkadaşları”

Yıllar önce, 15 Nisan 2010'da, Poyrazköy/Kafes Eylem Planı İddianamesinden yargılanırken şöyle demişti SAT emekli binbaşısı Levent Bektaş:

“'Kafes Operasyonu' diye bir tabirimiz yoktur. Böyle bir tabir kullanmam mümkün değildir. Kullansam, 'Kafes Harekat Planı' ismini kullanırdım. Çünkü biz öyle yazarız. Bizde operasyon ve eylem diye bir kelime yoktur. 'Kafes' denilen belge suikast planı değildir. Dikkatli okunacak olursa bu anlaşılır. Benim cuntacılık gibi şeylerle hiçbir ilgim yoktur. Hayatım boyunca herhangi bir siyasi düşünceye sahip olmadım. İddianameyle saldırılan BENİM VE ARKADAŞLARIMIN şahsından ziyade SAT Grup Komutanlığıdır. Yıllardır hizmet yaptığım devletim tarafından 12 aydır esir alındım.” (2)

Bütün bunların başlangıcı ise, o günlerde herkesin hakkında atılma ihtimali büyük olan meşhur maillerden biriyle İstanbul emniyetine yapılan ihbardı; maili kim attı, içeriği doğru mudur, hiç onlara takılmayın, Gülenist “şakirt” polis şefleri “gerektiğinde” uyduruk mail atmayı ve delil yerleştirmeyi biliyorlardı ama Ergenekon operasyonlarında tek tek hedefe aldıkları isimleri “başarılı” şekilde tespit ettiklerinde kuşku pek yok, delil yerleştirerek de her şeyi berbat ettiler ayrı mevzu. Evet, gelelim ihbar mailine: 

“- İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü hizmetlerinde kullanılmakta olan 155 mail ihbar hattına 23.02.2009 tarihinde saat 23.22'de ulaşan 1999 sayılı mail ihbarında özetle; "20-25 gün önce Beykoz da ormanlık alan içeresinde yüklü miktarda patlayıcı bulunduğu, Emekli Albay Levent GÖKTAŞ'a bağlı bir ekip tarafından bu patlayıcı maddelerin eylemde kullanılmak üzere gömüldüğü, bu ekibin özel eğitim almış askerlerden oluştuğu ve ERGENEKON adına eylem yapmak için Levent GÖKTAŞ'tan talimat beklediği, Levent GÖKTAŞ'tan bir emir geldiğinde ekibin harekete geçeceği, ayrıca ekibin içerisinde Levent BEKTAŞ, Ercan KİREÇTEPE, Turhan ECEVİT, Eren GÜNAY ve Erme ONAT isimli şahısların olduğu, Beykoz'da ki ormanlık araziye patlayıcıları gömerken vatandaşların fark etmesi üzerine kaçtıkları, bunların ERGENEKON'a bağlı hareket ettiği ve şahıslardan cezaevinde bulunan Levent GOKTAŞ' in sorumlu olduğu….”

Levent Bektaş her ne kadar “Göktaş albay kıymetlidir ama onun arkadaşları, ekibi başkadır” dese de, biz “mail”deki bağlantıyı dikkate alıyoruz ki sonraki hadiseler de bunu doğrular gibi, dolayısıyla M. Levent Göktaş’ın “ARKADAŞLARI”, şimdi Hablemitoğlu cinayeti sebebiyle gözaltına alınanlardan bazıları ve Ali Türkşen, Emre Onat gibi SAT eskileri. 

A. Türkşen ve Emre Onat'ın, gariptir adı daha önceki dosyalarda geçmeyen başka bir SAT eskisiyle, 15 Temmuz darbesi sırasında, 16 Temmuz sabahında, emekli olmalarına rağmen koştur koştur Beykoz SAT Grup Komutanlığı'na gidip ellerini kollarını sallaya sallaya girdikleri kendi beyanlarıyla da sabit; orada bir kaç kişiye "DOMUZ BAĞLI" SORGULAMA YAPTIKLARI (*) yönünde iddialar da var ki, "işkenceli" kısmı inkar ederek ("bağladık ama öyle sabahtan akşama kadar değil, elleri morlaşınca çözdük") kabul de ediyorlar.

Şimdi MLG'nin "arkadaş çevresi" böyle.

Ama "seccadesini hiç yanından ayırmaz"mış, Allah var!!!

Celal Ülgen'in "anlatımına" göre hatta, bu durumu Ergenekon davaları sırasında aynı koğuşta kalan Doğu Perinçek'e, "bizim arkadaşlar namaz kılıyorlarmış" diye latife etmiş, o da "sorma, beni seccade yaptılar, üstümde kılıyorlar!" demiş; öğreniyoruz ki, hem MLG hem Fikret Emek orada "üç aylar orucu" da tutmuşlar.

