Hazret-i Hasan’a (radıyallâhu anh) Şam ve Mısır vilayetleri hariç tüm vilayetler bey’at ettiler. Bunun üzerine Hz. Hasan Şam üzerine yürüdü. Hz. Muaviye ile Hz. Amr bin As, Hz. Hasan’a karşı koyma hususunda müşavere ederken Hz. Amr: “Ben, bizim karşımızda öyle ordu birlikleri görüyorum ki, onlar karşılarında sayıca kendilerine denk olan bir orduyu kesin olarak öldürmedikçe, geri dönmeye asla niyetleri bulunmamaktadır.” demiş, Hz. Muaviye ise fitneyi işaret ederek: “Ey Amr! Söyler misin bana! Eğer bu iki taraftan herhangi birisi yok olup giderse, bu takdirde yüce Allah’ın yerine getirilmesini emir buyurduğu hizmetleri kim yerine getirebilir? Onların dul kalacak olan eşlerinin, yetimlerinin bakımlarını banim adıma kim yapabilecek?” demiş ve Hz. Hasan’a bir elçi yollayarak sulh istemiştir. Hz. Hasan ile yaptıkları uzun görüşmelerden sonra ve Hz. Hasan hakkında Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (s.a.v.) buyurduğu “Şu benim oğlum Hasan, seyyiddir. Allah onun vasıtasıyla Müslümanların iki büyük ordusunu barıştıracaktır.” Hadis-i şerifi mucibince sulh sağlandı. Hz. Muaviye Hz. Hasan’a altı imzalı boş bir kâğıt göndermiş ve “Buraya yazacağın her madde kabulümdür.” demiştir. Hz. Hasan ise sünnete ve hulefa-i raşidin’in hareketlerine uyulması, Hz. Ali zamanında olan çekişmeden ötürü intikam alınmaması ve daha nice maddeyi yazarak Hz. Muaviye’ye iletti ve ona bey’at ederek hilafeti teslim etmiş oldu.

Hicri 41 olan bu yıla “Cemaat yılı” denildi. “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat”teki cemaat buraya atıftır. Ehl-i Sünnet ise, Hulefa-i Raşidin döneminde ortaya çıkan ve kendilerini İslam’a nispet eden bid’at ehlinden sakınmak için gerçek İslam’ın o olduğuna dair kullanılan bir kavramdır. İşin garip yanı şu dönemde de hala İslam demek olan Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’i veya Sünniliği hazmedemeyenler, isminden dahi korkup çekinenler vardır.

Hz. Hasan ile Hz. Muaviye arasındaki hilafet teslimi meselesine daha fazla değinmeyi lüzumlu görmüyoruz, çünkü “Hz. Muaviye (r.a.) Ashabın Perdesidir!” isimli yazımızda bu hadiseyi detaylıca anlatmıştık, merak eden oraya müracaat edebilir.

Hz. Muaviye’nin Ehl-i Beyt ile Münasebetine Örnekler

Bir gün Allah’ın Resûlü, kendi vahiy kâtiplerinden Hazret-i Muaviye’ye dedi ki:

“İleride senin çocukların en zâlim şekilde benim çocuklarımı öldürecek!” Hz. Muaviye titredi: yıldırımla vurulmuşa döndü ve dehşet içerisinde:

“Ne diyorsun ey Allah’ın Resûlü; öyleyse vücuda geldikçe hepsini keseyim ve neslimi kurutayım!”

“Hayır, Muaviye; buna kimsenin hakkı yoktur. Allah’ın takdiri neyse o tecelli edecektir!”

Ve sükût ve tevekkül emrini alan Muaviye’nin ıstırap derecesi… Muaviye, oğlu Yezid’in ne yapacağını bilseydi, kahrından erir, giderdi. (1)

Bu konuşma karşısında halen Ehl-i Beyt’i sevme ayağına bu sahabeye sövenler veya “ne söverim ne de severim” diyerek direnen varsa onların buz tutmuş kalbine artık tartışmanın sıcağı fayda etmez, başka şeyler lazım gelir.