Ergenekon'da yargılanırken bilhassa "gazi eskisi" avukatı Serdar Öztürk'ün (kendisi de MLG ile beraber, onun yanında çalışıyor), MLG'NİN YARGILANMASINI "ERDOĞAN'A KOMPLO" NOKTASINA GETİREN SAVUNMALARI olmuştu, çünkü "AKP ile arası iyidir MLG’nin!" Hatta "MİT'in başına geçirmek istediler."

Bunlar doğru evet, MLG kendisi açıkladı zaten, Erol Olçok ile olan "akrabalığını", Abdüllatif Şener'e "cv verme" mevzularını. Şener'in istifasından önceki dönem, yani Ak Parti'nin ilk dönemlerinde olan işler bunlar. Şayet o günlerde MLG "MİT Müsteşarı" olmuş olsaydı memleketin halini bir düşünmek gerekirdi; bir müddet ara verdikten sonra şimdi suikast ve silah kaçakçılığından hapse giren "arkadaşları" muhakkak "kurum içinde istihdam" edilecekti!!!

“Aldatıldık ey milletim!”

Uğur Mumcu "vurulduk ey halkım unutma bizi" diyor ya 1975'deki bir yazısında, hoş orada "vurulduk" denilenler "kontrgerilla tarafından vurulan sosyalist gençlik ve aydınlar", kaldı ki Uğur Mumcu da -Yalçın Küçük'ün iddiasıdır- "MİT müsteşarlığına" oynuyordu ve "vuruldu", ardından kim "müsteşar" olmak istese o "silsile"den "vuruldu" zaten, neyse, Mumcu’nun o lafından ziyade, ERDOĞAN'IN "ALDATILDIK EY MİLLETİM" lafı daha mühimdir bence.

O zamanlar "devleti bir anonim şirket gibi yönetme" iddiasında olan Erdoğan, "şirket ortak ve idarecileri" tarafından 17/25'de mi sadece "aldatıldı" diye sormak gerekiyor.

Sadece "Fetöcüler" mi "aldattı?"

"Namaz kılıyorlar dedik meğer bizi aldatıyorlarmış" denilmişti de, acaba sadece "Fetöcü namazcılar" tarafından mı "aldatıldı" Erdoğan?

Epey zamandır namaz niyazla iştigal ederim ama şu "seccadesini hiç yanından ayırmaz" lafını mesela hiç anlamam. Taşınacak, en gerekli eşya statüsünde bir şey değildir "seccade". Toprağın, çimenin veya Kabe’de olduğu gibi mermerin üstünde namaz kılmak hoştur. "Ah ulan seccadeyi unuttum" diye hiç düşünmem, çekerim besmeleyi, alırım tekbiri, yaparım toprağa secdeyi.

Ama M. Levent Göktaş, o kadar "hadesten taharet" düşkünü demek, darbe günü "kasketsiz çıkmam abi" diyen Hulusi Akar gibi, "seccadesiz çıkmam abi" diyen biriymiş. Pekala.

“1 Milyar Doları Olan Geleceğin Başbakanı”na Operasyonlar

1954'de, evet daha geçen gün Erdoğan'ın aleyhine konuştuğu Terzi Fikret'in ilçesi Fatsa'da doğan ama İstanbul'da Adalar'a yerleşen, orada CHP gençlik kolları başkanlığı, ilçe başkanlığı ve nihayetinde İstanbul il başkanlığı yapan, Nurettin Sözen devrinde onun imar danışmanı olan, Baykal genel başkanlığa geldiğinde koltuğundan alınan ve 13 haziran 2007'de Ukrayna'da trafik kazasında ölen Mehmet Bölük'ü hatırlayan var mı bilmem.

İlginç olan şu, Mehmet Bölük "yolsuzluk.com" isimli bir site kurarak, başta Erdoğan'ın yönetimindeki İstanbul büyükşehir belediyesindeki yolsuzluk iddialarını oradan yayınlar, Akbil-Belbim-İgdaş-Kiptaş operasyonlarının "delillerini" etrafına o dönem paylaşırken (mülkiye müfettişi meşhur Candan Eren'e) ve kitaplar yazarak Erdoğan'ın ismini "El Tayyip" olarak ilk niteleyen biriyken, trafik kazası geçirerek öldüğü zaman Ukrayna'da, Donetsk şehrinde toplu konut işi yapıyordu.

Türkiyede önümüzü kestiler, hiç iş alamıyorum, biz de burada paramızı kazanıyoruz" diyordu. O esnada ortağı da Hüseyin Yüzbaşıoğlu idi. Yüzbaşıoğlu İnşaat Şirketinin sahibi olan bu arkadaş ise, hem "El Tayyip" diyen bu arkadaşla iş yapıyordu, hem de özellikle -şimdi Ümraniye belediye başkanı olan- İsmet Yıldırım'ın başında olduğu KİPTAŞ ile. Hüseyin Yüzbaşıoğlu, Ak Parti devrinde gayet rahat iş aldı kısaca. (3)

Neyse, Mehmet Bölük'e gelelim.

"İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait paralar geleceğin başbakanını hazırlayıp cihat hazırlığı yapmak üzere Albayrak gibi şirketlere aktarıldı. Albayrak şirketini inceleyen mülkiye müfettişlerinin DGM'ye gönderdiği raporlar, akıl almaz bağlantıları gözler önüne serdi. Buna göre, Erdoğan ile belediye başkanlığı döneminde çok sıkı ilişkiler içinde olan Albayraklar'ın şu an elinde tuttuğu para 1 milyar dolar." (4)

Ne diyor Mehmet Bölük kaynaklı olarak: "Albayraklar Grubu "El Tayyip'in kasası" ve Erdoğan'ın elinde şu an "1 milyar dolar" var!" Dava açıldı malum, meşhur Sabih Kanadoğlu, "geleceğin başbakanını finanse" operasyonu olarak anlattı bunları verdiği bir kararda.

"40 yaşının altındaki kardeşlerim" pek bilmez ama bu "Erdoğan'ın 1 milyarı var" lafını, dedikodu seviyesinden çıkarıp ciddi ciddi ilk ortaya atan Rahmi Koç'tur. Kaynak da işte ortağı aracılığıyla KİPTAŞ'dan da iş alan CHP'li Mehmet Bölük. (5)

Çıktı mı yine karşımıza KOÇlar!

MLG'nin yargılandığı dönem bir avukatının Mustafa Koç'un da avukatı olduğu (Celal Ülgen ve Serdar Öztürk hatta bu avukat tarafından "kandırıldığını" filan iddia etmişlerdi) ve Koç'un damadı-eniştesi İnan Kıraç ile olan irtibatı da malum.

"40 yaşın...." demeyelim artık, 1990 doğumluları hedefleyelim, "30 yaşın altındaki kardeşlerim" diyerek gelelim asıl meseleye, pek kimsenin bahsetmediği ve bilmediği noktaya.

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın İGDAŞ’da Ne İşi Var

"Seccadesiz gezmem abi" havalarındaki M. Levent Göktaş'ın, Abdüllatif Şener, Erol Olçok ve ismi bizde saklı bir başka Ak Parti milletvekili aracılığıyla (Göktaş'ın "bıktım vallahi bıktım" lafını hatırlayın) defalarca MİT Müsteşarlığı için kulisleri ve hatta sadece bir onay haline kalmış durumu belli.

Peki, MUSTAFA LEVENT GÖKTAŞ'IN, SURİYE'DE "ATEŞE" OLARAK GÖZÜKTÜĞÜ DÖNEME DENK GELEN İGDAŞ VE BELBİM OPERASYONLARINDA "ADAMLARI" VASITASIYLA BİL-FİİL İŞİN İÇİNDE OLDUĞUNU KİMSE NİYE BAHSETMİYOR?

ÖKK'nın "geleceğin başbakanının" önünü kesme operasyonunda ne işi var diye, niye kimse bir şey yazmıyor, konuşmuyor?

İĞDAŞ'da, BELBİM'de onun ve "adamlarının" yarı resmi sorgularından geçen, etrafta "böcek ayıklamaktan" bitab düşmüş görevlilere niye kimse kulak vermedi veya verdi de daha yukarılara gitmesi de böylece engellendi mi diye niye kimse bir şey yazmıyor?

Mustafa Levent Göktaş, ta 2000'lerden itibaren KOÇlar gibi ÖKK şemsiyesi altında çalışırken, "seccadesiz gezmem abi" havalarının ne kıymeti olabilir? Bu havalarla MİT'in tepesine onu oturtmak için kulis yapanların, mesela akrabası Erol Olçok'un bu durumdan hiç mi haberi yoktu?

Önüne defalarca "kurum" için adı getirilen Erdoğan'ın da demek ki bu durumdan, yolsuzluk operasyonlarındaki Göktaş'ın "katılımını" bilmiyor ki, ilk geldiğinde -samimi ortamlarda ağır konuştuğu söylenir-"başlattırmayın şimdi bu bilmemneye, şu şu şu işleri yapan adam bu"diyerek kestirip atmamış, önüne devamlı gelmiş ve nihayet içeri tıkılmış da iş tamamen ortadan kalkmıştır.