Hz. Muaviye vefatına yakın Mekke-i Mükerreme’ye giderken Vesata’l Erak isimli mevkide Hz. Hüseyin ile karşılaştı ve ona “Müslüman gençlerin efendisi, Resulullah’ın (s.a.v.) kızının oğlu merhabalar, hoş geldiniz.” dedi. Sonra Hz. Hüseyin’in binmesi için bir hayvan getirilmesini emretti, Hz. Hüseyin de bindi, yolda sohbet ederlerken birtakım muhterem sahabe ile daha karşılaştılar ve onları da yanlarına davet ederek gidecekleri yere varana kadar hilafet hususunda meşverette bulundular…

Hz. Ali’nin kardeşi Hz. Akil’in oğlu Müslim bin Akil bir gün Şam’a gelir. Orada oldukça mahsül elde ettiği bir toprağı satın alır. Belli bir zaman sonra Hz. Muaviye ondan o toprağı satın almak ister ve Müslim de satmaya razı olur. Bu haber Hz. Hüseyin’in kulağına gider ve buna razı olmayarak Hz. Muaviye’ye bir mektup yazıp, arazinin geri verilmesini ister. Hz. Muaviye de bu mektubu emir bilerek araziyi, verdiği parayı almaksızın Müslim’e verir. Bunun üzerine Hz. Hüseyin şöyle demiştir: “Muaviye hilmi ve cömertliğiyle bizi geçti.”

Hz. Muaviye bir gün Hz. Adiy bin Hatem ile şakalaşmış ve ona Hz.Ali ile olan dostluğu sebebiyle serzenişte bulunmuştu. Hz. Adiy “Ali hakkında kötü şeyler işitmektense boğazların kesilip göğüslerin can çekişircesine hırlaması, bize daha kolay gelir…” demiş, Hz. Muaviye ise kâtiplerine dönerek: “Bu sözler gerçektir, bunları yazınız!” diye emir vermiştir ve Hz. Adiy’e yönelerek iltifat etmiş, bir müddet daha konuşmaya devam etmişlerdir.

Hz. Muaviye şöyle söylemiştir: “Ben Hazreti Hasan’ın dilini veya iki dudağını Resul-i Ekrem (s.a.v.) emer olduğunu gördüm; elbette Resulullah aleyhissalatü vessalamın öpüp emdiği bir dil veya iki dudak azap görmeyecektir.”
 
Dipnotlar
1-Sahâbîlerin Rolü ve Mânâsı -Peygamber Halkası-, Salih Mirzabeyoğlu, Sh. 56

İstifade Edilen Kaynaklar
Sahâbîlerin Rolü ve Mânâsı -Peygamber Halkası-, Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Yayınları
Peygamber Halkası, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Yayınları.
Doğru Yolun Sapık Kolları, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Yayınları.
Ashâb-ı Kirâm, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî, Büyük Doğu Yayınları.
Emevîler Dönemi, Prof. Dr. Ali Muhammed Sallâbî , Ravza Yayıncılık.
Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvasî’nin Külliyatı, Süleyman Kuku, Damra Yayınları.
Mukaddime, İbn Haldun, Dergâh Yayınları.
Ashâb-ı Kirâm Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları, Ömer Nasuhi Bilmen, Hisar Yayınları.
Yakıcı Yıldırımlar - Es-Savaiku’l Muhrika fi’r Reddi ala Ehli’l Bid’a ve’z Zandaka, İbni Hacer el-Heytemî, Bedir Yayınları.
Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Ahmed Cevdet Paşa, Bedir Yayınları.
İslâm Tarihi - El-Kâmil Fi’t Tarih Tercümesi, İbnü’l Esir, Bahar Yayınları.



Baran Dergisi 525. Sayı