"30 yaşın altındaki kardeşlerim", bunları size kimse anlatmaz; devletin tepesinde oturduğunu zanneden Erdoğan'a bile anlatılmıyor işte görün. Ve anlayın, devletin tepesinde olduğunu zanneden ki aslında öyle yani, ondan yüksek makam yok malum, Erdoğan "alnı secdeli dedik, ne istedilerse verdik ama aldatıldık" diyor ya "Fetöcüler" için, hayır kardeşlerim, onlar baktılar ki "maşallah herkes yol geçen hanına çevirmiş"devleti, "biz niye yapmayalım" diyen daha organize bir yapı sadece, yoksa görüldüğü gibi Mustafa Levent Göktaş üzerinden de defalarca "aldatılmış".

Aldatan Aldatana

Şuna da inanın, hala "aldatılıyor!"

Kendisine 2021'de "özel koruma ekibi" olarak önerilen "arkadaşlar" ile bunu öneren "su gibi akıp gidenler" de bunun delilidir. Bu son hadiseyi duyduğumuzda "Bilal'e anlatır gibi anlatmıştık"durumu da mevzu kapanmıştı. Ama dikkat edin, yıl 2021!

"Günah bizden gitti" yani "30 yaşın altındaki kardeşlerim", insan biraz da etrafına bakar değil mi, çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde de malum... Hadi on defa, on beş defa sıçrasın, "nereye kadar sıçrayacak" daha bu kafayla?"

Postmodern darbeler çağında olduğumuzu (15 Temmuz da aslında böyledir, basit bir "al-getir operasyonu" ile mevzu kolaylıkla halledilecekti anlaşıldığı kadarıyla, olmadı, birileri “başka hesaplara” girdi eh o da olmadı tabii, garibim (!) general Sönmezateş Dalaman’da “ağaç” oldu “toplama timi”yle, sonra da "satış" için gerekli şartlar oluşturuldu sadece), darbelerin "şekl-i şimalinin" değiştiğini görmeyen, hala "imar ve bayındırlık hizmetleri" ile seçimi kazanacağını zannedenlere "çok tehlikeli sulara girdiğimizi" gel de anlat!

Bekleyin, "milletim affetsin, aldatıldık" denilecek zaman herhalde çok yakın; gidişat o yönde çünkü. 

NOTLAR:

Dinleme Parçası: 

Altı kaval üstü şişhane: https://www.youtube.com/watch?v=8bVIY7frIb4

1) Hesap silindiğinden şuradan: https://www.dokuz8haber.net/levent-goktas-saat-2200de-belge-aciklayacagini-duyurdu

2) https://www.yenisafak.com/gundem/bektastan-kafes-eylem-planina-ret-252306

3) http://www.erciyesgrup.com.tr/basimyayin/yuzbasioglu.html

4) Bu yazının içinde geçen 30 Temmuz 2001 tarihli Tuncay Özkan imzalı yazı: https://www.yenisafak.com/arsiv/2001/agustos/07/nilicak.html ve şu yazı: https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/erdoganin-yargiyla-imtihani-1261880/

5) https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/koc-tayyip-beyin-1-milyar-dolari-varmis-8229

(*) Levent Bektaş’ın savunmasında bir yer var: 

“Mühimmatın bulunduğu bölgeye sivil kişilerin de girdiğini, bazı kişilerce ABD Başkonsolosluğu'ndan bir araçtan inen kişilerin ve RUS uyruklu kişilerin de orada görüldüğünün iddia edildiğini söyleyen Bektaş, ''Gömülerin bulunduğu bölgeye siviller tarafından erişim sağlanabilmektedir. Yine de sivillerin oraya tek başlarına girmeleri zordur. O nedenle yıllarca yuvamız olan ve yıllarımızı verdiğimiz SAT birliğinde, SAT Grup Komutanlığında bir SAT PERSONELİ TARAFINDAN YARDIM olmaksızın oraya mühimmat gömülebileceğini düşünemem. Bu benim şahsi kanaatimdir. Beni en çok üzen SAT'TA BÖYLE BİR HAİNİN böyle çıkabilme ihtimalidir'' diye konuştu.”

15 Temmuz akabinde darbeye karışmış olmalarına hiç bakılmadan sadece “Fetöcü” damgasıyla ihraç ve tutuklamalar yapıldı TSK’da; bunların ana kaynağı da Ergenekon ve Balyoz davalarında içeri tıkılan subaylar ve onların “benim kuvvette olup da tutuklanmama ses çıkarmayanlar” şeklinde tuttukları “fişlemeler!” Ali Türkşen de arkadaşlarıyla 16 Temmuz sabahı, bakın burası çok ilginçtir, “mühimmat deposunu boşaltmışlar!” diyerek Beykoz SAT Grup Konutanlığına gidiyor, “sorgu” yapıyor. Acaba o sorguladıkları, Bektaş’ın bahsettiği “hain SAT’çı” olarak “fişledikleri” mi? Nihayetinde grup komutanlığında kaybolan silah olmadığı da mahkemelerde ortaya çıktı üstelik!